Laiklik kan ağlıyor

Ülkede gündem ziyadesiyle hızlı değişiyor ve her yeni konu eskisini unutturuyor. Ancak, son günlerde bir konu var ki kanıksanmaması için konuşulmaya devam edilmesi gerekiyor.

Başlık laiklik olunca "müftülük nikahı"ndan bahsettiğimi anlamışsınızdır. Kimileri bu konunun gündem değiştirmek için olduğunu söylüyor ama zaten ülkenin gündemi, kanayan yarası bu: Parça parça edilen laik sistem.

Tuzu kuru bir İskandinav ülkesinde olsak veyahut laikliğe bir tehdit algılamasak zaten kimse bu kadar dil dökmezdi. Ama açık yaramıza basılan bir parmak var, elbet sesimiz çıkacak!

Bu yeni düzenlemeyi savunanların, bu yönde taleplerini dile getirdiklerini de duymamıştık hâlbuki ama hayret(!) bir anda, sanki uzun zamandır beklenen olmuş gibi "toplumsal ihtiyaç" karşılanmış.

"Nikâhını isteyen belediyede, isteyen müftülükte kıydırsın canım nolcak"çıları hiç anlamadığım gibi, bunun peşi sıra gelebilecek "isteyen dini nikâh yaptırsın, isteyen resmi nikâh nolcak"çılar da korkutmuyor değil.

Aslında bu konuya yönelik tartışmalar 27.5.2015'te AYM kararı ile TCK m. 230'da yapılan değişikliğe, yani 5. ve 6. fıkraların iptaline dayanıyor. Resmi nikâh öncesi dini nikâh yapmak, yapan için de yaptıran için de suçken ve bunun gerekçesi laiklik ilkesi ve kadınların mağdur duruma düşmesinin engellenmesiyken suç olmaktan çıkarıldı. Bu yine de özgürlük nedeniyle ile savunulabilirliği olan bir düzenlemeydi. Peki ya ama bu yeni düzenleme, ne gerekçe ile savunulabilir ki?!

Mülga TCK döneminde, TCK m. 230'da yer alan hükme paralel düzenlemenin iptali oybirliğiyle reddedildiğinde gerekçede laiklik için şu ifadeler yer alıyordu: "Anayasa'nın bu kurallarında belirtilen laiklik, inanç özgürlüğüne saygıdan kaynaklanan ve dini bu özgürlüğün enginliğine bırakan bir kavram olduğundan, din düşmanlığı, dinsizlik ya da din karşıtlığı olarak algılanamaz. Devletin farklı inançlardaki kişilere aynı yakınlıkta ya da uzaklıkta olması bunlar arasında hiçbir ayırım yapmaması laiklik ilkesinin gereğidir."

Yeni düzenlemenin bu açıklamadaki son cümleye ne kadar ters düştüğü hepimizce aşikar.

Ayrıca tasarı çok büyük bir başka sorun daha içeriyor: Sağlık personelinin takibi dışında doğan çocukların doğum bildirimi nüfus müdürlüklerine "sözlü beyanla" yapılacak olması. Bu düzenleme, istismarcıları tarafından hamile bırakılan kız çocuklarını mağdur duruma düşürecek, istismarcıların tespitini güçleştirecek büyük bir tehlikeye davetiye çıkarıyor.

Tam da biz bu değişiklikler, boşanmaya da sıçrar kadınlar mağdur olur derken, boşanmaların da artık mahkemeye gitmeden "aile arabuluculuğu" kurumunda uzlaştırmacı veya hakem yoluyla yapılması üzerinde çalışmaların başladığı açıklanmış. Uzlaştırmacı olarak müftülüklere de yetki verilmesin de!..

En umut kırıcı olan da, toplumda "belediye nikâhlı" ve "müftü nikâhlı" diye ayrım oluşturacak; resmi nikâhın bir din görelisine kıydırılarak, devlet işlerinden çıkarılmış dini, yeniden devlet ilişkilerinin içerisine sokan böyle bir düzenlemenin AYM'ye taşındığında çok da şaşıracağımız ya da sevineceğimiz bir sonuç çıkmayacağını (üzülerek) şimdiden görebiliyor olmamız…

***

Kadına karşı "K"lar

Yeni parti örgütlenmesinde diğer siyasi partilerde bulunan "kadın kolları" ismiyle ayrı bir örgütlenmenin yer almayacağını bildirildi.

Bu gelişme aklıma yıllar önce yayınlanan diyet gıda ürününe dair bir reklam filmini getirdi. Bazı reklamlar insanın aklında yer edip unutulmaz ya, bu da onlardandı işte. "Tüm "K"lar mı kadınlara karşı" reklamı.

Reklamda yer alan "K" lar: Kilo, Karın, Kalça, "Koca". Bunlara ek olarak kir, kaynana vs. gibi birçok örnek eklenebilir, kadınların karşı karşıya olduğu "K"lara.

Ancak bugün benim ekleyeceğim "K",  "Kadın Kotası" olacak. Bir kadın olarak ayrımcılığın hiçbir türlüsünü sevmiyor ve onaylamıyorum. Pozitif gibi görünenleri de!

Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu da kadınların parti içinde ayrı olarak değil, aktif olarak görev alacağını belirterek, "Biz en az yüzde 30 diyoruz. Belki kadınların sayısı yeni partide yüzde 70 olacak onu bilemeyiz. Burada önemli olan liyakattır. Bu açıdan bakmak gerekir buna. Çünkü eğer üst sınır getirirseniz o zaman potansiyeli de dışlamış olursunuz. Bizim böyle bir sınırlamamız olamaz. En az yüzde 30 olsun derken bunu amaçlıyoruz." dedi.

Bugün yaşanan kadın cinayetleri, kadınların yaşam ve giyinme tarzına yapılan saldırılar, yani insani temel haklarına yönelik birçok saldırının temelinde toplumda kadının ayrıştırılarak ikinci planda tutulması yatmaktadır.

O yüzden yeni partinin bu yeni yaklaşımını çok sevdim. Sonunda kadınların K'ların sınırlamalarını aşmasına yönelik bir umut yeşeriyor gibi…

Yazarın Diğer Yazıları