Mağdurlar

AKP kurucuları 2002’de iktidara geldikten sonra strateji ve taktikleri gereği kendilerini hep mağdur göstermişlerdir. İslami kesim nezdinde bir bölen ve nankör görüntüsü vermemek için kendilerinin Necmettin Erbakan ve arkadaşları tarafından dışlandıkları ve mağdur edildikleri fikrini işlemişlerdir. Oysa ki Necmettin Erbakan, Tayyip Erdoğan’ı partisinin İstanbul İl Başkanı peşinden de İstanbul Belediye Başkanı yapmıştır, Abdullah Gül ve Bülent Arınç da bakanlık yapmışlardır. Dolaysıyla bir mağduriyet söz konusu değildir. 2002’de AKP ile tek başlarına iktidarı yakalamalarına rağmen hep bir mağduriyet edebiyatı yapmışlardır. Kameralar önünde salya sümük ağlayarak halkın duygularını sömürmüşler ve istismar etmişlerdir. Eşyanın tabiatı gereği iktidara gelen kişilerin mağdur olması zaten söz konusu olamaz. Dünyanın hangi ülkesinde ve rejiminde iktidar mağdur olarak tarif edilir. Başarısızlıklarını örtbas etmek, kendilerine oy verme ihtimali zayıf olan bu kesimleri halk nezdinde itibarsızlaştırmak için ordu, yargı ve üniversiteleri laik kesim olarak nitelendirip iktidar imkanlarıyla sürekli saldırmışlardır. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar Kurulu, MİT Müsteşarı, YÖK, yargı ve daha ne kadar önemli kurum varsa hepsi kendileri tarafından yönetilmektedir. Ordu ve üniversiteler direnmemiştir. Yargı yer yer dirense de o da teslim olmak zorunda kalmıştır. Özgür basın ve yurtsever gazetecilerin üzerine acımasızca gidilip onlar da etkisizleştirilmiştir. Kendi basın yayın kuruluşlarını yaratarak Türk kamuoyunu istedikleri gibi yönlendirme imkanı elde etmişlerdir. AKP muhalifi ve partizan olmayan kamuoyunu aydınlatma ve bilgilendirme imkanı olan sektör, kurum ve meslekler çeşitli yöntemlerle susturulmuştur.
Cumhuriyet tarihinde hiç görülmemiş bir garabet yaşanmaktadır. Muhalefet yapacak kaynaklar susturulup, kendi propaganda basınını yaratınca, ülke ve halkın bunca sorununa rağmen sanki Türkiye’de hiçbir sorun kalmamış her şeye güllük gülistanlık görüntüsü verilmiştir. Türk Radyo ve Televizyon Kurumu cemaatler arasında paylaştırılmıştır. Yurt sever akademisyen ve gazetecilere kapatılmıştır. 1960 ve 1970’li yıllarda sağ ve sol, birbirlerini yerken bu dinci kesim pusuya yatmış ve palazlanmıştır. Bu dönemde kavga yapan, ölen ve hapse atılan bütün gençler, ülkücü ve sosyalist gençler olmuştur ve büyük mağduriyet yaşamışlardır. Hani çok ünlü bir tekerleme vardır. Ateşin içinde yananlar ve ateşin etrafında elini ısıtanlar diye. Bu dinciler hep ateşin etrafında elini ısıtmışlardır. Bugün de ellerini ısıtmak için ateşi kendileri yakmışlar ve bu ateşin sönmemesi için ateşin içine yurt sever asker, akademisyen, gazeteci ve daha çok sayıda insanı atmaya devam etmektedirler. Türk solu ABD ve batı emperyalizmine karşı, Türk sağı ise doğu bloğu veya Rus emperyalizmine karşı mücadele etmişlerdir. Dincilerin, cemaat ve tarikatların hiçbir emperyalist güce karşı savaştıkları görülmemiştir. Bugün ise ABD emperyalizmiyle kol kola girmişlerdir.
CHP ve MHP’nin, iktidarın mağdur olma numarasını artık Türk milletine duyurmaları gerekir. Vatanperver aydınların devlet mekanizmasından uzaklaştırıldıklarını ve asıl mağduriyet yaşayanların onlar olduğunu kamuoyuna duyurmaları gerekir. On yıldan beri iktidardalar. Ne bir bakan ne de bir bürokrat yolsuzluktan yargılanmıştır. Peygamberler veya melekler iktidarı gibi mübarekler. Dünyanın en demokratik ve en dindar yönetimlerinde bile birkaç yolsuzluğa rastlanır, ama her ne hikmetse bunlarda hiç günahkara rastlanılmamaktadır. İlahi adalet bu dünyada veya dincilerin tabiri ile yalancı dünyada veya ebedi dünyada tecelli edebilir bunu bilemeyiz ama şunu biliyoruz ki Türkiye gibi ülkelerde dünyevi adalet hükümetler iktidardan düştükten sonra gerçekleşir. Yani geçen hafta yazdığımız gibi hükümetler genelde iktidardan düştükten sonra yargılanırlar. Kendilerini dindar olarak tanıtıp geçmişte ve bugün mağdur numarası yapan bu insanların ne geçmişte ne de günümüzde mağdur olmadıkları ve yurt severlere zulüm ettiklerini büyük halk kitlelerine özellikle de samimi yurt sever dindarlara anlatılması gerekir. Nasrettin Hoca bir gün komşusu Hasan efendinin bal çanağından parmağı ile ağzına bal götürüp peşinden de her seferinde öldüm demesi hocanın garibine gidiyor ve komşusuna hem bal yiyorsun hem de öldüm diyorsun şöyle kenara çekil de biraz da biz ölelim diyor. CHP ve MHP iktidara hükümetten çekilin de biraz da biz mağdur olalım demelidir. Bunun zamanı çoktan geldi.

Yazarın Diğer Yazıları