“Mahir Ünal, İmralı’da teröristbaşıyla görüştü”

“Mahir Ünal, İmralı’da teröristbaşıyla görüştü”
PKK ile yapılan pazarlık sonucu görevden azledildiğini söyleyen Şahin, “Öcalan zaten Fidan’la görüşüyordu. AKP Grup Başkanı ile 2012’nin Eylül’ünde bir araya gelmiş” dedi

'Mahir Ünal Öcalan’la görüştü!'

Röportaj: Necdet Pekmezci

İçişleri Bakanı olmasına rağmen ihanet sürecinden haberdar edilmediğini söyleyen Şahin, “Görüşmeleri Atalay, MİT Müsteşarı Fidan, dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ala ve onlara tabi olanların yörüngesindeki bazı bürokratlardan oluşan ekip olgunlaştırıp, Erdoğan’a kabul ettirdi” ifadelerini kullandı. Dönemİn Başbakanı Erdoğan tarafından, PKK ile yapılan pazarlık sonucu görevden azledildiğini söyleyen Şahin, “Çözüm süreci adı altında götürmeye çalışıyorlar. Masum bir süreç olduğunu söylemek mümkün değil. Bu gaflet sürecidir, belirleyicisi, planlayıcısı ve aktörü de önemli konularda onay makamı olan Öcalan’dır” dedi.Dönemin Başbakanı Erdoğan tarafından görevden alınan İçişleri eski Bakanı Şahin, AKP Grup Başkanvekili Ünal’ın, 2012’de bölücübaşı Abdullah Öcalan ile görüştüğünü söyledi .İçişleri eski Bakanı ve Millet ve Adalet Partisi (MİLAD) Genel Başkanı İdris Naim Şahin, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın, 2012 yılında İmralı’da bebek katili Abdullah Öcalan ile görüştüğünü açıkladı. Gazetemiz yazarı ve Ankara temsilcisi Ahmet Takan da 6 Haziran 2014 tarihli yazısında Ünal’ın bölücübaşıyla görüşmek üzere İmralı’ya gittiğini belirtmişti. İdris Naim Şahin, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinden sonra AKP’nin kurduğu 61. Hükümet’te İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturdu. 24 Ocak 2013 tarihinde kabine revizyonu ile dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından görevden alındı. Şahin’e göre görevden alınmasının nedeni  PKK terör örgütü ile başlatılan ihanet süreci pazarlığı. Şahin, bu pazarlığı ve AKP iktidarının Suriye poltikasını Yeniçağ’a anlattı.

Gaflet süreci Bebek katili ile AKP’li siyasiler görüştü mü?
Abdullah Öcalan ile Hakan Fidan görüşüyordu. AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın görüştüğünü de duydum, bunu dolaylı olarak duydum. 2012’nin Eylül’ünde görüştüğünü  dolaylı yollardan duydum. Devlet kanallarından değil, özel kanallardan duydum.


Terör örgütü PKK ile yürütülen sürecin adı ne?
Bu süreçte ismi ne olursa olsun önemli olan içerik. İsim yanıltıcı olarak konuldu. Masum gösterilmeye, doğru işler yapılıyor gibi gösterilmeye çalışıldı. Şimdi de ’çözüm süreci’adı altında götürülmeye çalışılıyor. Çözüm daima pozitiftir. Sorunun çözülmesi deniyor. ’Sorun nedir, nasıl çözülüyor’dediğiniz de masum bir süreç olduğunu söylemek mümkün değil. Bu gaflet sürecidir.  
Haberim olmadı.

Hükümeti İmralı ile pazarlığa kim oturttu?
O günkü İçişleri Bakanı’ydım. Haberimin olması gerekiyordu ama doğrudan haberim olmadı. Süreci benim dışımda önceki İçişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile dönemin Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala ve onlara tabii olanların yörüngesinde olan bazı üst bürokratlardan oluşan bir ekip olgunlaştırdı.


Yeniçağ ortaya çıkarmıştı
Yazarımız Ahmet Takan, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın, teröristbaşı Abdullah Öcalan’la görüşmek için İmralı’ya gittiğini yazmıştı. Takan, 6 Haziran 2014 tarihli yazısında şunlara yer vermişti: “Erdoğan’a çok yakın olan siyasi danışmana gittim. ’Başbakan, Mahir Ünal’ı İmralı’ya gönderdi mi’diye sordum. Çok şaşıran danışmanın ilk tepkisi  ’Sen nereden duydun?’şeklinde oldu. Ne cevap vereceğimi bildiği için beklemeden ’Doğru’dedi.  Zamanı sordum ’Geçen hafta’diye kısa yanıt verdi. Mahir Ünal’ın kaç defa İmralı’ya gönderildiği, yanında kim veya kimlerin olduğu ve içerik konusunda sorularımı ’Bilmiyorum’diyerek kestirip attı.” Mahir Ünal, Takan’a konuyla ilgili, “Köşe yazınızda kaleme aldığınız, şahsımla ilgili iddialar gerçek dışıdır. Söz konusu yazınızda dile getirdiğiniz ’İmralı ile görüşme iddiaları’doğru değildir. Yazıda iddia ettiğiniz gibi bir görüşme olmamıştır. Tamamen hayal ürünüdür” şeklinde bir açıklama göndermişti. Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ise Yeniçağ’a verdiği röportajda Ünal’ın Öcalan ile görüşme yaptığını teyit etti.

 

Yanlış politika yüzünden Suriye bataklığına düştük!
Suriye politikasını kimler belirledi?

Dönemin Başbakanı Erdoğan ve dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu. MİT burada da var tahmin ediyorum, pek görünmüyordu ama uygulamalardan bildiğim kadarıyla, gelişmelerden anladığımız kadarıyla MİT de var. Bu kadar önemli bir konuda ortak aklın oluşturulması gerekiyordu.
Bu konulara itirazınız olmadı mı? ’Yanlış yapıyoruz’eleştiriniz olmadı mı?
Bu konuda böyle gerçekten görüş almak, işin doğrusunu bulmak amaçlı müzakere konusu yapılmadı. Sadece kısa bilgilendirmelerle geçiştirildi. Bakanlar Kurulu’na bilgi sunuldu. Bakanlar Kurulu ne düşünüyor bölümü gerçekleştirilmedi. Bu kararın doğruluğu, yanlışlığı üzerinde bir fikre ihtiyaç olmadığı başından beri anlaşılıyordu.


Suriye’de belden aşağı vurduk mu?
Onun ifadesi, ulusal ve ulusalararası hukuka uygun düşmeyen yöntem ve yaklaşımlarla dahil olduk. Suriye bataklığına düştük. Oradan çok şey türedi. Bizim aleyhimize çok şey türedi.

Sonuç ne oldu?
Türkiye 2011 Temmuz ayına kadar PKK terör örgütü ile Irak’taki 200 kilometrelik sınırda mücadele ederken 2011 Ağustos ayından itibaren 900 kilometrelik Suriye sınır hattını da karşısında buldu. Yetmedi İran ile Suriye yüzünden aramız açıldı. Bin 400 kilometrelik yeni terör hattını karşımızda bulduk, bu terör hattını da satın aldık. Türkiye bugün Ermenistan dahil Gürcistan’a kadar 2 bin kilometrelik teröre açık sınır sahibi oldu.
 

HDP barajı aşamazsa ne olur?
HDP barajı geçemezse üzülmeye gerek yok. Yedek HDP, AKP’nin içinde var, iş birliği halindeler.

Her dönemin kendine özgü şartları var
Gelişmelerden haberiniz oluyor muydu?
Açıktan olmasa bile bir biçimde bilgim oluyordu. İmralı’daki teröristbaşıyla teröre verdiği destekler dolayısıyla, 2011 öncesi dahil olması nedeniyle cezaevinde yakınlarının, avukatlarının görüştürülmemesi süreci vardı. 2011- 2012 yılında terörle yürütülen mücadelenin önemli bir unsuru buydu. Bu uygulamaya önce itiraz edilemedi hükümet içinde. 2012 yılının ortalarına gelindiğinde 1 yıl uygulanan görüştürülmeme sürecinin devamında cezaevlerinde teröristlerin, KCK’lıların, PKK’lıların açlık grevi senaryosu ortaya kondu. Bu tamamen senaryoydu. Hükümetin dış bürokrasisinden desteklenen hatta oradan ortaklaşa yürütülen bir senaryoydu. Amacı ise cezaevlerindeki açlık grevleri meselesiyle adadaki teröristbaşıyla diyalog kurulmasına ortam hazırlamaktı. İçeride açlık grevi yoktu.



Benim haricen bildiğimi birileri dahilen biliyordu

Başbakan’a “Açlık grevleri konusunda tezgah var” diye söylemediniz mi?
Açık gündem olmadı, ölüm trendi olmayınca normal mecrasında takip edildi. Üst zirveye konu edilmedi. Benim haricen bildiğim hususu birileri dahilen biliyor olmalıydı ki, çok üst düzeyde değerlendirme konusu yapılmadı.


Kabine toplantısında hiç gündeme gelmedi mi?
Geldiyse de çok düşük seviyede gündeme geldi. Normal gündem olarak değerlendirildi. Ardından konu hükümet tarafından, İçişleri Bakanlığı kaynaklı değil, cezaevlerindeki açlık grevlerinin durdurulması konusunda ’bunu İmralı’daki terörist başı çözebilir’yaklaşımı ortaya konarak bir temas sağlandı
Kim temas sağladı?
Beşir Atalay ile Hakan Fidan ikilisi ve etrafından oluşan 3’lü, 2’li halkalar.

Herkes suçludur herkesin nasibi var diyemem

Hükümette ‘İç kabine’ var mı?
İç kabineler vardır. Konusuna göre değişir. Türkiye’de iki konu vardı. Birincisi ülkenin bölünme sürecine farkında olmadan alet olmak, bir diğeri de ülke kaynaklarının talan edilmesi, kaynakların bir şekilde tüketilmesi. O da konularına göre değişik ekipler tarafından götürülür. İçinde bazen 1 ya da 2 bakan vardır ama 24 bakan yoktur. ‘Her konuda herkes suçludur ya da her konuda herkesin nasibi vardır’dersem bu doğru değildir. Mesela Suriye politikası tamamen o günün Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ekseninde yürüyen bir politikadır.