Bu sene ramazanda TRT1-Diyanet iş birliği ile "Kur'ân-ı Kerîm'i güzel okuma yarışması" düzenlendi. Şarkı yarışması formatında sunulduğu için yarışma çeşitli çevrelerce eleştirildi. Hatta Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez bile:"Kur'ân, ses yarışmalarının güftesi olarak kullanılacak bir kitap değildir. Kur'ân bir hayat kitabıdır." diyerek yarışmaya tepki gösterdi. Lakin Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, söz konusu yarışmanın finalinde yaptığı konuşmada, yapılan eleştirileri yersiz buldu ve şöyle dedi: "Birileri kendilerine göre eleştiriler getirmiş olabilir. Hiç kulak asmaya gerek yok. Biz ne yaptığımıza bakacağız. Hele hele bu, Kur'ân-ı Kerîm'in okunması olduktan sonra akan sular durur."

Teşbihte hata olmazsa, Kur'ân-ı Kerîm'i güzel okuma yarışması hakkında şeyhülislâmla padişah görüş ayrılığına düştüler. Peki, halk olarak biz bunların hangisine inanacağız?..

Bu suâle doğru cevap verebilmek için "Kur'ân güzel okunsun diye mi indirildi, yoksa anlamak ve yaşamak için mi?" sorusuna cevap aramamız gerekir.

Fâtiha Sûresi "giriş" kabul edilirse Kur'ân'ın ilk âyetinde (Bakara Sûresi, âyet:1) yüce kitabımızın "müttakîler için rehber" olduğu (hüden li'l-müttakîn) belirtilmektedir. Bakara Sûresi'nin 185. âyetinde ise Kur'ân'ın insanlar için hidayet rehberi olduğu (hüden li'n-nâs) ifade edilmektedir.

Aşağıdaki âyetlerde de yine Kur'ân-ı Kerîm'in niçin indirildiği beyan edilmektedir: "And olsun ki biz Kur'ân'ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?" (Kamer Sûresi, âyet: 17) "Kur'ân'ı sana sıkıntı çekesin diye indirmedik. O'nu ancak saygı (dolu bir gönül) ile korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik." (Tâ-hâ Sûresi, âyet: 2-3)

Bu âyetler bize niçin Kur'ân okumamız gerektiğini açıkça ifade etmektedir. Yani Kur'ân doğru yolu gösteren, insanlara öğüt veren bir kitaptır. Bize düşen görev de onu okumak, üzerinde düşünmek, ibret almak ve öğütlerini yerine getirmektir.

Aslında konumuzu en güzel özetleyen, Peygamberimizin aşağıdaki sözüdür. Resûlullah, Kur'ân okuyan insanlardan en güzeli kimdir? şeklindeki bir soruya "Dinlediğin zaman kendisini Allâhü teâlâya haşyet besliyor gördüğün kişidir" cevabını vermiştir.

Gerek Kur'ân-ı Kerîm üzerinde düşünmek, öğütlerine uymak gerekse Kur'ân okurken haşyet duymak... Bütün bunlar Kur'ân'ı anlamaya yönelik gayretlerdir. Mânâsını anlamadan, üzerinde düşünmeden, emir ve yasaklarına uymadan sadece kelimeleri tekrarlamaktan ibaret okumalar bizlere fazla bir şey kazandırmaz.

Bu arada şunu da belirtelim ki, Hz. Peygamberimizin Kur'ân okumanın faziletine dair sözleri de vardır şüphesiz. Ancak, orada kastedilen, anlamadan okumak değildir. Kur'ân Arapça olduğu için onu okuyan ashap o gün mânâsını zaten anlıyordu. Nitekim bizler de çoluğumuza çocuğumuza ve talebelerimize kitap okumalarını tavsiye ediyoruz. Burada maksadımız onların kitap okuyup bir şeyler öğrenmeleri değil midir? Aynı şekilde Resûlullah da Kur'ân okuyun, sevaptır derken kitabullahın anlayarak okunup yaşanmasını kast ediyordu.

Müzik ruhun gıdasıdır hesabı, mûsikî ihtiyacını Kur'ân tilâvetiyle tatmin etmeye matuf bir Kur'ân okuma, Müslümanlara tavsiye edilen Kur'ân okuma anlayışını yansıtmaz.

Kanaatimizce Müslümanlar olarak öncelikle "İnsan için kendi çalıştığından başka bir şey yoktur" (Necm Sûresi, âyet: 39) âyetini iyi anlamamız gerekiyor. Çalışmanın ibadet olduğu şuuruna ererek hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi âhirete çalışmadıkça gerçek mümin olmamız mümkün değildir.

Mevlit okuyarak, ilahi söyleyerek, Kur'ân'ı güzel okuma yarışmasında vecde gelip "Allâhü ekber" nâraları atarak Müslümanlık olmaz. Belki dînî heyecanlarımızı yatıştırmış oluruz, o kadar... Din anlayışımız bu istikamette devam edecek olursa emperyalist Batı'nın açık pazarı olmaktan ilânihâye kurtulamayacağımızı unutmayalım.

Kısacası; biz, Kur'ân-ı Kerîm'i güzel okuma yarışmasından önce Kur'ân'ı okuyup anlama seferberliğine muhtacız. Diyanet İşleri Başkanı doğru söylüyor: "Kur'ân, ses yarışmalarının güftesi olarak kullanılacak bir kitap değildir" vesselâââm...