Medya Arkası (19.11.2017)

Medya Arkası (19.11.2017)
Köşe yazarlarının gündeminde NATO ile yaşanan gerginlik vardı. İşte günün öne çıkan yazıları:

AK Parti, Cumhurbaşkanı'nı dinlemiyor mu? / Fatih Altaylı / Habertürk

EN yetkili ve hatta tek yetkili kişi, “İstanbul’u el birliğiyle mahvettik. Dikine dikine binalar yaptık, bundan sonra böyle bir şey olmayacak”dedi.

Biz de sevindik.

“Ohhh be” dedik, “Sonunda İstanbul daha fazla katledilmeyecek”.

Aradan iki gün geçti geçmedi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nden bir karar:

“Haliç kıyısında 4 kat olan sınır meclis kararıyla 10 kata çıkarıldı.”

Haberi görünce dedim ki: “Herhalde CHP ve MHP’li üyelerin oyuyla geçti bu karar. AK Partili üyelerin Cumhurbaşkanı’nın sözleri henüz kulaklarda çınlarken bu haltı yiyecek halleri yok ya!”

Yanılmışım.

Haliç kıyısındaki 10 katlı yapılaşmaya olanak tanıyan düzenleme, CHP ve MHP’li üyelerin muhalefetine rağmen AK Partili meclis üyelerinin firesiz oybirliğiyle geçmiş.

Bu durumda iki seçenek var.

Ya İstanbul Belediye Meclisi’ndeki AK Partililerin gözünü öylesine rant bürümüş ki artık Cumhurbaşkanı, genel başkan falan dinlemiyorlar.

Kimbilir belki de “Nasılsa bir kez tecavüz ettik, bundan sonrasının önemi yok” diye mi düşünüyorlar acaba.

Sonuç olarak şurası net ki, Cumhurbaşkanı bize başka bir şey söylüyor, belediyedeki partililere başka bir şey.

Eğer bu karar danışıklı bir dövüş değilse, eğer Cumhurbaşkanı İstanbul’daki yapılaşmayla söylediklerinde samimi ise, ki samimi olduğunu düşünüyorum ya da düşünmek istiyorum...

O nedenle bu rezil karara birisi “Dur” demeli.

Cam filminde, yabancı futbolcu meselesinde olduğu gibi olsa da razıyım.

Not: İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yüksekliğin 5 kattan fazla olmayacağına ilişkin açıklaması sevindirici olmakla birlikte bu yasa durdukça yarın öbür gün 10 kat yapılmasına imkân sağlar.

Amerika mı FETÖ’yü kullanıyor FETÖ mü Amerika’ya egemen? / Can Ataklı / Korkusuz

Başlık biraz “tavuk yumurta hesabı” gibi oldu ama sizin de kafanız karışmıyor mu? İktidar panik halinde. Bir söylediği bir söylediğini tutmuyor artık. Hatırlayın cemaatçilerin dinci faşist darbe girişiminden sonra ne diyorlardı; “Cemaat Amerika tarafından kuruldu. Darbenin arkasında Amerika var. Her şey CIA tarafından planlandı. Cemaatçiler de Amerika’nın piyonu.” Bu söylem kimseye mantıksız gelmiyor elbette. Ancak AKP’nin her söylemine inananların sorunu hiçbir şeyisorgulamamaları. AKP’de kimsenin aklına “Her şeyi Amerika yaptığı halde biz neden elimiz kolumuz bağlı oturuyoruz da sadece genel başkanımızın esip gürlemeleri ile yetiniyoruz” demek gelmiyor. Cemaati Amerika’nın kurup yönettiği söylemi bir yılı aşkın süre durumu idare etti ama şu Zarrab olayı çıkınca AKP’nin kafası yine karıştı. Zarrab Türkiye’nin başını çok derde sokabilir. Ama ondan önemlisi bizzat genel başkanı hedef alabilir. Bu durumda taktik değiştirildi. İktidar tıpkı 17-25 Aralık’taki gibi işin özünü saptırıp, ortadaki büyük yolsuzluğu yok sayıp “Bu bir komplo, bütün amaç hükümeti devirmek, bu bir darbedir” söylemine sarıldı. Nasıl olsa inanan çok salla gitsin. İktidar sözcüleri ve yandaş kesim şu sıralar işi gücü bıraktı tutuklu Reza’yı masum, Amerika’yı da “FETÖ’nün emrine girmiş” zavallılar olarak tanıtma peşinde. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu önceki gün yabancı gazetecilerin sorularına cevap verirken FETÖ’nün Amerikan yönetimine sızdığını söyledi. Çavuşoğlu “Yerel çalışanlar sayesinde buradaki ABD misyonuna da sızmışlar. Bazıları tutuklandı. Metin Topuz bunlardan biri ama ABD’de her yere girmişler. Kongre’de, bakanlıklarda ve yargıda etkililer” dedikten sonra şöyle konuştu; “Rıza Sarraf hakkındaki iddianameye baktığınızda FETÖ tarafından 17-25 Aralık 2013’te hazırlanan iddianamenin aynısı olduğunu görüyorsunuz yani bu dava FETÖ tarafından harekete geçirilmiş bir dava. Bu, kesin. Bütün bu iddianameler ve dosyalar burada uydurulmuş ve ABD’ye götürülmüştür. FBI’ın nasıl aldığını, kimin götürdüğünü biliyoruz.” Ne güzel değil mi? Dünyayı yöneten Amerika aslında FETÖ’nündenetimindeymiş. Zarrab davası yüzünden genel başkanlarına bir şey olmasın diye saçmalama çıtasını artık çok yükselten iktidar sözcüleri daha düne kadar “Amerika’nın kurduğu ve yönettiğini” söyledikleri cemaatçilerin Amerikan kongresine bile sızdığını, Amerika’yı gizliden gizliye yönettiğini ileri sürecek kadar uçmuş durumdalar yani. Dünya bize tabii ki gülüyor ama dünyayı oturdukları kahveden yaşadıkları mahalleye kadar tanıyan ve hepsinin bundan ibaret olduğunu sananların Türkiye’de toplumsal ayrılık daha da derinleşiyor. Hayır bu saçmalıklar karşısında, insanın ak
lına şu da gelmiyor değil; bu cemaat Amerika’yı bile yönetecek kadar akıllı ve güçlüyse ne diye direniyoruz ki gelsin bizi de yönetsin dünya lideri olalım.

Hayırlı yolculuklar Devlet Bey! / Emin Çölaşan / Sözcü

Bir siyasetçinin, hele bir parti genel başkanının başka bir partiye böylesine yamanması ve partisini de buna alet etmesi, görülmüş duyulmuş şey değildir. * * * Bunu niçin yapıyor?.. Çeşitli nedenleri var ama en önemlisi şu: MHP onun yüzünden saygınlığını yitirdi, güç kaybına uğradı. Önümüzdeki seçimlerde yüzde 10 barajı kaldığı takdirde, baraj altında kalacaklarını şimdiden gördü. Yeni kurulan İyi Parti derseniz, MHP tabanını iyice böldü. İyi Parti, Devlet Bey ve partisine büyük hasar verdi. * * * Oysa birkaç yıl öncesine kadar Devlet Bey gerek AKP iktidarını ve gerekse Recep Tayyip Bey'i en sert biçimde eleştirenlerin, hatta hakaret edenlerin en başında gelirdi. Partisinin bir mitinginde kürsüden ip atmıştı: “Gemi alacak paran var da, Apo'yu asacak ip mi alamıyorsun. Al bu ipi as, hadi as.” Peki neler oldu da bunca ağır laflardan sonra bu beyefendi 180 derece çark etti, akıl almaz bir biçimde yolundan saptı? Bu sorunun yanıtını vermek zor…

NATO’ya ‘hadi eyvallah’ kapıda mı? / Orhan Bursalı / Cumhuriyet 

Çok daha önemli bir noktanın altını çizeyim, bunu sık sık dile getiriyorum: 
NATO üyeliği ve kapağı “Batı’ya atmak”, yani Batı himayesine girmek ve Batı’nın askeri vurucu gücü olmak, ülkeyi Atatürk’ün hedeflerinden uzaklaştırdı. 
Atatürk’ün bu ülkeye en büyük mirası, kendi ülkeni kalkındırmak ve bu amaca uygun insan kaynaklarını, eğitimini, çok önemli ileriye yönelik projelerini bizzat geliştirme ve gerçekleştirme kararıydı. 
NATO ve Batı bize, ne gerek var, her şeyini ben veriyorum ve vereceğim dedi. Mala, traktöre, makineye, silaha vb. ihtiyacın mı var, al sana para bizden satın al.. Basitleştirerek özetliyorum... 
Türkiye’nin çöküşü böyle başladı.

Bunun sonuçları feci oldu 
Ağır bir bedel ödedi Türkiye. 
Ülke kendi bilimsel, ekonomik, kültürel güçlerini gerektiği gibi geliştiremedi. 
Çağdaşlığın en büyük ölçütlerinden demokrasi ve hukuk devleti olmak süreçlerini yarım yamalak yaşadık, ortaya ucube bir yapı çıktı. 
Ve hâlâ bu süreci yaşıyoruz. 
Tüm siyasal partiler ve şüphesiz ki AKP, dünkü ve bugünkü çalkalanmaların ürünüdür. Yakın geçmişin siyasal - askeri vesayet kültürünün... Kendi demokratik gelişmesi yarım kalmış bir ülkenin ürünleri. 
Geçmişin siyasal ve ekonomik başarısızlıkları, AKP’yi iktidara getiren güçleri besledi. çÇn oldu. 
Bilimsel düşünme, davranma, inşa ve demokratik ortak akıl hak getire...

***

Peki çok ağır bedeller ödediğimiz NATO üyeliğine eyvallah mı denecek? 
İki yazı ile inceleyeceğiz.

Dünden bugüne Yunan âşıkları / Muharrem Bayraktar / Yeni Mesaj

İstediğiniz kadar, vatandaştan gelen tepkiler üzerine bu hainin adının yazdığı tabelayı apar topar indirin, tabela inse de “bu zihniyetin tabelası” Milli Eğitimin merkezinde duruyor. İlginçtir bu topraklardaki tescilli Atatürk düşmanlarının çoğunun ne hikmetse gönlünde tarifsiz bir Yunan-Rum-İngiliz aşkı vardır. Mustafa Sabri milli mücadele kazanılınca Yunan’a kaçtı. Mehmet İhsan Efendi, milli mücadele kazanılınca Yunan’a kaçtı. Atatürk ve milli mücadele düşmanı Şeyhulislam Dürrizade Abdullah Efendi İngiliz muhipleri cemiyetinin emrinde bir kukla idi. Atatürk düşmanı İskilipli Atıf Hoca, İngiliz muhipleri cemiyeti üyesi idi. Atatürk düşmanı Kadir Mısıroğlu bir ayağı çukurda olmasına rağmen “Keşke Yunan galip gelseydi” diye hayıflanarak Mustafa Kemal’in Yunan’a attığı tokadın acısını yaşar. Köşesinde Atatürk’ü sürekli eleştiren Abdurrahman Dilipak’ın durduk yere neden “Hepimiz Rum’uz” diye yazılar yazdığını hala anlayabilmiş değilim. Bence Atatürk düşmanlarının bu garip Yunan, Rum, İngiliz hayranlığının izini sürmek lazım. Son söz: Mustafa Sabri tabelası, Milli Eğitim Bakanlığı’nın tarihindeki en büyük utanç manzumelerinden biri olarak hafızamıza kazınmıştır.