Kürtler bağımsızlık istiyor mu?

Türkiye’nin en ciddi sorunlarından birisi olan Terör/Güney Doğu sorunu hakkında ciddi akademik çalışmalar yapılmaması uzun zamandır eleştiriliyordu. Fakat Dr. Salih Akyürek ile gazetemiz yazarlarından Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın NTV’de birlikte değerlendirdiği araştırmanın yansımaları nedense fazla tartışılmadı.
Yönetiminde eski genelkurmay başkanı ve MİT müsteşarının da olduğu sivil bir düşünce kuruluşu olan Bilgesam, Akyürek’in imzasıyla “Kürtler ve Zazalar ne düşünüyor? Ortak Değer ve Sembollere Bakış” adlı bir araştırma yayınladı. Kürtler adına ileri sürülen talepleri ve sonuçları yerinde incelemek amacıyla gerçekleştirilen çalışma için önce Doğu ve Güney Doğu’da terörden etkilenenlerle buralardan göçerek Mersin ve İstanbul gibi illere göç edenlerin yaşadığı 19 ilde, toplam 8 bin 706 kişiyle anket yapılmış. Ardından sonuçlar bölgeden yaklaşık 200 kişiyle yüz yüze görüşülerek karşılaştırılmış.
Ankete katılanların ise yüzde 56,2’si Kürtçe, yüzde 33,4’ü Türkçe, yüzde 5,4’ü Zazaca ve yüzde 4,7’si de Arapça şıkkını ‘ana dili’ olarak işaretlemiş. Terörün yoğun yaşandığı Güney Doğu’daki illerde Kürtçe oranı yüzde 73’e yükselirken, terörün fazla yaşanmadığı doğu illerinde ise bu oran yüzde 40’ın altına düşüyor. bilgesam.org.tr sitesinde açıklanan araştırmaya göre; “Kürtlere bağımsızlık verilmesi” seçeneğini Kürt kökenlilerin yüzde 9.9’u, Zazaların ise yüzde 7.8’i ‘çözüm’ olarak görüyor. Bu oran BDP’ye oy verenler arasında yüzde 24’e kadar yükseliyor. Sonuçta bu oranlar dahi BDP’lilerin 4’te 3’ünün ‘bağımsızlığı’ düşünmediğini gösteriyor. Burada önemli bir nokta da yüzde 6 civarında Türk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ne ve değerlerine aidiyet hissi duymaması...
Kürt kökenlilerin yüzde 80’inin  “Türk vatandaşı olmaktan” gurur duyduğu, yüzde 86’sının “Türk bayrağı hepimizin” ve yüzde 85’inin de “İstiklâl Marşı benim de marşım” demesi dikkat çekiyor. Buna karşın İstanbul ve Mersin’de göç ile oluşan mahallelerde aynı oran yüzde 80’e kadar düşüyor. “Türklerle Kürtlerin ortak bir geleceği var mıdır”  sorusu yöneltildiğinde Kürt kökenlilerin yüzde 84’ü, Zaza kökenlilerin de yüzde 88’i, ‘Evet’ diyor. Yine  “Kürtler/Zazalar/Araplar ile Türkler kardeştir”  ifadesi tüm katılımcıların yüzde 82,5’i tarafından onaylanıyor. Birleştirici faktör olarak da “Aynı dine inanmak” yüzde 81 ile en başta geliyor. Mezhep ve siyasi görüşler ise birleştirici olmaya yetmiyor.
Mevcut tablo, eğitim düzeyinin düşüklüğü ve ekonomik sıkıntıların artık terörün nedeni sayılmadığını gösteriyor. Aksine lise düzeyinde ayrılıkçı etnik bilinç artıyor. Refah seviyesi de ayrımcılık algısını düşürmüyor. Ayrıca sonuçlar terör örgütünün bir korku ve/veya çıkara dayalı bir burjuva düzeni oluşturduğunu da ortaya koyuyor. Okullaşma yerine eğitim kalitesinin artırılmasına özel bir önem verilmesi gerekiyor.
Bağımsızlık ve federasyon talebi birarada düşünüldüğünde dahi bunları çözüm olarak görenlerin toplam oranı yüzde 15’in altında kalıyor. Fakat yüzde 31 civarında bir kitle, kültürel hak talebi şeklinde ifade edilen düzeyde bir etnik bilinç kazanmış durumda. Ümit Özdağ, bölgede kendisini ifade edemeyen bir “Sessiz Çoğunluk” bulunduğuna dikkat çekerek, İstanbul ve Mersin örnekleri çıkarıldığı takdirde ayrılıkçı taleplerin yüzde 2 ila 3 oranına düşeceğine vurgu yapıyor. Fakat bu çoğunluk büyük şehirlerin kenar semtlerine göçtüğünde ‘radikalleşiyor’.
Sessiz çoğunluk bir yandan PKK ve Hizbulvahşet, bir yandan da kraldan fazla kralcılık yapan güvenlik güçlerine ait kimi birimlerin baskısı altında. Özellikle kırsaldaki halkın karşısında devleti temsil edenlerin ellerinde genellikle silah taşıması da başlı başına bir sorun. En fazla kan döken bölgede inisiyatifi ele geçiriyor. PKK nasıl sol görüşlü Kürt grupların yöneticilerini öldürerek bütün grupları baskı altına aldıysa Hizbullah adlı hizbulvahşet de aynı yöntem ile İslâmî hassasiyeti bulunan kitleleri sindirdi. Aslında JİTEM adıyla estirilen korku egemenliği de bununla ilişkiliydi. Bölgede kim daha acımasızsa, Kürtleri o yönetiyor ve yönlendiriyor.
Adını yanlış koyduğumuz hastalığın teşhisi ve tedavisi de geciktikçe kronikleşiyor. Türkiye’de ‘Kürt Sorunu’ yoktur ve olamaz da. Ancak tartışılması gereken bir ‘Kürt Meselesi’ vardır. Çözülmesi gereken sorun ise Kürtçedir.

Yazarın Diğer Yazıları