Lozan'a dokunulamaz

       Türkiye karşıtları ve Türk düşmanları, 94 yıl önce, yani 1923 tarihinde imzalanan Lozan'ı ortadan kaldırmak ve bu tarihten üç yıl önce imzalanan Sevr sürecini yaşamak ve yaşatmak peşinde...

       ABD'nin, AB'nin, Yunanistan'ın hatta Suriye ve Mısır gibi kozmopolit din anlayışına sahip ülkelerin beklentileri bu; Sevr'in ya da benzeri bir olgunun uygulanma sürecinin başlaması...

      Böyle bir süreci Lozan Antlaşması engelliyor. O nedenle öncelikle Lozan ya ortadan kaldırılmalı, ya emperyal hevesleri tatmin edecek düzeyde tıraşlanmalı...

      Şimdilik büyük patırtı çıkarmadan ulaşmak istedikleri nokta bu...

      * * *

      Bizim görüşümüze göre konu tartışılamayacak kadar net; Lozan tıraşlanamaz, hükümleri göz ardı edilemez, değiştirilemez. Esasen antlaşmanın tamamı bu tür girişimlere kapalıdır, hiçbir hükmüne el sürülemez...

       O nedenle Erdoğan'ın "Lozan gerekirse güncellenebilir" sözü yanlıştır, söylenmemiş sayılmalıdır. Ona göre dönemin şartları iyi analiz edilir ve değişen koşullara adapte olunursa aşılamayacak sorun kalmazmış...

      Oysa Lozan ile bizim bir sorunumuz yok ki; bu beyan, sorunu olanlara verilmesi düşünülen ödün anlamında değil mi...

      * * *

      Tekrarlıyoruz, güncellemeye kalkışıldığında Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temelleri tartışmaya açılmış olur.

      Erdoğan bunu hiç aklına getirdi mi acaba...

      Cumhurbaşkanımızı böyle bir anlayışa otuz küsur başdanışmanından biri, ya da birkaçı yönlendirmiş olabilir, kimdir onlar, tanımak isteriz...

Yetti gari diye bağırmaktan yorulduk

              Ege bölgemizde ve çoklukla İzmir ve çevresinde yaşayan yurttaşlarımızın ağzından bunaldıkları zaman "Yetti gari"

tekerlemesi hiç eksik olmaz...

        Bıkkınlık ifade eden bir seslenme...

        Uzun yıllar benim de dilime yapışmıştı. Çünkü çocukluğumun bir bölümü İzmir'de geçti, o zamandan beri kulağım "Yetti gari" ile doludur. Alsancak, 1438. Sokak 23 numarada oturuyorduk, yan komşumuz Giritli Nezaket Hanım hırçın kocası Rıfat Bey'e sinirlendiğinde hep "Yetti gari" diye seslenirdi...

        Alsancak'taki Gazi İlkokulu'nda okudum. Yaramazlık yaptığımızda öğretmenimiz Mürüvvet Hanım "Yetti gari çocuklar, susun bakayım" diyerek azarlardı hepimizi. Samsunluydu ama İzmirli olup çıkmıştı...

        Koridorlara atılan kağıtları toplamaktan bıkan hadememiz Eflatun Hanım'ın da bize "Yetti gari çocuklar, atmayın şu kağıtları yerlere, toplamaktan belim ağrıyor" diye çıkışırdı...

        * * *

        Evet, yetti gari...

        Bir yanda soygun, çatışma, arbede, kadın cinayeti, maganda kurşunu, kundaklama, gasp, yaralama, cinayet, taciz, ırza tasallut, pahalılık, yokluk, işsizlik, bir yanda siyasetçilerin kapışması...

        Bir yanda da yanlış dış politika uygulaması...

        Hepsinden bıktık, usandık...

        Yetti gari diye bağırmaktan yorgun düştük be hafız!

Geceye uçkur çözene ceza yok mu

            Burak Yılmaz Trabzonsporlu futbolcu; Arda'nın peşine düştüğünde millî takıma çağrılmadı ama sonra affedildi. Ülkede fenomen olunca Çin'e bile transfer olmayı kabullendi, orada da dikiş tutturamadı, döndü geldi kapağı Trabzon'a attı...

        Gece hayatının olmadığını sanıyorduk, meğer varmış; Olcan ve Selçuk ile sabaha yakın saatlerde eğlenceden dönerken kullandığı araçla kaza yaptı, ölümden döndü...

        Üç kafadar son model lüks aracı orada bırakıp kaçtı...

        Araç kimin üzerine kayıtlıydı diye merak edebilirsiniz...

        Fatih Terim'in damadı Volkan Bahçekapılı'nın ortağı olduğu bir şirketin üzerine kayıtlıydı, kiralanmış olabilirdi...

        * * *

        Bizim profesyonel futbolcularımız başka ülkelerde top koşturan profesyonellere benzemiyor, kendilerine bakmıyor ve her türlü suistimale açık yaşıyorlar...

        Futbolumuzdaki gerilemenin sebeplerinden biri de bu; Profesyonel olmayı beceremeyen futbolcuları bir kenara itiyor, her başarısızlığın faturasını teknik adamlara, hakeme ve yöneticilere keserek haksızlık yapıyoruz...

KISACA

       Devlet Bahçeli "Sarraf ülkeye getirilsin" diyor.

       Mümkün mü?

       O da Feto gibi ABD'nin, CIA ve FBI koruması altında, tut getir bakalım...

       Hem sonra, adamın soyadı Zarrab yani sarraf...

       Anlamı kuyumcu demek; ayrıca değerli kağıtları ve paraları toplayıp satan, değiştiren, parayı bol bulduğu için rüşvet veren anlamına da geliyor. Böyle birine kalk gidiyoruz desek ilk lafı para olur, rüşvet olur. Bırakın ABD'de çürüsün kerata!

Yazarın Diğer Yazıları