Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Maksat 'hukuk' mu yoksa 'guguk' mu?

15 Temmuz kalkışmasının ardından yeri göğü "Hakimiyet Milletindir" sloganı ile donatanların hakim kılmaya çalıştıkları 'hukuk' üzerine tartışmalar, öyle görünüyor ki önümüzdeki günlerde daha da şiddetlenerek devam edecek.

Oysa, bir zamanlar "Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü" göz boyaması ile yürüttükleri kampanyalar kendilerine ne kadar da prim sağlamıştı.

Öyle ki sıradan insanlar hukuk sisteminde gerçekten bir takım 'olağanüstü' durumlar olduğunu ve müdahale edilmemesi halinde Türkiye'nin daha yıllarca 'bir takım odakların sultası altında' kalacağı inancına kendini kaptırmıştı.

Salt hukukun kendisi değil, 'hukuk ile alakası olan' diğer kurumlar da bu algı çerçevesinde bir dizi operasyona maruz kaldı.

Yargı organlarının 'mezhebe' dayalı bir takım gayrimeşru yapılanmaların 'boyunduruğu' altında olduğu, 'özgürleştirilememesi' halinde memleketin asla ve asla 'gerçek demokrasiye' kavuşamayacağı tezi, 'referandum' sürecinde ülke gündeminin birinci sırasına oturtuldu.

O dönem söylenenler ile daha sonra HSYK ve diğer 'yargı kurumları' için yapılan seçimlerin sonucuna bakarak kimse şu soruyu sormadı:

- "Madem yargı işgal edilmişti de seçimlerde neden esameleri bile okunmadı?"

***

Devletin diğer alanlarında olduğu gibi hukuk kurumları da yavaş yavaş, sindirte sindirte, alıştıra alıştıra 'iktidarın arka bahçesi' haline dönüştürüldü.

Bir takım haklı itirazları dillendirenler, hatta 'iktidar paralelinde' hareket edenler dahi zaman içerisinde nasıl 'ters köşeye' yatırıldıklarını anladılar.

Yapılanın sadece bir aldatmaca, iktidarı ve yandaşları korumaya yönelik 'yasal kılıf uydurma' olduğunu görmekte gecikmeyip, adeta dumura uğradılar.

Çok sonra öğrendiler ki bütün yapılmak istenen, ülkenin temel yapı taşlarını 'hukuksal kılıf' ile yerinden oynatmak.

Uyandıklarında ay bacayı savuşmuştu.

Türkiye sözüm ona 'üstünlerin' hukukundan, 'hukukun' üstünlüğüne geçmek yerine, 'sultaya' ve 'tek adama' doğru pupa yelken yol almaya başladı.

Gece yarıları 'sorgusuz sualsiz' evlerinden alınanlar, yıllarca 'taş medreselerin' soğuk duvarları arasına tıkılıp da 'suçlarının ne olduğunu' öğrenemeyenler, önce 'suç' uydurulup sonra 'delil' kovalamacalar.

Son 15 yılın neredeyse üçte ikilik bölümü aynen bu hengame içinde heba olup gitti.

'Hukuk' adına kaygılananların, 'demokrasiye' gölge düştüğünü söyleyenlerin hiçbiri kale dahi alınmadı.

Ve nihayet gemi 'karaya' oturdu.

***

Bir zamanlar, yargı içerisinde yuvalanmış olan 'mezhebe' dayalı bir takım yapılanmalara son vermekle övünenler, aradan çok fazla geçmedi, bu kez yargıyı tamamen ele geçiren bir başka 'paralel yapılanmadan' bahsetmeye başladılar.

Bir zamanlar, iktidar karşı 'seslerini yükselten' hemen herkesi 'aynı çuvala' doldurarak kodese tıkan ve 'darbecilere ders vermek' ile şişinenler, gün geldi 'haksız gözaltılardan', 'uzun tutukluluk sürelerinden', 'masumiyet karinesinden' dem vurur oldular.

Oysa bütün bunlar, kamuoyunda uzun uzun tartışılan ve 'hukuk devleti' ilkesi ile asla bağdaşması mümkün olmayan haklı yakınmalardı.

Söylenenlerin aynısı 'yıllardan beri' dile getiriliyor, ama bir türlü dikkate alınmıyordu.

Ne zaman ki iş önce 'müsteşarlara', ardından 'bakan çocuklarına', oradan da 'kendi çocuklarına' kadar uzadı, iktidarın 'fiilî' başı işte o vakit vaziyete uyandı.

Bazı dolapların döndüğünü, birilerinin 'hukuku siper edinip' iş çevirdiğini anladı.

Demek ki 'hukukun üstünlüğü' de ancak bir yere kadarmış.

Eğer o üstünlük, 'müsteşarlar' ve 'mahdumlar' üzerinden dolaylı olarak da 'iktidarın başına' dokunmaya başlamışsa bir an önce "dur" demek gerekiyormuş.

***

Sakın kimse yanılgıya kapılmasın.

Koparılan fırtınada gözetilen 'hukuk' falan değil, perde arkasında yürütülen bilek güreşinde 'üstünün kim olduğunu' belirlemek içindir.

Kavganın 'üstünü' belirlemek için yürütülmesi, 'Türk'e kefen biçmeye' ant içmiş olan kutsal ittifakın 'gerçek mukaddeslerinin' aslında ne olduğu hususunda herhangi bir ipucu vermiyor mu sizce de?

Yazarın Diğer Yazıları