Londra’da Türkler

Uluslararası ilişkilerin ve dış politikanın önemli unsurlarından birisi de lobiciliktir. Türkiye de dahil olmak üzere çok sayıda ülke, çeşitli uluslararası örgütler de, ülkeler, uluslararası daimi ve geçici politik platformlarda kendi çıkarlarını korumak veya nüfuz alanı yaratmak, ticaret yapmak gibi benzer amaçlarla lobi faaliyetlerine milyonlarca dolar harcarlar. Uluslararası lobicilik hem zor hem de pahalıdır ve beraberinde çeşitli riskler de taşır. Bu nedenle lobicilik faaliyetleri iyi bir zemin ve uygun aktörlerle yapılmalıdır. Dünyada lobicilik faaliyetini en çok ve en iyi yapan ülke İsrail’dir. Aleyhinde en çok lobicilik faaliyeti yapılan ülkeler arasında Türkiye üst sıralardadır. Türk lobiciliği başarılı değildir. Türkiye lobi faaliyetleri için açık ve örtülü büyük paralar harcamaktadır. Türkiye; İsrail, Ermenistan ve Yunanistan gibi ülkelerle eşit imkanlara sahiptir ama bu ülkelerin lobicilik faaliyet ve başarılarının onda biri kadar değildir. Türkiye’nin bu ülkeler kadar dışta sempati ve anlayışla karşılaşmadığının altını çizelim ve başarısızlıklarının altında yatan önemli nedenlerden birisinin Türklerin Müslüman olmasını belirtelim, ancak başarısızlığın tek nedeninin bu olmadığını da hemen not edelim ve şunu da ilave edelim; İsrail, Yunanistan ve Ermenistan yurt dışında yaşayan diasporalarını (soydaş topluluklarını) çok iyi organize yapıp kullanmaktadırlar.
Londra’da kaldığımız bir buçuk ay süre içerisinde, değerli dostum Kıbrıs Türkü Akmen Ali Sıtkı Bey’le birlikte Türkiye ile ilgili iki politik ve kültürel etkinliğe katıldık. İlki, başkanlığını sayın Jale Özer’in yaptığı Londra Atatürkçü Düşünce Derneği ile başkanlığını sayın Musa Ballıkaya’nın yaptığı Türkiye Gençlik Birliği önderliğinde Thames Nehri üzerinde bir yatta, nehir gezisi yapılarak, Lozan Barış Antlaşmasının (24 Temmuz 1924), yıldönümü münasebetiyle yapılan, konuşmalı, müzikli ve eğlenceli bir etkinlikti. Jale Hanım ve Musa Bey beklendiği gibi Türkiye’nin gündemindeki sorunlara değindiler ve AKP hükümetini ve politikalarını kritik ettiler, Gezi olaylarında ve Silivri mahkemelerinde taraf olduklarını saklamadılar ve bolca da alkış aldılar.
İkinci etkinlik, 27-28 Temmuz’da, Londra’da aydın, yurtsever bir grup Anadolu ve Kıbrıs Türkü’nün birlikte oluşturduğu, her türlü siyasi görüşe açık hangi ülkeden geldiğine bakmaksızın bütün Türkleri bir araya getiren “Turkish Forum” tarafından yedincisi düzenlen bir kültürel etkinlikti. Londra’nın merkezinde ünlü parlamento binasına çok yakın, Thames Nehri kenarında, belediyeden kiralan bir alanda, Türk geleneksel gıda ürünleri, biri Türk diğeri İngiliz iki yerel şarkıcının mini konseri, Londra Dr. Fazıl Küçük özel okulunun sevimli öğrencilerinin çok beğeni toplayan folklor gösterileri, Türk ve yabancı konukları eğlendirmişlerdir. Festivalde hiçbir siyasi konuşma yapılmamıştır. Yapılan konuşmalar Türk kültürü ve dayanışma içerikli olmuştur. Tek siyasi konuşma festivalin cereyan ettiği bölgenin (Southwark bölgesi), Liberal Parti milletvekili Simon Hughes’ün konuşmasıdır. Konuşması siyasi içerikli değildi ama kendisi siyasetçi olduğu için bu cümleyi kurduk. Londra ve civarından iki yüz bin kadar Türk ve yabancının katıldığı hesaplanmaktadır. Bu festival hiçbir dış yardım almadan Turkish Forum’un gayretli yurtsever başkanı Zeren Safa ve arkadaşlarının fedakâr katkılarıyla gerçekleştirilmiştir
İngiltere’de, 250 bin Kıbrıs, 150 bin Anadolu ve 50 bin civarında da diğer ülkelerden olmak üzere yaklaşık 500 bin Türkün yaşadığı düşünülmektedir. Yukarıda sözünü ettiğimiz lobicilik faaliyetleri için bulunmaz bir fırsattır. Böyle bir gücü kullanmamak ancak kötü niyet ve kasıt gerektirir. Burada yaşayan Türkler, Türkiye, Türk ve İslam dünyası, uluslararası barış ve İngiltere ile yakın ilişki ve özel bir bağ kurmak için inanılmaz bir potansiyel güçtür.
Dolayısıyla her türlü felsefeye ve hayat görüşüne sahip Türklerin, Türk kültürü çerçevesinde bölünmeden ve kullanılmadan bir araya gelerek Türkiye için ve bulundukları ülkelerde dayanışma içinde güçlü bir topluluk oluşturabilirler.

Yazarın Diğer Yazıları