Lânetleme sezonu erken açılmışken

2014 yılının Ekim sonu ve Kasım başını hatırlıyor musunuz? IŞİD Ayn-el Arap'a yükleniyor, şehir düştü düşecek... PKK/PYD bozgun içinde... Hemen öncesinde 6-7 Ekim olaylarıyla ülkede terör estiren, 42 kişinin ölümüne yol açan fakat 'vandallık'la yumuşatılan PKK terörizmi diş göstermişti...

Ekim ayının ortalarına kadar Kuzey Suriye'ye silah ve peşmerge sevkiyatı için koridora izin vermeyeceğini söyleyen Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti klasik biçimde yine çark edecekti... 'İnsanî' gerekçelerle Türkiye'ye koridor açılacak, sonrasında o koridordan silah ve peşmerge geçirilecek, ABD savaş uçakları da Ayn-el Arap'taki IŞİD mevzilerini bombalayacaktı... Büyük statejist Ahmet Davutoğlu'na ise 'kardeşlerine selâm göndermenin şerefi' kalacaktı!..

***

Hepsi gerçekleşti... 408 kilometrelik Habur Suruç yolu neredeyse 2 günde alındı... Çünkü işin sembolik tarafı da vardı, mutlaka şova dönüşmeliydi... Geçilen her yerde aynı sahne yaşandı... Viranşehir'den ancak 2 saatte çıkılabildi... Hep 'katil' dedikleri 'T.C.'nin gözünün içine baka baka havai fişekler atılıyor, "Biji Kürdistan", "Biji Kobani", "Yaşasın PKK, YPG, YPJ" sloganları birbirini takip ediyordu...

Jandarma konvoya eşlik ediyor, mülkî idareye de savaşmaya gidenlerin lokantalarda yediklerinin içtiklerinin parasını ödemek kalıyordu... Doçkalar, füzeler, havan topları bizim topraklarımızdan PKK/PYD'ye giderken, bize düşen o yoldaki trafiği kesmek ve geçişin güvenliğini sağlamak oluyordu...

Şimdilerde yandaş basın ABD'nin Suriye'de PYD'ye helikopterlerle silah sevkiyatı fotoğraflarını yayınlıyor ve kızgınlıktan köpürüyor ya... Aynı yandaş basın bundan 2 yıl önce iktidarın yaptığını 'derin strateji'ye oturtuyor, öve öve bitiremiyor, bu gelişmeleri bölgede artan gücümüze ve nüfuzumuza yoruyordu...

***

Şimdi gelelim bugüne ve o soruyu soralım: O gün PKK/PYD'ye silah sevkiyatı için Türkiye Cumhuriyeti topraklarında açılan koridor gizli yapılsaydı, medya ve halk bütün bu rezaleti duymasaydı, bir gece operasyonuyla yine bizim topraklarımızda izinle geçip gitmiş olsalardı... Bugün de bizler bu sırrı öğrenmiş olsak ve ülkeyi yönetenleri "Bunu nasıl yaptınız? Teröristlere silah gitmesi için topraklarımızı neden açtınız?" diye suçlasaydık ve açıklama yapmaya zorlasaydık ne olurdu?

Evet, ne olurdu? Bu iddiayı dillendirenler 'yalancılık' ve 'müfterilik'le itham edilecek, kim bilir hangi komplo teorilerine bağlanacak, düşmanlıkla açıklanacaktı... Allah'tan o çok parlak 'çözüm süreci' hatırına her şeyi açıktan yaptılar da kamuoyu bunları biliyor... Yoksa imkânı yok anlatamazdık,  'partizanca' düşünüp, kendilerinden veya tâbi olduklarından çıkan yanlışlara sesini çıkarmayanlara, 'kutsal' gözle bakanlara...

Şimdi "ABD Kuzey Suriye'de PYD'ye silah yardımı yapıyor" diye habercilik sergileyenler bu çelişki karşısında derin bir sessizlik içindeler... Kaldı ki ABD bunu açıktan yapıyor ve zaman zaman da dillendiriyor... Bizim 'Kobani'ye selâm' gönderirken yaptığımız sulusepken şov gibi değil, diplomatik bir dille yapıyorlar, fark o kadar... Sanki Ayn-el Arap'a bizim üzerimizden gidenler su tabancasıydı!..

***

'Teröre karşı lânetleme sezonu' bu yıl erken açıldı... Fikretme ve tedbir geliştirme yöntemi yerine 'lânetleme' daha basit ve daha az kalori gerektiren bir yöntem!..

Dünyanın neresinde 'lânetleme' yöntemiyle terör yok edilmiş henüz bilmiyoruz ama başarabilirsek bu anlamda literatüre kesinlikle girmiş olacağız!..

Resmen tanınmış 200'e yakın devlet var dünyada... Son iki yılın sonuçlarına baktığımızda, en fazla bombalı saldırının ve Reina örneğinde olduğu gibi katliamların yaşandığı terör olaylarında ilk 10'un içindeyiz...

Bu alandaki rakiplerimize bakar mısınız: Irak, Suriye, Afganistan, Nijerya, Lübnan, Yemen, Somali filan... İşin kötü tarafı, bugüne kadar hiçbir terör eylemi sonrasında, herhangi bir siyasînin, bir kamu görevlisinin istifa etmesi veya görevden alınması söz konusu olmamış...

Bir arkadaşımızın notunu iktibas edeyim yeri gelmişken: "Reina hangi muhtarlığa bağlıysa o muhtarın istifa etmesi lâzım bence. Mahallesinin asayişini sağlayamıyor. 'Ben ne yapabilirim?' deme hakkı da yok... Seçimle gelmeyeydin o zaman. Demokratik onur onu gerektirir. Şundan eminim ki eğer zerre kadar o muhtara bir görev düşse idi bu konuda hiç tereddüt etmeden istifa ederdi. 'Terörle mücadelemiz sonuna kadar sürecek' diyen zevat aslında kalkmayacağız bu koltuktan ne olursa olsun demek istiyor."

Yazarın Diğer Yazıları