Lidere değil ilkelere sadakat "şerefiniz"dir

Lidere değil ilkelere sadakat "şerefiniz"dir

Referandum temelinde yaptığımız tartışmalarda, "bağlılık" veya "itaat" kavramları, beni hayli düşündürdü. Kurulan cümleler arasında; "biz lidere itaat ederiz", "parti ne söylerse, ona biat ederiz" ifadeleri, toplumdaki bir kitlenin, özellikle de bazı dindar veya milliyetçi kişilerdeki sorumluluk anlayışını da ortaya koyuyor. Hele "yanlış olduğunu bilsen de yine itaat eder misin?" sorusuna, "evet, bir bildikleri vardır, derim" cevabı, her açıdan -dini, ahlaki, hukuki ve siyasi- sorunludur.

(...)

Netice itibarıyla bizden farkı olmayan bir başka insana teslimiyetten bahsetmek, Yüce Allah'ın, insandan beklediği muhataplık (kulluk) görevini yok saymaktır. Şahsiliği, tekilliği, özgürlüğü, özgünlüğü, var olma halini reddetmek demektir.

Bağlılık ise sadakatle beraber düşünülmesi gereken bir husustur; burada, kişi verdiği söze bağlı kalır. Ve o söze, sadakat içinde bağlı olur. Ama söz, birine verilir; bu söz verme fiili, söz verdiğimiz kişinin durumunda bir değişme olduğu zaman, aradaki sadakat bağı meşruiyetini yitirir. Dolayısıyla lidere sadakat, liderin durumunun değişmesiyle sona erer. Zira söz verme şartları ortadan kalkmıştır. İlkelerine sadık kalmamışsa, ideallerinden uzaklaşmışsa, ne yaptığı hakkında açıklık yoksa bağlılık ve sadakat da ortadan kalkar.

***

Beşer şaşar diye bir söz vardır. Her insan yanılabilir, hata yapabilir. Buna peygamberler de dâhil... İlahi kitapların ortaya koyduğu verilere göre, peygamberlik serüveni, dolayısıyla insanlık serüveni, bir hata ile başlamıştır. Yani, ilk insan ve aynı zamanda ilk Peygamber olan Hz. Âdem, yasak meyveyi yediğinden dolayı cennetten kovulmuştur. (Bakara/36-37)

Bir diğer peygamber Hz. Yunus, Kur'an'a göre, görevini ve toplumunu terk ederek, hata işlemiştir: "İzinsiz ve öfkeyle kavmini terk etmiştir" denilir ayette. (Saffat/139-145)

(...) Kur'an'a göre, Hz. Musa'nın kendi tarafından (İbrani olan) birini korumak için attığı yumruk sonucunda, bir kıptiyi, yanlışlıkla öldürmesi de hatadır. (Kasas/15-16)

(...) Hz. Muhammed (A.S) Kureyş'in ileri gelenleriyle konuşurken, onları gücendirmek istemez ve yanına yaklaşan Mektum'dan yüzünü çevirir. Yine Tevbe Suresi'nde (43. Ayet), "Allah seni affetsin, neden kimin doğru söylediğini, kimin yalancı olduğunu anlayıncaya kadar, beklemedin de onlara izin verdin?" denilerek, peygamber, taktik hatasından dolayı uyarılır.

(...) Peygamberlerle ilgili örnekler bize çok şey söylüyor. Sıradan insan ise her an yanılabilir, kandırılabilir, nefsine uyabilir. Siyasi lider de olsa, parti başkanı da olsa, evliya da olsa, bu böyledir. (...) Aklına ipotek koyduran kitlelerin gelişmesindeki tek engel kendileridir. "Bir topluluk tutumunu değiştirmedikçe, Allah o toplumu değiştirmez" (Rad/11) diyor Kur'an, daha ne desin?!

Ayşe Sucu Sözcü

***

Terörist damgası yeme korkusu

--------

Haber şu..

'Emniyet teledolandırıcılarla mücadele için 55 milyonu bilgilendirdi.. 70 milyonun cep telefonuna 5 kez uyarı mesajı gönderdi. Buna rağmen dolandırıcılar 2016 yılı ve 2017 yılının ilk üç ayında  50 milyon liralık vurgun yaptı.

(...)

 Peki nasıl dolandırmışlar?

Terör örgütü üyesi olmakla, terör örgütüne maddi yardım yapmakla tehdit ederek!..

Mesela diyorlarmış ki; terör örgütü banka hesabına girdi para aktardı, senin rızanla olmadığını ispatlayamazsın bize şu kadar para ver yardım edelim..

(...)

Bu tür dolandırıcılık Almanya'da olmuyor.. Fransa'da olmuyor, İngiltere'de olmuyor..

Türkiye'de oluyor..

Neden?

Türkler çok mu saf..

Türkler çok mu salak..

Hayır.. İlgisi yok..

Mesele şu.. Almanya'da, Fransa'da, İngiltere'de kimse acaba terör örgütü üyesi damgası yer miyim diye telaşa kapılmıyor ..

(...)

Türkiye insanların bir sabah terörist damgasıyla uyandığı ülke haline getirildi..

Kim getirdi?

Bu ülkenin sözde polisleri, sözde savcıları, sözde hakimleri getirdi.. (...) Ergenekon davasıyla başladılar.. Operasyon üzerine operasyon yaptılar.. Birbiriyle ilgisi olmayan insanları  aynı torbaya atıp örgüt üyesi ilan ettiler..

Kurumları çökertmek için onlarca sahte dava açıldı..

***

Üniversiteleri zaptı rap altına almak içinde aynı yöntemi uyguladılar..  Gençler bir günde adını ilk defa duydukları örgütün üyesi oldular..

 İnsanlar yıllarca neyle suçlandıklarını bilemedi, öğrenemedi..

***

Bırakın gerisini..  Bu ülkede genelkurmay başkanı terörist damgası vurularak hapse atıldı..

 İnsanların 'terörist' lafını duyunca paniğe kapılması..

Dolandırıcının tuzağına düşmesi şaşırtıcı değil..

Emniyet elinden geliyor ama yetmez..

Ülkede iklimin değişmesi lazım...

Mehmet Tezkan Milliyet

***

Böyle maç olur mu?

----

 İki boksör düşünün... Ringe çıkmış, dövüşecekler... Birinin elleri-kolları sımsıkı bağlı, diğeri ise serbest... Böyle maç olur mu? Bizim referandum da buna benziyor... Eşitsiz ve adaletsiz!..

Rahmi Turan Sözcü

***

"Hayır"cı hakeme kırmızı kart!

"Evet"çi imama cami bahçesi!

---------

... Kamu parası kullanan Futbol Federasyonu Başkanı "evet oyu vereceğini" açıkladığında arkası sıvazlandı, aynı federasyona bağlı İlker Şahin adlı futbol hakemi sosyal medya hesabından "hayır vereceğini" açıklayınca açığa alındı. Konya'da ise bir vatandaş, aracının arka camına; "Allah için Evet... Tayyip için Evet..." görseli yapıştırdı. Yapıştırabilir, hakkıdır. Fakat bu aracı götürüp cami bahçesine koydu, 30 gündür orada duruyor, o caminin imamı, vatandaşa dönüp "propagandana camiyi alet etme, kaldır arabanı buradan" demiyor. Evet diyene cami bahçesi, hayır diyene kırmızı kart!

Necati Doğru Sözcü

***

Al sana ayıp!

--------

Harbiye'deki Askeri Müze'de düzenlenen Çikolata, Şekerleme ve Pasta Festivali'nde şehit Ömer Halisdemir'in pastadan heykelinin sergilenmesi doğal olarak tepki çekti.

Akılsızlık, saygısızlık, rezillik, tanıtım için ne yapacağını şaşırmak...

(...) Hatırlarsanız, "devrin yükselen değeri" pozisyonundaki bir inşaat şirketi de Halisdemir'in adını kullanarak bir konut projesi yapacağını duyurmuş, ailesi karşı çıkınca, oğullarının adının reklam amaçlı kullanılmasına isyan edince apar topar geri adım atmıştı.

(...)

18 Mart 2007'de, İskenderun'da düzenlenen Çanakkale Şehitlerini Anma programına katılanlar arasında gözü yaşlı, ruhu isyanda bir aile daha vardı. 11 Temmuz 2006'da Şırnak'ın İdil ilçesinde devriye görevi yaparken arkadaşı Sait Bal ile birlikte teröristlerin açtığı ateşle şehit düşen polis memuru Mehmet Yardımcı'nın ailesiydi bu... Evlatlarını, canlarını yitirmiş aile, şehit yakınlarına ödenen nakdi tazminatı ve maaşı alamadıkları için şikâyetçiydi. Başvurularına aldıkları cevap neydi biliyor musunuz?

"Oğlunuzu öldüren teröristleri yakalayamadık, kimliklerini de belirleyemedik. Bu vaziyette ödeme yapamıyoruz..."

 Al sana ayıp!

(...)

15 Eylül 2012'de, şehitlerin hatırasına gösterilen "saygının"(!) bir başka örneği geldi İzmir'den. Hakkâri Şemdinli'de şehit düşen Mehmet Çiftçi'nin babasının isyanı, kredisinin peşinden koşmaktan yorulmamış bir bankaya karşıydı:

"Oğlumun vefatından sonra bankaya şehadet belgesini götürdüm. Oğlumun şehit düştüğünü söyledim. Ama buna rağmen bankanın avukatları beni sıkıştırıyor. 'Borcu ödemezseniz evinize icra gelir' diyor. Bu yaklaşım bizi çok üzdü."

Al sana ayıp!

(...)

Daha yakın geçmişte, Eylül 2016'da akıl almaz, vicdana sığmaz bir ayıp, bir saygısızlığa şahit ettik. Şanlıurfalı asker Halil Şıltak, Siirt'in Pervari ilçesinde şehit düşmüştü. Memleketinde toprağa verilecekti. Sonra?..

Okuyalım, hatırlayalım:

"Şehide son görevini yerine getirmek için mezarlığa gelenler, birkaç kürek de olsa toprak atmak için beklerken, az ilerde mezar yeri kazmak için getirilen kepçeyi gördü. İmam, 'Hava sıcak, misafirleri bekletmeyelim. Kepçe gelsin' dedi. Şehidin mezarına toprak atmak için bekleyenler bir kenara çekilmek zorunda kaldı. Birkaç dakika içinde kepçe şehidin mezarının toprağını doldurdu..."

Al sana ayıp!..

 Dahası da var bu örneklerin biliyoruz değil mi?

Ayıp, ayıp, ayıp be!

Kanat Atkaya Hürriyet