‘3 sandık’ için hodri meydan

‘3 sandık’ için hodri meydan
‘3 sandık’ için hodri meydan

Eski OHAL Valisi Hayri Kozakçıoğlu’nun soru işaretleriyle dolu ölümünü değerlendiren MHP lideri, Türkiye için çok önemli b

Eski OHAL Valisi Hayri Kozakçıoğlu’nun soru işaretleriyle dolu ölümünü değerlendiren MHP lideri, Türkiye için çok önemli bir dönemde, yoğun terör ikliminde hizmet eden devlet görevlilerinin ölümleri, karşılaştıkları suçlamalar, haklarındaki soruşturmalar ve maruz kaldıkları mahkumiyetlerin bütün olarak ele alınması gerektiğini söyledi

 

MHP’nin Milli Değerleri Koru ve Yaşat başlığı altında düzenlediği 9 mitinglik serinin 3. ayağında, Adana’da,  “Mevzu bahis vatansa gerisi teferruattır” diyerek İstasyon Meydanı’nı dolduran yüz binlere, kürsüden “Sizin Allah’ınıza kurban”  diye teşekkür ederken belliydi Devlet Bahçeli’nin memnuniyeti. O Adana’dan, Adanalılar, Osmaniyeliler, Mersinliler ondan razıydı.
Meydanda kendini gösteren bu karşılıklı güven, bir ve bütün olma, iri ve diri olma hali, -MHP son dönemde konjonktürel “açılım”lara ve bunları yürütme makamı olarak dizayn edilen ittifaklara karşı “tek başına” kalsa da-, MHP’lilerin direnç gösterirken zannedildiği gibi “yalnızlaştırılamadığını”kanıtladı.
“Millet”, milliyetçi karaktere sahip bir hareketlenme halindeydi.

 


Orman sanayisi gelişti
istedikleri kadar sandık getirsinler

 


Arkasında, her mitingde kartopu etkisiyle büyüyerek çığa dönüşen bir toplumsal desteğin bulunduğunu hissetmek, Bahçeli’nin dönüş yolundaki sohbetine de yansıdı haliyle. Başbakan’ın “üç sandık” çıkışına tereddütsüz  “Hodri Meydan”  dedi kendinden emin bir şekilde. Tabii şahsına münhasır esprileri eşliğinde gönderdi mesajını iktidardakilere:
“İki sandık zaten gelecek. Biri 30 Mart 2014 Mahalli İdareler seçimi. İkincisi 28 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçimi. Üçüncü sandıktan maksat, Anayasa Komisyonu toplantılarından, umdukları çözüme destek verebilecek anayasal yapıyı çıkaramadıklarından, daha önce düşündükleri tasarıyı Genel Kurul’a getirip, BDP milletvekilleriyle beraber çıkararak referanduma gitmek.  Bunu Anayasa Komisyonu’nda bulunan diğer siyasi partiler için bir baskı unsuru olarak kullanıyorlar. “Benim dediğimi kabul etmezseniz BDP ile de işbirliği yapar, bunu referandumla da çözerim” diyorlar. Buna karşılık MHP de diyor ki “Biz böyle bir tehdide aldırış etmeyiz. Türkiye’de orman sanayisi çok gelişmiştir, istediğin kadar sandık üretebilirsin. Kaç tane sandık getirirsen getir.

 


Acaba intihar mı?

 


Günün konusu malum; özellikle OHAL döneminde yürüttüğü görevle sistemde kilit rol üstlenmiş olan Hayri Kozakçıoğlu’nun ölümü ve ölüm şekli. Söze başlarken  “Allah’tan rahmet” diliyor Bahçeli, Kozakçıoğlu’na. Ardından yaptığı değerlendirmede ise bu olay vesilesiyle, son dönemde terörle mücadelede görev almış kişilerin tümünün karşılaştığı ölümler, soruşturmalar, mahkumiyetlerin bir bütün olarak değerlendirilmesi çağrısında bulunuyor:
“Türk devletine, Türk milletine bürokraside büyük hizmetler sunmuş, özellikle güvenlik konularında kendisini iyi yetiştirmiş bir şahsiyetti. Hizmetini, Türkiye’nin çok ilginç olayları yaşadığı bir ortamda yaptı. Bu hizmetin, bu ortam içinde sonuçları nelerdir, kendisi hangi bilgilere sahiptir, kamuoyuyla paylaşmadığı bilgiler nelerdir bunları tam bilemiyoruz. Ama çok ağır sorumluluğunun olduğu bir süreçtir. Buna psikolojik olarak tahammül göstermesi ve bu manada kendini koruyabilmesi de önemlidir. Yapmış olduğu hizmetler ve bu hizmetlerin sonunda ne olup bittiğinin iyi araştırılması lazım. Bu hizmet sürecinde kim var ise; silahlı kuvvetlerde, emniyet teşkilatında kim varsa ya intihar ediyor, ya farklı konulardan suçlanıyor ya da cezaevinde bulunuyor şu anda. Hangi sebepten intihar ettiğini sorgulamadan evvel acaba intihar etmiş midir? Bu süreç intihar etmesini gerektirecek bir travma kendisine yaşatmış mıdır? Başka olaylar var mıdır? Bütün bunların araştırılması lazım. Ama hepsinden çok daha önemlisi, bu dönemde bulunan insanların konumları, şu an için karşı karşıya kaldıkları sorunlar çok farklılık gösteriyor. Bu da Türkiye’yi toplumun kabullenemeyeceği sonuçlara doğru götürüyor. İntiharlar, cezaevleri, aile dağılmaları... Terörle mücadelede yoğun iklimde bulunan her insan sorgulanıyor, hayatını kaybediyor, cezaevine atılıyor, müebbet istemiyle, 15-20 yıla varan hapisle neticelenen ağır suçlamalarla karşılaşıyor. Dolayısıyla bu dönemin, bu boyutuyla da incelenmesinde yarar var; neden bu böyle diye. Bu düşünülmesi gereken bir şey.”

 


Alfabedeki 29 harften
katil rumuzu seçmece

 


Bahçeli Adana’da “Vatan” mitingi yaparken, “vatan” toprağının yol geçen hanına dönmesinin bedelini, üstelik de hiç hak etmedikleri halde en acı biçimde, canla ödeyen Reyhanlı’da, içeride ve dışarıda kitleleri terörize eden dış politika anlayışına isyan edenler  “susturuluyordu” aynı dakikalarda. Giden gitti, geride aynı soru işareti:
-Katil kim şimdi?
MHP lideri, Reyhanlı’daki saldırıya fail üretme sürecini de şöyle değerlendiriyor:
“Çok büyük bir kafa karışıklığı yaratılmak istendi. Olayın olduğu anda Sayın Başbakan’a sorduklarında diyor ki ‘Çözüm ve barışa karşı olan unsurlar bunlar.’ Çözüm ve barışa karşı olan kimler var bunu tahlil ettiğiniz vakit, AKP’nin belli bir yönetim grubu, akiller, bazı PKK yandaşı veya sivil toplum kuruluşlarının yandaşları dışındaki büyük çoğunluk, çözüm ve barışın ne olduğunu bilmediklerinden karşı tavır koyuyor. Başbakan öyle bir suçlama alanı yarattı ki işin içinden çıkmak mümkün değil. Oraya gittiler ve en kısa inceleme sonrasında dediler ki ‘Bunlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, El Muhaberat örgütüyle ilişkisi olan kişiler.’ Alfabenin 29 harfinden seçtikleri harfler kullanıldı, bir tablo ortaya çıktı; M.G. dedi, M.E. dedi, bilmem A.C. dedi, şu dedi, bu dedi. Bu kadar sağlıklı bilgi varsa, bunlar Türkiye vatandaşı ise ve Hatay’da ise, isimleri de tespit edildiyse ve kaçacakları ihtimalini de göz önünde bulunduruyorsanız, tespit edip yakalayabilirsiniz. Başbakan Türkiye’nin üçte ikisini aşan çok geniş bir kitleyi tanımlayarak suçluyor, bunun müsebbibi olarak takdim ediyor. Sonra aniden bu daralıyor ve çok küçük bir gruba kalıyor. Şimdi ise El Muhaberat mı başkası mı o da belli değil. Neyin nesidir, kamuoyu bilmiyor. Oradaki yöneticiler doğru bilgilendirme yapmıyor. Arkasından da jandarma yazışmalarından dolayı bilgi sızması olduğu ve bir erin sorguya çekildiği ifade ediliyor. O zaman da failleri aramak yerine, birçok alternatif ve ihtimalleri içinde barındıran şüphe yüklü bir tartışmayı Türkiye’de sürekli kılıyor. Bu tartışma acaba hangi amaca yöneliktir. Vatandaşlarımızın hayatlarını kaybetmesine neden olacak olay mı netleşecek yoksa bu bahane edilmek suretiyle bir savaş gerekçesi, Suriye’ye müdahale sebebi mi olacak. Aydınlatılması lazım. MHP bazı konularda soru önergesi vermesine rağmen tatmin edici cevaplar da verilmiyor bu sorulara.”

 


Reyhanlı’ya gidecek...

 


Tarihi belli olmamakla birlikte önümüzdeki günlerde bir Reyhanlı ziyareti varmış Bahçeli’nin de gündeminde:
“Olay olduğu andan itibaren Reyhanlı’ya ilk gidenler MHP İl başkanları, Genel Başkan Yardımcıları, Milletvekilleri ve Grup Başkanvekili. Daha sonra özellikle de bölge milletvekillerimiz gitti. Biz de makul bir süre içerisinde, olaylar biraz daha gözlenebilir bir netlik kazandığı takdirde, sağlıklı bir değerlendirmeye de imkan tanımak açısından gitmeyi düşünüyoruz.”

 


Mezhep çatışmasını
kışkırtmak Türkiye için
çok tehlikeli

 


Suriye’de yaşananlar paralelinde oluşan en büyük endişelerden biri  “mezhep çatışması.”  Reyhanlı saldırısı sonrası yapılan kimi değerlendirmelerin Türkiye’yi de bu tehdidin kapsamına sokmasından kaygı duyuyor Bahçeli:
“Reyhanlı nüfusu etnik köken itibarıyla farklılık göstermekle beraber inanç dairesi bakımından büyük oranda Sünni vatandaşlarımızdan oluşur. Suçlama yaparken işin içinde “Şii unsurların” veya “Nusayrilerin” olduğu söyleniyor. Bu şekilde, çok netleşmeden konuyu Nusayrilerle Reyhanlı’da yaşayan Sünniler arasında bir gerilime dayandırırsanız bu isteseniz de istemeseniz de Türkiye’yi de Orta Doğu’daki Şii ve Sünni kalıplar içine dahil eder. Ve Türkiye’yi iki yönlü çatıştırmaya yönelik kamplaşmaya sürükler. Bu da tehlikeli. Yarın bu yaygınlaşırsa ne olacak? Bunun Türkiye’deki aynaya yansıması Sünni-Alevi çatışması şeklindedir. Bu da Türkiye için büyük bir risktir. Türkiye bu yarayı kapamanın gayreti içerisindeyken tekrar bunu kaşımanın, kışkırtmanın gereği yoktur.”
Devlet Bahçeli, AKP iktidarının Türkiye’ye kaçan Suriye vatandaşlarına dönük politikasını da sorunlu buluyor:
“Buraya gelmiş, göçe zorlanmış, Türkiye’de kamplarda misafir olarak bulunan Suriye vatandaşlarının herhangi bir mazerete dayalı olarak yapmış oldukları davranış bozukluklarını, hiçbir şeyin gerekçesi kabul edemezsiniz. Hiçbir geliri, imkanı olmayan, geleceğini kestiremeyen insanların davranış bozukluklarından dolayı bir takım olaylar oluyorsa, buna idari yönden tedbirinizi alırsınız. Buralara psikolog, pedagog gönderirsiniz. O insanları yığın halinde bulundurmak yerine, bu gibi sorunlarıyla meşgul olan bir sistem oluşturursunuz. Ama bunlar ne ölçüde yapılıyor bilemiyoruz.”

 


Kırmızı girdi,
vişne çürüğü çıktı

 


Bahçeli’ye göre Erdoğan’ın ABD ziyareti sırasında Obama’nın  “kırmızı oda”sının da rengi değişti:
“Sayın Başbakan bir ifade kullanıyor, “Dışişleri Bakanı oradaydı daha kimi arayacaksınız” diyor. Dışişleri Bakanı evet oradaydı. Ama o bir siyasi kimlikle oradaydı. Dışişleri Bakanlığı’nın bu tip görüşmeleri tarihe kayıt düşmekle görevli bürokratları orada değildi. Bundan birkaç sene sonra bir başka iktidar, olayı başka bir boyutuyla gözden geçirmek isterse, elindeki bilgi hangisidir? Devletin kayıtları ne diyor? Esad’sız bir yönetim üzerinde mutabakata vardıklarını söylüyorlar. Ama bunun nasıl sağlanacağı konusunda net bir şey söylemiyor, Rusya, İran faktörlerini öne sürüyorlar. Esad ise kendi ülkesinin sorumluluğuyla hareket ettiği iddiasıyla “Ben, ülkemin toprak bütünlüğünü, birliğini korumaya çalışıyorum” diyor. Başından beri bizim tavrımız “İçişlerine karışmayın, kendi sorunlarını kendileri görüşmelerle çözsün” şeklindeydi. O noktaya mı gelinecek yoksa yine kimyasal silah veya bir başka bahaneyle oraya müdahale mi edilecek? Bunu da önümüzdeki günlerde göreceğiz. Şu an ABD’de varılmış mutabakat “Türkiye’ye yüklenecek misyonun ne olduğu.” Kırmızı oda özelliğini kaybederek vişne çürüğüne dönüşüyorsa iş kötü.”

 


İstihbarat kurumlarında
çatışma tahribatı derinleştirir

 


MİT-Emniyet kavgasıyla dışarıya yansıyan kurumlararası gerilimin büyük tahribata yol açabileceği uyarısında da bulunuyor Bahçeli:
“İstihbarat toplama konusunda geçmişten bugüne birlikte hareket görülmüyor Türkiye’de. MİT, askeri istihbarat veya emniyet istihbaratın farklı farklı kaynaklara dayalı olarak elde ettikleri bilgilerle farklı davranışlar ortaya koydukları görülüyor. Bunun için istihbarat zafiyeti uzun yıllardır devam ediyor. Terör gibi bir faaliyeti ortadan kaldırmak, sonuçlarını sıfırlayabilmek, tahribatını önleyebilmenin yolu sağlıklı bir istihbarat bilgisidir. Bu konuda kurumlar arasında ayrışma var ise mutlaka giderilerek sağlam, sağlıklı,  güvenilir bir istihbarat bilgisiyle hareket edip, güvenlik kararlarını buna göre oluşturmaları lazımdır. Aksi takdirde Türkiye’de çok daha büyük tahribatlar daha da derinleşerek devam eder.”

 

Gelişigüzel yasaklar toplumu gayrimeşru zemine iter

 

Ve geçtiğimiz hafta TBMM’deki ilginç tartışmaların da fitilini ateşleyen  “alkol düzenlemesi.” İktidarla uzlaşmış görünseler de konuya aynı pencereden bakmadıklarının altını çiziyor Bahçeli:
“Biz gelecek nesilleri alkol alışkanlığından kurtarabilecek eğitim kültür faaliyetlerinin yanında, kısa dönem tedbir olarak bazı hukuki önlemler geliştirilmesinden yana olduğumuzu ifade ettik. Ama bu öncelikle bir eğitim ve kültür meselesidir. Yasaklar, yasağın dışında tedbir alamazsanız işleri daha da karıştırır. Çünkü sadece yasağın getirdiği bir cazibe vardır; gizli alkol kullanma, gizli üretme... Böyle bir durum da 1930-33 Amerika’sını yaratır, alkol ve uyuşturucu kaçakçılığı, kaçak üretim, gayrinizami bir yer altı suç örgütü ortaya çıkar. Buna sebebiyet vermemek gerekir. Toplumu ille de içeceksin-içmeyeceksin gibi bir tartışmanın içine sokmak doğru değil. Ama okulun kapısının önüne de büfe kurup içki de satmasın kimse.”
Benzetmeyi yapıp yapmamak konusunda tereddüt ediyor ama  “Al bayrakta, beyaz ay-yıldızda uzlaşamadığımız bir zamanda, herkes yeşil ay da anlaştığımızı zannediyor. Bu çelişkiye de düşmemek lazım. İktidar al bayraktaki yanlış gidişe yeşil aydaki kadar hassasiyet gösterse belki bu tedbirlere de gerek kalmaz... Böyle bir dönemde biri çıkıp da
‘İktidarın uygulamaları beni alkole yönlendiriyor’derse ne olacak... Yasak kavramı doğru yerde, doğru zamanda, doğru kişilere karşı kullanılmalı. Gelişigüzel yasaklar toplumu gayrimeşru zemine çıkarır. Bunlar siyasi parti yöneticilerinin aklına geldiği gibi yönlendirmesiyle olacak şeyler değil. Bu tip konuların sosyal, kültürel, ekonomik sonuçları olur. Siyasilerden ziyade bilim insanlarıyla istişare etmelerinde fayda var.”
İktidar bu konuda da bir “akiller heyeti”  oluşturur mu oluşturmaz mı derken, yine esprili oluyor Bahçeli’nin final cümlesi:
“ O nasıl olacak? Akillerin de çoğu
Bekri Mustafa gibi!”

 

Genelkurmay bilmiyorsa Hasan Cemal’e sorsun

 

Kamuoyuna “PKK’lıların çekilmesi” diye sunulan olayın zamanı ve boyutu kapsamında Türkiye’de hiç kimsenin bilgi sahibi olmadığını düşünen MHP liderinin Genelkurmay ve hükümete ilginç bir tavsiyesi var:
“Eğer Genelkurmay’da bu konuda bilgi yoksa, hükümet bir şey diyemiyorsa, Hasan Cemal’i bulup sormak lazım. Bildiğimiz tek şey; Sayın Hasan Cemal’in başkanlığını yaptığı bir sevkiyat var. 18-24 yaş grubunda. Onların Kandil’e doğru gidişini gördük. Bu işi bilen Hasan Cemal’dir.”