Kurmaylık maharetleri!

Herkesin kendi karakterine göre olayları bir okuma biçimi vardır. Sonuçta kimse günübirlik tepkiler verdiğini itiraf etmese de, hadiselerin akışına takılıp kalma saplantısından kurtulmak gerekiyor. Ben güncel tartışmalardan sıyrılıp, bunun uzun vadede nasıl fayda veya zararlara dönüştürülebileceği noktasından bir bakış açısı geliştirmeye çalışıyorum.
Bugün Mısır’da Hüsnü Mübarek, kafesin arkasında ifade veriyor, Afrika’da arka planı karanlık da olsa demokrasi rüzgarları esiyor ve Sırplar bile kasaplarını kendi elleriyle eski düşmanlarının eline teslim ediyorsa dünyada artık bir dönem kapanmış demektir. İsrail’le ilişkinin ’maslahatgüzarlık’tan ’ikinci kâtip’ seviyesine düşürülmesi ve ABD’nin ’geçici’ kaydıyla atayabildiği büyükelçisinin görevine devam edip edemeyeceği türünden konuları tartışıyorsak Türkiye’de de önemli değişimler oluyor demektir.
Şuan YAŞ’taki “yeni masa düzeni”ni konuşuyoruz; ancak arada gözden kaçan başka ilkler de oluyor. Genelkurmay eski Başkanı Org. Işık Koşaner ABD’ye gitmeden bu makama atanan ilk komutan olmuştu. Olaylar çok hızlı geliştiği için yeni 1. Başkan da istese bile ABD’ye gidecek fırsat bulamadı. Böylece  “Atama öncesi Amerika’ya gitmeden genelkurmay başkanı olunmaz” şeklindeki anlayış değişmiş ve yeni bir geleneğin de adımları atılmış oluyor...
Gazetenin biri, Org. Necdet Özel için “Yandaş basının öve öve bitiremediği” ve “Tayyip Aradığı Komutanı Buldu!” şeklinde manşet atmıştı. Neyse ki kulağı çekilen gazete ertesi gün istifacı paşaların, “TSK boş kalmasın” talebiyle Özel’e  “Sen Kal, Ayrılma” dediğini manşetine çekerek durumu kurtarmaya çalışmıştı. Komutanları bu şekilde tasnif etmenin ülkeye bir hayrı dokunur mu?
Evet, birileri hız kesmeden “psikolojik harekâtı” sürdürüyor. Komutanlar yanlış yönlendiriliyor ve her seferinde Silahlı Kuvvetler personelini rahatsız eden sonuçlar doğuyor. Kamuoyunu ikna etmeyen ’boru’ ve ’kâğıt parçası’ savunmaları henüz unutulmadı. Sivil-asker işbirliği projeleri yürüten bir kurumun bütün medyayı azarlamaya kalkışması da hafızalardan silinmedi. Bunlar hiç yaşanmamış gibi, üç kuvvet komutanına görev sürelerinin dolmasına iki gün kala emekliye ayrılmaları aklını kim verdi, gerçekten merak ediyorum. Bakın bugün paşalara “iyi ki istifa ettiniz” diyen kimse var mı? Hadi onlar bir yana, içeriden ve dışarıdan baş gösteren onlarca sorun varken Org. Koşaner’e, “süreci yönetemiyorum” anlamına gelen bir istifayı kim kabul ettirdi?
Benzer hatalar terörle mücadele konusunda da yaşanmıştı. Mevsimlik acemi askerlerle terörist avına çıkılmayacağını en iyi bilmesi gereken kurum, bu konudaki reformlara ve modernizasyona öncelik etmesi gerekirken, çeşitli saplantılarla gelişmelere ayak diriyor pozisyonunda gösterildi. İiki aylık eğitimle jandarma olunabilen bir sistemde iki yıl eğitim aldığı halde polise askerlik yaptırmanın ne anlamı vardı. Yanlıştan dönmek niçin bu kadar uzun sürdü.
Kurmaylık yeteneği, sorunları yönetebilmek ve kaos durumunda dahi süreci kontrol edebilmekle gösterilmelidir. Sonuçta komutan yaptıkları kadar yapamadıklarından da sorumludur. Telaşla, panik haliyle girişilen işler, başarıyla tamamlanamıyor, aksine yeni gerginlikler doğuruyor. Korkuya, endişeye kapılan insanların sağduyuyla karar vermesi zordur. Eninde sonunda her şey aslına dönecek ve bütün taşkınlar kendi mecrasına akacaktır. Dikkat edilmesi gereken sağduyunun korunmasıdır.
Umarım, basit hatalar sebebiyle sorunları  giriftleştiren yanlış taktikler, sadece bilgisizlikten kaynaklanıyordur. Yoksa TSK’ya karşı asıl asimetrik psikolojik harekatın içeriden yürütüldüğü ihtimalini aklıma dahi getirmek istemem.

Yazarın Diğer Yazıları