Kutsal  Kudüs'te "Siyonizm işgali" yeniden mi hortluyor!

İslam âlemine yönelik büyük bir tahribatın düğmesine yeniden basılmış bulunuyor.

Müslümanlığın üç kutsal mekanından biri olan Mescid-i Aksa'nın, İsrail tarafından "resmen" bir kere daha işgal edilmesini artık "tahammül" edilmez bir eylem olarak değerlendirmek gerekiyor.

Aslında, anlaşmazlığın temelinde kutsal Kudüs'ün paylaşılması yatıyor.

Çünkü hem İsrail, hem Filistin, kutsal belde Kudüs'ün kendilerine ait olduğunu ısrarla öne sürüyor.

Biz Müslümanlar için, Mekke-i Mükerreme'den ve Medine-i Münevvere'den sonra en kutsal mekan kabul edilmesi aynı zamanda Müslümanlığın ilk kıblesi, Miraç mucizesinin yaşandığı yer olması İsrail'in işgaline nefret doğuruyor.

"Kenan Elleri" dile gelse de!

Şeria İrmağı, Gazze Şeridi, Akabe Körfezi daha doğrusu "Kenan Elleri" dile gelseler "Filistin" denen acıyı nasıl anlatacaklarını hayal etmek bile insana acı veriyor.

16. yy başlarına kadar Araplar'ın kontrolünde bulunan Filistin toprakları, 1516'daki Mercidabık Savaşı'ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun eline geçiyor. Burada kurulan sancaklar zamanla emirliklere dönüşüyordu.

Osmanlı İmparatorluğu,en zayıf devrinde bile Filistin'i muhafaza ederek hatta 1799' yılında Orta Doğu'yu fethe çıkan Napolyon'u burada bozguna uğratıyor. Ancak Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa Filistin'i Osmanlı topraklarından geçici bir süre için ayırıyor.

Filistin 1840 yılına kadar Mısır'ın yönetiminde kalıyor. Sonra yeniden Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılıyor.1916 yılına gelinceye kadar istikrar, sükûn bu ülkeden eksik olmuyor.

Orta Doğu'yla birlikte Filistinliler'in de kaderini değiştiren o yıl, Osmanlı ordularıyla savaşan İngiliz kimliğindeki Hristiyan istilası kanlı çatışmalarda bir kaç yılda tamamlıyor.

O dönemde Filistin'de yaşayan Yahudi sayısı fazla değildi ama başta İngiltere olmak üzere ABD ve diğer emperyalist devletler bu bereketli ancak sancılı topraklar üstünde giderek bağımsız bir Yahudi devleti kurulması projesinin yeni başlayan iki kutuplu dünyada kendi çıkarları açısından yararlı buluyorlardı.

Siyonizm fikrinin körüklendiği 'Erez İsrail' hareketi, Avrupa'daki zengin Yahudilerin cömert yardımlarıyla desteklenince, Yahudi Diosporası Tevrat'ta vaat edilen topraklara yani Filistinliler'in ülkesine gelmeye başlıyordu.

Rusya'dan, Polonya'nın Gettolar'ından, Fransa'dan, Romanya ve Balkanlar'dan Yahudi göçü sonunda Araplar azınlık durumuna düşeceklerini kısa sürede anlıyor.

Osmanlılar'a karşı Arap isyanının ateşi daha hafızalardayken bu kez Filistin insanı, silahlannı kuşanıp bölgenin egemeni İngiliz askerlerine karşı direnmeye girişiyor.

1935- 39 yıllarında direnişin ilk cepheleri kurulurken İngilizler'in yanı sıra İsrail'liler de örgütler kurarak hem lngilizler'le hem de Filistin'i savunan Araplarla savaşa kalkışıyor. Sabotajla, bombalamalar ve köy katliamlarının tarihi daha o yıllardan kayıtlara giriyor.

1948'e gelindiğinde, kan ve ateşin eksik olmadığı Filistin topraklan üzerinde batının büyük desteğiyle İsrail devleti kuruluyordu.

Birleşmiş Milletler o yıl Filistin'i 3 parçaya bölüyordu; Gazze Mısır'ın payına, Yahudiye ve Gor Çukuru Ürdün'ün, Taberiyye, Batı Yaylaları'yla Necef Çölü'yse yeni kurulan İsrail'in payına düşüyordu.

Böylece İsrail Diasporası'nın Filistin'deki randevusu Arap halkının acılan pahasına gerçekleşiyor.

Filistinliler ne yazık ki, her gün biraz daha boyunduruğuna girmeye ve tarihi ülkelerinden silinmeye doğru gidiyorlardı. Vatan özlemi 1947'de başlarken, direniş tohumları yeşeriyor.

Acılı ve kanlı günler birbirini kovalarken;İsrail 1967'de Kudüs'ü işgal ediyor.

Ne var ki; BM tarafından bağımsız bir statüye kavuşturmasına rağmen İsrail'in "tek taraflı" Kudüs'ü başkent ilan etmesi asla kabul edilmiyor.

İsrail'in zaman zaman "Siyonist" damarlarının şişirilmesiyle Kutsal Kudüs'ün işgaline kalkışması yeni çatışmaların çıkmasına neden oluyor.

Mescid-i Aksa'yı yeniden ele geçirme girişimlerini, araştırmak ve kınamak üzere yarın İstanbul'da İslam İşbirliği Teşkilatı İcra Komitesi olağanüstü toplanıyor.

Her ne kadar Türkiye'nin çabasıyla İstanbul toplantısına, İsrail'e kınama çıkması beklenirken aslında bunu dünya diplomasisi üzerinde etki yapması gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları