Medya Arkası (19.02.2018)

Medya Arkası (19.02.2018)
Köşe yazarlarının gündeminde Afrin operasyonu ve AKP-MHP ittifakı vardı. İşte günün öne çıkan yazıları:

AKP’nin dış politika yanlışlarının bedeli: Türkiye, enerji yarışında devre dışı / Zeynep Gürcanlı / Sözcü

“Tüm dünya bize karşı…” Doğru aslında. Uluslararası ilişkilerin kesin kuralıdır: İyi yönetilmeyen, zayıf düşen, savrulan ülke sıkıştırılır. Tek değil, kendini birçok cephede birden mücadele eden halde bulur. Türkiye'nin yaşadığı da işte tam olarak bu. Kötü yönetimin yarattığı zayıflama ve bundan yararlanmak isteyen ülkelerin fırsatçılığı. Türk Ordusu, AKP'nin yıllardır izlediği yanlış Suriye politikaları nedeniyle meşgul; Şu anda Cerablus'ta “nöbette”, Afrin'de ise terör örgütleriyle bizzat sıcak çatışmanın içinde. Mehmetçik çatışırken, Suriye'de enerji pazarları paylaşılıyor;

SURİYE VE IRAK ENERJİ PAZARINDA İRAN HAKİMİYETİ

Davutoğlu, AKP hükümetinin Başbakanıyken, “Maraş, Antep neyse Halep de odur” diyor, Halep'i “Gazi” ve “Kahraman” sıfatlarıyla anıyordu. Şimdi o Halep'te, yine AKP'nin “düşman” ilan ettiği, “küstüğü” Esad rejimi, enerji ihaleleri dağıtıyor. Ve o ihaleleri Türkiye değil, İran alıyor. İran, Halep'te beş doğalgaz santrali kurmanın ve işletmenin ihalesini aldı bile. Üstüne bir de tüm Suriye'nin elektrik altyapısını kurma ihalesini de kaptı. AKP hükümeti Esad'a “düşman/terörist” diyedursun; Türkiye'nin burnunun dibindeki Lazkiye'deki enerji santralinin tamiri ve işletmesine ilişkin ihaleyi alan da elbette İran oldu. Suriye'de Rus etkinliği zaten malum. Ama Ankara'nın sadece Mehmetçik'le, savaşarak yer almaya çalıştığı Suriye'de, Çinliler yatırımla, ihalelerle devrede. Çin, Esad yönetimi ile daha geçenlerde 2 milyar dolarlık sanayi tesisi anlaşması yaptı

Kılıçdaroğlu’nun en büyük dezavantajı: İyi insan olmak! / Ahmet Hakan / Hürriyet

HAİN, sinsi ve yayılmacı bir enfeksiyonun esiri olmuş ateşler içinde yatıyorum hastane odasında.

Asistanım Necla, sessizce yanıma yaklaşıp telefonumu uzattı ve kısık bir sesle

“Kemal Kılıçdaroğlu arıyor” dedi.

Telefonu kulağıma götürdüm.

“Geçmiş olsun Ahmet Bey” dedi Kemal Kılıçdaroğlu dinamik ve enerjik bir ses tonuyla...

Bense zorlanarak ve hırıltılar içinde “Aman efendim, çok teşekkürler” falan diyebildim.

Beni “geçmiş olsun” diye arayan ilk ve tek siyasetçiydi Kemal Kılıçdaroğlu...

Üstelik hakkında yazdığım onca olumsuz, hatta ayarı biraz fazla kaçmış onca olumsuz yazıya karşın...

Ateşler içinde kıvranırken bile...

Bir kez daha o meşhur cümleyi sayıklamak durumunda kaldım:

“Kemal Kılıçdaroğlu iyi bir insan...”

Biraz iyileşip yarım yamalak da olsa sosyal medyaya ucundan kıyısından girmeye başlayınca...

Ortalıkta dolaşan bir paylaşımdan öğrendim ki...

Kemal Bey, kendisine hakaret ettiği için mahkemeye verdiği kişinin 18 yaşından küçük olduğunu fark edince davayı geri çekmiş.

Ve kendisine hakaret eden çocuğa da çok ama çok zarif bir mektup yazmış.

Mektubu okudum.

Ve yine sayıklar gibi şöyle dedim:

“Kemal Kılıçdaroğlu gerçekten iyi bir insan...”

Ve dün...

Habertürk’e konuşan İlhan Kesici’nin şu demecini okudum:

“Benim başkanlık için adayım Kemal Kılıçdaroğlu’dur.”

Ve başladım acı acı gülümsemeye...

 

Acı acı gülümsedim.

Çünkü...

Gustave Le Bon diye Fransız bir amcamız var, onun yaklaşık 70 yıl önce kaleme aldığı “Kitleler psikolojisi” adlı kitabı geldi aklıma...

Gustave Le Bon adlı amcamız, o kitabında şu üç şeyin altını çiziyor kalın kalın:

- BİR: Kitleler, iyiliği zayıflığın bir şekli olarak kabul ederler.

- İKİ: Bu yüzden iyiliğe karşı ilgisiz görünürler.

- ÜÇ: Kitleler asıl olarak kuvvete saygı duyarlar.

Ne diyordu Niğde’nin İçmeli köyünden çıkan ünlü halk ozanımız Ali ErcanBeyefendi “Adaletin bu mu dünya” adlı eserinde:

“Kötülerinsin sen dünya / İyileri öldüren dünya”

Vicdana sığmadı / Mehmet Tezkan / Milliyet

İttifakının adı!

İki partinin genel başkanları dün bir araya geldi..  Komisyonda şekillendirilen modeli  gözden geçirdiler..

Aslında nasıl olacağı üç aşağı beş yukarı belli..

- Yerel seçimde ittifak olmayacak..

- Cumhurbaşkanı seçimindeki ittifak MHP aday çıkarmayarak gerçekleşecek.. MHP yönetimi tabanını Erdoğan’a yönlendirecek..

- İttifak milletvekili seçiminde olacak..

***

Sorun var mı?

Var; MHP sadece AKP’yle ittifak yapmak istiyor..  BBP’nin katılmasını istemiyor..  AKP ise BBP’nin ittifaka  katılma talebine şimdilik ‘hayır’  demiyor.. MHP, ‘oylar nasıl olsa ittifaka gidiyor’ düşüncesiyle BBP’ye kayma olmasından endişe ediyor.. Bu yüzden üçlü ittifaka soğuk..

***

Bu ittifak yapacak partileri ilgilendiriyor.. Ama bir mesele var ki hepimizi ilgilendiriyor..

İttifakın adı!.

Kulislere sızan bilgilere göre; Bahçeli  adının‘ay yıldız ittifakı’ olmasını istemiş.. Eğer bu isim kabul görürse..

Bir:  Ay/ yıldız iki veya üç partinin tekeline girmez mi?

İki:  AKP-MHP ittifakına oy vermeyenler ay/ yıldıza mı karşı çıkmış olacak?

Üç:  Bu isim yeni bir kutuplaşmanı kapısını açmaz mı?

 İlhan Kesici neden gerçekleri konuşmuyor?  / Sevilay Yılman / Habertürk 

Aklı başında saydığım, kabul ettiğim ancak görüş olarak bambaşka siyaset anlayışı olan beş farklı isme Kesici’nin bu ifadeleri üzerinden yoklama çektim. Merak ettim bu sözlerinin ne kadar karşılığı olduğunu. Ve gördüm ki, biri değil beşi birden Kesici’nin CHP’nin adayının Kılıçdaroğlu olması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyor. Dahası İlhan Kesici’ye bu fikrinden dolayı da kızıyorlar. Diyorlar ki “Siyasete henüz adım atmış tecrübesiz biri bile Kemal Kılıçdaroğlu ile Cumhurbaşkanlığı’nın kazanılmasının mümkün olmadığını bilirken, Kesici gibi deneyim sahibi bir ismin Kılıçdaroğlu’nu aday olarak görmek istediğini söylemesi çok şaşırtıcı”.

Bence değil. Yani İlhan Kesici’nin böyle bir fikri ortaya atması en azından benim açımdan şaşırtıcı değil. Bilakis tam da onun tarzına, duruşuna uygun bir açıklama. Ha, hiç konuşmadım kendisiyle yazıdan önce. Yani açıp da gerçekten de CHP’nin adayı olarak Kılıçdaroğlu’nu önermesinde gerçekten samimi mi değil mi diye nedenini dahi sormadım. Çünkü sorsaydım da Kübra Par’a söylediklerinden farklı bir şey söylemeyecekti. Ama şundan eminim: Söylediklerinde samimi evet, ama o da biliyor ki Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ile CHP’nin kazanması mümkün değil. Çünkü çok yakın bir zamanda yapılmış bir anket var bu konu üzerine ve bu anketin sonuçlarından Kesici de haberdar. Ve sadece parti tabanında değil, Türkiye kamuoyunda dahi genel görüş olarak kendi adaylığına daha sıcak bakıldığının da bilincinde.

Özetle... Kesici de diğer görüştüğüm CHP’liler gibi Kılıçdaroğlu’nun aday olması halinde büyük bir fiyasko yaşanacağından emin ama bunu dile getirmez. Sadece gazetecilere verdiği söyleşide değil, özel sohbet ortamlarında da yapmaz bunu. Çünkü o böyle bir insan. Mütevazı, vefakâr ve olgun. “Şaşırmadım” dememdeki kastım, bu özelliğini bilmemden dolayıydı işte. Tabii doğru mu, yanlış mı bu tutumu tartışılabilir. Yani sırf Kılıçdaroğlu incinmesin, kırılmasın diye gerçekleri dile getirmekten imtina etmek siyaseten uygun mudur emin değilim...

Batı ile normalleşme provasının anlamı / Mehmet Ocaktan / Karar

Epey bir süredir Amerika ve Avrupa ile ilişkilerdeki tatsız süreç, Türkiye’nin dış politikadaki hareket kabiliyetini zayıflatmış durumda. Oysa hem Suriye’de teröre karşı başlattığımız harekatlarda hem de FETÖ’ye karşı verilen mücadelede elimizin güçlü olabilmesi için müttefiklerimizle olan ilişkilerimizin vitamin değerinin yüksek olması gerekiyor.

Bu yüzden ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın Ankara’daki görüşmeleri de, Başbakan Binali Yıldırım’ın Merkel’le Almanya’da yaptığı görüşmeler de diplomatik anlamda ‘normalleşme’ adımı olarak değerlendirilmelidir.

***

Bir bakıma normalleşme provası olarak değerlendirilmesi gereken bu görüşmelerin, uzun vadade pozitif sonuçlar üreteceğini de akılda tutmak gerekiyor. Ayrıca unutmayalım ki, çok yönlü olarak sürdürdüğümüz mücadelelerde sahada olduğu kadar, masada da daha fazla dosta ve müttefike ihtiyacımız var.

Mesela FETÖ ile mücadelede içeride sağlanan başarının, özellikle Amerika ve Avrupa’da aynı şekilde sağlanabildiğini söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Çünkü demokratik dünya ile bir dargın, bir barışık durumdayız. Bu yüzden de içeride zayıflayan FETÖ yapılanmaları, dış dünyada giderek daha da güçlenmekte ve Türkiye’ye zarar vermektedir.

Batı ittifakı ile ilişkilerin yansıdığı en önemli alanlardan birisi ise Afrin’de teröre karşı başlattığımız harekat... Evet TSK terör örgütlerine sahada en öldürücü darbeyi vurma gücüne ve kabiliyetine sahip. Ancak sahadaki başarının, kesinlikle diplomatik gerçeklikle perçinlenmesi gerekiyor.

İşte Ankara’da Tillerson’la yapılan görüşmelerde ‘çalışma grupları’ oluşturma kararı, hem Türkiye-Amerika ilişkilerinin koordinesi hem de ‘Zeytin Dalı’harekatının hedefleri açısından büyük önem taşıyor. Zira Türkiye için sadece Afrin’in değil, askeri rasyonalite açısından Menbiç’in de PYD-YPG güçlerinden temizlenmesi gerekiyor.

Ancak bir gerçek var ki Menbiç, hem bölgesel hem de uluslararası güçlerin nüfuz alanlarını derinleştirme ve genişletmeleri açısından farklı bir anlam taşıyor.

Açıkçası tablo şu; bir tarafta Rusya ve İran’ın bizzat sahaya inerek oluşturduğu güç dengesi, bir tarafta Türkiye’nin sınırındaki ‘terör hattı’ndan kurtulma hedefi, diğer tarafta ise ABD’nin IŞİD’den temizlenen bölgelere Rusya, İran ve Esad rejiminin yerleşmesini engelleme yönündeki tavrı. Kuşkusuz aktörler arasındaki bu etkileşim ve mücadeleler Suriye’deki savaşın seyrini uzun vadede değiştirebilme özelliği taşıyor.