Maraz kafalarda

       Erdoğan ve AKP'liler, ABD'nin ve AB ülkelerinin amacının el birliğiyle, Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak olduğunu iddia ediyorlar, hoşnutsuzluklarının da Erdoğan'ın izlediği yanlış politikalardan değil, Türkiye'nin büyümesinden kaynaklandığını söylüyorlar...

       Bu yargıya katılabilmek için evvel emirde büyüme hızımıza bakmamız gerekiyor...

       Yapılan açıklamalara bakılırsa önümüzdeki dönem için hedeflenen büyüme hızımız yüzde 7.5...

       2020'ye kadar hızın yüzde 5'in biraz üstünde stabil kalacağı iddia ediliyor...

       * * *

       Geriye doğru bir araştırma yapıldığında ortaya çıkacak rakamlar herkesi şaşırtacaktır. Geçen yıl, 2017'nin büyüme hızı yüzde 4.5 üzerinde olacak diye açıklama yapılmıştı ama bu hız yakalanamadı. Yüzde 2.4 büyüme hızından ancak yüzde 3 büyüme hızına gelindi. Buradan yüzde 7.5 rakamına ulaşabilmek, izlenen ekonomik politikalar yüzünden kolay değil, ekonomistler "Bu koşullarda mümkün değil" diyor...

       * * *

       Gözü kara AKP'lilere kalsa büyüme hızımız yüzde 10'un da üzerine çıkabilir.

       Hayal...      

       Bu rakamı iddia edenler ya sayı saymayı bilmiyor, ya dayak yememiş... 

       Büyüme hızı olarak verilen rakamların geçerli hale gelmesi için önemli ekonomik gelişmelerin yaşanması lazım. 1.5 milyar dolar artan ithalatın ihracatla dengelenmesinden başlayarak her konuda, büyüme hızına motor gücü olacak önlemlerin alınması gerekiyor.

       Bunlar yapılmadan kişi başına düşen gelirin 13 bin doların üzerine çıkacağı iddia edilemez...

       Türk ekonomisinin döviz sıkıntısı var, faiz sıkıntısı var, sermaye ve yatırım sıkıntısı var, işsizlik gibi rakamları tırmalayan sıkıntıları var; böyle bir durumda büyüme hızını tutturmanız ve ekonomiyi iyileştirmeniz mümkün değil, hatta  akıl dışı...

       * * *

       Ekonominin iyileştirilmesini, sayıları azalan dost ülkelerin -Katar gibi- sermaye akıtmalarına bağlamak, Rusya ve İran gibi ülkelerle ticaret hacmini genişletmek esasına dayandırmak, ne büyüme hızımıza katkı yapabilir, ne de millî gelirin yükselmesine...

       * * *

       Ekonomik maraz kafalarda, o giderilirse ekonomi de rayına oturur!

Parlamento kötü örnek olmamalı

      Gerilim dolu bir hafta yaşanıyor. Bu yıl da, yeni bütçenin müzakeresi sırasında iktidarla muhalefet neredeyse göğüs göğüse çarpışacaktı, kapışmalarına ramak kaldı...

      Bütçe müzakereleri dünyanın pek çok ülkesinde teknik nitelikli olmaktan öteye gitmez. Mesela İngilizler, ülkenin bütçesi gündeme geldiğinde rakam içermeyen primitif eleştiriler yapmazlar. Bütçe kalemleri ya da bütünün dışında kalan konuları bahane ederek birbirlerine sataşmazlar...

      Bizde öyle olmuyor; her hangi bir bakanlığın ya da TRT gibi kamu kuruluşlarının bütçeleri konuşulurken ortalığı karıştıran çıkışlar yapılıyor, oturumlar allak bullak ediliyor...

      Yine öyle oldu, batasıca Man Adası gündeme getirildi ve CHP'liler ikinci kez, 15 milyon doların 1 sterlin sermayeli bir şirkete gönderilmesine ilişkin belgeleri ortaya serdi...

      Arkası AKP'den geldi, AKP sözcüsü o belgeleri "Hepsi yalan, asılsız" diyerek kürsüde yırtıp attı...

      Belgelerin asılları bir süre önce Cumhuriyet savcılığına teslim edilmiş ve suç duyurusu yapılmıştı. İddiaya savcılık açıklık getirecek ve belgelerin sahte olup olmadığına karar verecek.

      * * *   

      AKP'lilerin "Belgeler sahte" iddiası, beyhude yapılmış bir karşı çıkış olarak kalır; keza CHP'lilerin "Hayır sahte değil" şeklindeki yaygaraları da inandırıcılığı tartışılabilecek bir politik çıkış olmaktan öteye gitmez...

      Yargı sürecini beklemek lâzım...

      * * *

     Fiili durum yaratmak ve yumrukları konuşturmak parlamenter demokrasilerde bir alışkanlık mıdır...

     Değildir...

     Batılı ülkelerde parlamentolar kaynayan kazan olmaktan hep uzak tutulur. Bizim parlamentomuz ise Ukrayna, Güney Kore, Filipinler gibi çok hareketli oturumlara sahne olan parlamentolara benzer.

     * * *

     Bir ülkenin parlamentosu, kavga, tehdit, argo, küfür ve kabadayılık yüklü oturumlar yaparsa, siyasetin dışındaki kuruluşlara da kötü örnek olur. Çünkü parlamentolarda yaşananlar onun mehabetine yakışmayan ve cezasız bırakan kalkışmalar olarak insanları "Nasıl olsa ceza verilmiyor, verilse bile önemli değil" düşüncesiyle nizaya sürükler. (Bkz: Türkiye)

OKURLARA TEŞEKKÜR

     FETO adındaki vatan haininin Amerika'ya gidiş tarihini 1991 olarak yazmıştım; okurlarım iblis'in ülkeden 1999 haziran ayında gittiğini ve bir daha dönmediğini hatırlattı. Doğru ama ilk yurt dışına çıkışı 1991 yılı. Bu çıkışını dinlerin kardeşliğini sahiplenmek için yapmıştı. Zihnimdeki karışıklığı dağıtmama yardımcı olan okurlarıma teşekkürlerimi sunuyorum.

Yazarın Diğer Yazıları