Kurtuluş

Kurtuluş deyince akla gelen ilk şey, canlıların, diğer canlıların eza ve cefasından kurtularak mutlu ve huzurlu bir yaşama kavuşmasıdır. Hastalanıp da acı ve ızdırap içinde kıvranan bir insanın Allah’a niyazda bulunarak iki iyilikten birini istemesi. İşkenceye tabi tutulan bir kişinin, öldürün de bu azaptan kurtulayım yakarışının hepsi bir kurtuluşun ifadesidir.
Esir düşen insanların götürüldükleri kamplarda gördükleri vahşet karşısında bizi kurşuna dizin de kurtulalım sözleri. Zindanlara kapatılıp da kötü muameleye tabi tutulanların Allah’ım al canımızı kurtulalım duaları. Devamlı haksızlığa uğrayanların “Nedir bu benim çilem” diye isyan edişleri, hep kurtuluşa erme arzularıdır.
Hâlbuki kurtuluş ifadesinin halk arasında anlaşılan şekli biraz daha farklılık arz etmektedir. Belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan halkın başka bir halkın esareti altında yaşamını sürdürmekten kurtulmasıdır. Hatta bu kurtuluş günlerinin yıl dönümleri büyük törenlerle kutlanır. Kutlamalarda nasıl mücadele verildiği, yapılan büyük kahramanlıklar övünülerek anlatılır.
Ancak “yağmurdan kaçarken doluya tutulma” sözümüze ilave olarak “eskiye dua ettirmede” diye bir sözümüz de vardır. Yani tam kurtuldum derken batağa düşüp boğulmak da vardır. Halkını bir başka milletin esaretinden kurtarırken, hürriyetin için diye şehitler de verirsin. Ancak hürriyetime kavuştum derken, senden gözüküp de senin gibi olmayanların zulmü başlar ki işte o zaman ne derdini anlatabilir, ne de kurtuluş önceki gibi kolay yakalanabilir.
Bir ferdin veya milletin kurtuldum, mutlu yaşıyorum diyebilmesi için yaşadığı topraklarda hür yaşaması gerekmektedir. Hürriyetten söz edebilmek için ise o devlette hukuk kurallarının uygulandığı demokratik bir sistem olması lazımdır. Yoksa o ülke insanının yok sayılma vesayeti yabancı kişilerden yerli işbirlikçi ve çıkarcı kişilerin vesayetine geçmiş olur.
Eğer böyle olmamış olsaydı bugün ne Arap Baharı dediğimiz olaylar yaşanmış, ne de yıllarca dünyanın en iyi rejimi diyerek kendi halkını sömüren komünist sistemlerin yıkılışını görürdük. Görülen o ki baskı ve zulümlerin hamilerinin değişmesi insanların kurtuluşa ve refaha ermesine vesile değildir. Bugün ise ülkemizde de halkın kurtuluşa erdiğini ifadeyle mutlu ve çilesiz yaşadığını söylemek, olsa olsa halkla alay etmekten öte bir söz değildir. Görünürde demokratik ülkeyiz, hukukun kuralları işliyor dense de bu sözler koca bir yalandır.
Övünerek her şeyin güzel ve yolunda olduğunu söylediğimiz ülkemizde eğer garibanın mahkemesi dededen toruna vesayet yoluyla geçiyorsa.  Hırsızlar, gaspçılar zevki sefa içinde yaşıyor da vatandaş can ve malından olduğunda bir köşede ağlıyorsa. İnsanlar sınav kazanmak için ceketini satıp parasına dershanelere yatırırken, sınav yolsuzluğu veya yandaş kayırmacılığı ile bazıları kaz gibi besiye alınıyorsa bunlara kurtulmuş denemez.
Yasalar bugün çıkarılıp yarın bazılarının çıkarları için yeniden değiştiriliyor. Denetimler kaldırılıp halkın kaz gibi soyulmasının yanında zehirli gıdalarla yavaş yavaş zehirlenmesi sağlanıyorsa. Yeşil katliamı yapılıp, suların kirletilmesine seyirci kalınarak tabiat günden güne yok ediliyorsa burada hukuktan söz edilemez.
Yasaklarla insanların konuşma hürriyeti elinden alınıyorsa. Gerçek demokrasinin sözde seçimlerinde yolsuzluklar yapılabiliyorsa. Yapılan seçim yolsuzlukları partilerce olağan sayılıyorsa. Bir başkanın yaptıklarının faturası, diğer bir başkasına ödettiriliyorsa ve Deli Dumrul misali vergi alınıyorsa. Ülkenin esas sahipleri dışlanıp bölücülerin istekleri kabul ediliyorsa o yerde bağımsızlıktan bahsedilemez.
 Türk halkı yedi düvele karşı yüz binlerce şehit vererek kurtuluşuna kavuşmuştu. Ancak aradan geçen süreçte üreyen sömürücülerin eline düşerek, verdiği şehitlerin kemiklerinin sızlamasına neden olmuştur.
 Bu durum ise yeni bir kurtuluş mücadelesini zorunlu kılmıştır. Bu kurtuluşu da sağlayacak Türk halkından başkası değildir. Bunu yaparken kırmadan, dökmeden, demokrasinin kurallarını uygulayarak kendileriyle alay eden ve hakir gören kişilerden kurtulmak zorundadır. Bunların yerine gerçekten kalplerinde Allah korkusu olan, Tük milletine mensup olmakla gurur duyan, değerlerine sahip, demokrasi aşığı, hukuka inanmış kişileri getirerek refahı yakalayabiliriz.
Ben sen değil, biz olarak, birilerinin tebası olmaktan ziyade millet şuuruyla hareket eden. Esaretimizin devamı için değil, hürriyetimizin yanında olmalıyız. Ancak o zaman kurtulmuş oluruz.

Yazarın Diğer Yazıları