Medya Arkası (20.10.2017)

Medya Arkası (20.10.2017)
Köşe yazarların gündeminde istifası istenen başta Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek olmak üzere AKP'li Belediye Başkanları vardı. İşte günün öne çıkan yazıları:

Bir yılda hazırlandı bir haftada çöktü / Mehmet Tezkan / Milliyet

Bu ne diyeceksiniz?

Üniversiteye giriş sistemi.. Yine değişti.. Hazirana kadar birkaç kez değişirse şaşırmam..

Hikâye TEOG’la başladı..

Cumhurbaşkanı, liselere giriş sınav sisteminin kaldırılacağını açıkladı.. Başbakan öğrencilere sordu; kaldıralım mı, kaldıralım mı?

Sınavı kim ister ki!.

Öğrenciler de hep birlikte bağırdı; kaldırın kaldırın..

Başbakan ‘Kaldırdık o zaman, hayırlı uğurlu olsun’ dedi.. Noktayı koydu..

Koydu ama yerine konulacak sistemi açıklamadı..

Şöyle de olur böyle de olur..

Şu yöntem de izlenir bu yöntem de..

Merkezi sınav da olur, her okul kendi sınavını da yapabilir diyerek sözlerini yuvarladı..

Üzerinden bir ay geçti.. Milli Eğitim Bakanlığı bu yıl liseye geçişin nasıl olacağını açıklayamadı..

Haklılar ama..

Boyacı küpü değil ki daldır çıkar olsun bitsin..

Çocukların hayatını etkileyecek..

Vebali var..

***

TEOG konuşulurken Cumhurbaşkanı üniversite sınav sisteminin de değişeceğini söyledi..

YÖK’ün çalıştığını açıkladı..

Aradan bir hafta geçti geçmedi, YÖK Başkanı alelacele yeni sistemi açıkladı.. Üzerinde bir yıl çalıştıklarını söyledi..

Eğitimcilerin yeni sistemi anında delik deşik ettiler..

Açıklanan sistem üzerinde bir yıl değil, bir saat bile çalışılmadığı ortadaydı..

En komik tarafı..

Sabah TYT’ye giren öğrencinin 180 puan alıp öğleden sonraki sınava girmeye hak kazanıp kazanmadığına kendinin karar verecek olmasıydı..

Çoğu öğrenci öğleden sonraki sınava haybeden girebilirdi..

Soruldu YÖK’e..

Hık mık ettiler!.

Şu soruya yanıt veremediler.. Sonuçlar açıklandığına ikinci sınavdan çok iyi puan alan öğrenci birinci sınavdan 179 puan alırsa ne olacak?

Yanıt yine hık mık!.

***

YÖK Başkanı dün sınav sisteminin yine değiştiğini açıkladı..

İlk sınavdaki puanın yüzde 40’ı ile ikinci sınavdaki puanın yüzde 60’ının toplamının 180 etmesi yöntemine geçildi..

İkinci sınava bir anlam kazandırılmak istendi..

Bazı öğrencilerin haybeye girmemesi için formül yaratıldı..

Üzerinde bir yıl çalışılan sistem böylece bir haftada çöktü..

***

Öğrenciler sabah 90 dakika sınava girecek.. Öğleden sonra 180 dakika..

Temel soru şu..

Sabah 80 soruluk sınava giren öğrenci öğleden sonra 160 soruluk sınavı kaldırabilir mi?

Sabah 1.5 saat kafa patlatan öğrenci 2 saat sonra ikinci sınava konsantre olup 3 saat ter dökebilir mi?

İkisinin aynı gün olmasının mantığı ne?

***

Bu olay var ya; aslında Türkiye’nin kötü yöneltildiğinin, işlerin yalapşap yapıldığının belgesi..

Yazık gençlere, çok yazık!..

 

Karaktersizliğin bu kadarı insandan soğutuyor beni / Ahmet Hakan / Hürriyet

Melih Gökçek’in adı geçtiğinde...

“Aslan Başkanım” diyenler...
“Melih Başkan bir tanedir” diyenler...
“Davanın en kıymetli neferi” diyenler...
“FETÖ’ye karşı en büyük mücadeleyi verdi” diyenler...

Bugün artık...
Melih Gökçek’in adı geçtiğinde...

“Melih Gökçek’ten halk bıkmıştı” demeye...
“Gökçek’in yolsuzlukları var” demeye...
“Parsel parsel satmıştı Ankara’yı FETÖ’ye” demeye...
“Çok yorulmuştu çok” demeye...

Başladılar.

Karaktersizliğin bu kadarı, vefasızlığın bu kadarı, anında sırt dönmenin bu kadarı...
İnsandan ve insana dair her şeyden bir anda soğutuyor beni.

Baykal'a hatalı tedavi mi uygulandı? / Fatih Altaylı / Habertürk

MHP ZATEN KIZGINDI

İSTİFA etmeleri istenen belediye başkanları konusunda MHP, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavrına destek verir mahiyette konuştu.

Tersini bekleyen var idiyse büyük yanılgı içinde olmalı.

Çünkü MHP yönetimi, MHP’yi seçime beş kala sallayan ve sonradan arkasında FETÖ’nün olduğu anlaşılan kaset skandalı döneminde, Melih Gökçek’in takındığı tavrı unutmamıştı ve MHP’liler o konuyla ilgili Melih Gökçek’e kızgınlardı.

Bu yüzden de farklı bir tavır almaları asla mümkün değildi.

“Melih Gökçek belgeleri sağlama alıyor!” / Ümit Zileli / Korkusuz

Cumhurbaşkanı, Polonya dönüşü “Uçan Gazetecilere” öylesine bir açıklama yaptı ki, Yeni Türkiye’de kimse o sözlerin muhataplarının yerinde olmak istemez doğrusu!..
Benim o konuşmayı yazanlardan edindiğim izlenim ise daha çarpıcı; Cumhurbaşkanı görünürde çok sakin konuştu ancak söylediklerinin “ağırlığı”, sesinin buz gibi oluşu ne denli öfkeli olduğunu açıkça gösteriyordu!..
Peki, ne dedi Saray?.. Ankara, Bursa ve Balıkesir belediye başkanlarına istifa talebinin iletildiğini, bu makamlara bağımsız aday olarak gelinmediğini, partinin gösterdiği aday olarak gelindiğini, bu koltukların ilanihaye kalınacak koltuklar olarak görülemeyeceğini anlattı. “Belediye başkanlarının istifaya yanaşmayıp direnmeleri halinde ne olur?” sorusuna verdiği yanıt ise tonlarca ağırlıktaydı:
-Böyle bir yola tevessül etmelerini düşünemem, düşünmek de istemem. Çünkü onun neticesi ağır olur!..
Daha ne desin Saray?.. Bundan daha açık, daha ağır, daha korkutucu ne diyebilir zaten?!. Ancak başta Ankara olmak üzere hedef büyükşehirlerden, şu yazının yazıldığı ana dek henüz tık yok!.. Haa, belki siz yarın bu yazıyla birlikte istifa haberlerini de okuyor olabilirsiniz!..
-Burası Yeni Türkiye, buradan kaçış yok!..

‘Önce parti, sonra insan’ siyaseti / Akif Beki / Karar

ÖNCELİK-SONRALIK SORUŞTURMASI

Şu satırlara gelince, Erdoğan’ın, istifası istenen başkanlarla ilgili son değerlendirmesinden:

“Dolayısıyla arkadaşlarımızın, ‘Ben, bu davanın elemanıyım, benim yetkili kurullarım madem ki böyle bir kararı vermişler, ben de ilgili merciye istifamı veririm’ demeleri lazım...”

Şunlar da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, istifaya direnenleri dostça uyardığı son ihtarnameden:

“Ben arkadaşlarımızın, öyle bir yola tevessül etmelerini düşünemem, düşünmek de istemem. Çünkü onun neticesi ağır olur.”

Şu sıradaki kısım ise İçişleri Bakanı Soylu’nun, olası ağır neticeler hakkında kulaklara nazikçe kar suyu kaçırıp, ilgilisine önden fikir veren sözlerinden:

“Yolsuzluk yapan kim olursa olsun, kanuna aykırı davranan her kim varsa, belediye başkanıdır, şudur budur, yetkimiz dahilinde gözünün yaşına bakmayız. Bu saatten sonra nasıl gözünün yaşına bakmayacağımızı görecekler. “

SEÇİM SERBEST

Ve şu ikna edici argüman, istifa fırsatı tanınıp da bu imkandan yararlanmayanları bekleyen soruşturma koşullarına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın toplu bakışından:

“Diğer partilerde hiçbir sorun yok gibi düşünülmemeli. Sorun varsa, ilgili partilerin üst yönetimleri gereğini yapmıyorsa, İçişleri Bakanlığı inceleme başlatmak durumunda kalabilir. Kayyum atamalarının yapıldığını yerleri bir inceleyin...”

Teyiden, şuncacığı da bendenizin iç sesinden: “İstifa eden kurtulur. Bakın şöyle, 80 küsur belediye arasında kayyum atanıp da hesap vermekten muaf tutulan, yargılanıp tutuklanmaktan kurtulan, kenara çekilmeyerek şansını zorladığı halde yanına kar kalan bir başkan var mı hiç?...”

En nihayet şu da ana muhalefet liderinin kısık sesinden: “Varsa bir yolsuzluğu, usulsüzlüğü, kanunsuzluğu...İçişleri Bakanlığı gereğini yapsın. Onun dışında seçimle gelmiş insanları istifaya zorlamayı doğru bulmuyorum.”

Topbaş, Gökçek ve diğerlerini götüren araştırmacı / Soner Yalçın / Sözcü

Adı, Faruk Acar.

Bursalı Erbakan'a çok yakın yedi çocuklu bir ailenin çocuğu.

İmam Hatip mezunu. Nedense röportajlarında hangi üniversite olduğunu belirtmeden “kamu yönetimi” mezunu olduğunu ve halen İstanbul Üniversitesi sosyoloji bölümünde okuduğunu söylüyor. Neyse.

Ekranlardan tanıyorsunuz:

Strateji Geliştirme ve Sosyal Araştırmalar Merkezi-ANDY-AR sahibi.

İşte… Erdoğan'ın yakın çalıştığı araştırma şirketi bu.

İşte… Erdoğan'ın en çok inandığı ve güvendiği isim bu.

Bugünlerde Topbaş'tan Gökçek'e uzanan “istifa depreminin” artçı sarsıntısını Faruk Acar çok önceden yakmıştı:

“Biz Andy-Ar olarak ‘Yerel Yönetimler Performans Araştırması' yapıyoruz. Kamuoyu bunu daha çok ‘En başarılı belediye başkanları' olarak biliyor. (…) Bir süre sonra rutin iş olarak görülebiliyor projeler. O yüzden konjonktüre uygun projelere evet ama dışında bir şeyler üretmezseniz sürdürülebilir başarının mümkün olduğunu sanmıyorum.” (11 Ocak 2016, Akşam)

Bir daha yazayım:

Erdoğan kamuoyu araştırmalarına göre politik adım atıyor. 2019 seçimlerinde işinin çok zor olduğunu görüyor. Bu sebeple anketlere bakarak…

AKP'ye “şok doktrin” uyguluyor. Partiyi yeniden kurguluyor! Yani:

AKP'de travma yaratarak partilileri sarsmak istiyor.

Erdoğan, aynı kuruluş yıllarında olduğu gibi kolektif bir çalışma zeminioluşturmak istiyor.

Kuşkusuz bu, parti yönetimi ya da belediye başkanlarıyla sınırlı olmayacak. Sonraki seçimde AKP meclis grubu yüzde 90 oranında değişecek!

Tüm bu politik stratejinin arkasındaki isim Faruk Acar!

Erdoğan ve Acar bu “siyaset mühendisliği” yöntemiyle sandıklarda başarılı olacak mı?

Platon'un siyaset için verdiği çoban örneği meşhurdur:

Çoban'ın tek tasası, güttüğü koyunlara en büyük iyiliği/faydayı nasıl sağlayacağıdır!

FETÖ, BALYOZ ve TSK! / Güngör Mengi / Vatan

TSK’nın sorumluluğu

Nisan ayı başında yapılan açıklamada “7 bin 463 asker, 10 bin 732 polisin tutuklandığı” bildirilmişti, o açıklamadan sonra yüzlerce gözaltı ve tutuklama oldu.

Gelişmeler 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana devamlı operasyonlar yapılmasına rağmen başta TSK olmak üzere kurumların temizlenmesinin bitmediğini gösteriyor.

Ancak… Aynen Balyoz kumpası sürecinde olduğu gibi ilgisiz isimler, (örneğin Sözcü gibi) gazeteler sorumlu tutulurken, bu şüpheli askerlerin komutanları olayın içinden sıyrılıp çıkıyor. 

Askerler tutuklanıyor ama kimse kuvvet komutanlarına, genelkurmay başkanlarına veya savunma bakanlarına “Sizin döneminizde çalıntı sorularla yüzlerce, binlerce öğrenci yıllar boyu TSK’ya girmiş. Kolayca yükselmiş, YAŞ toplantılarında önleri açılarak yüksek rütbeler almışlar. En yakınınızdaki emir subaylarınız, yaverleriniz bile FETÖ’cü, darbeci çıktı. Bunları hiç fark etmeden nasıl yola devam ettiniz” demiyor.

Batı ülkelerinde bırakın darbe girişimini, herhangi bir askeri başarısızlıkta en yüksek konumdaki kişiler hesap verir, bizde olmuyor.

Çelişkiler…

Aynı şekilde 15 Temmuz darbe girişimi günü ve gecesindeki “bilinmeyenler, çelişkili ifadeler” ortaya çıkarılamadı. Akıncı Üssü’ndeki “koridor görüntüleri ilk kez ortaya çıktı” haberinde Akar’ın Akıncı’ya getirildiği sırada kameranın saati 22.35’i gösterdiği, mahkeme kayıtlarında ise “saatin 45 dakika geri olduğunun belirlendiği, 23.20 olması gerektiği” bildiriliyor.

Bunun nasıl mümkün olduğu, ifadelerin ve verilen saatlerin neden çelişkili olduğu, Başbakan Yıldırım’ın ısrarla “MİT’in haber vermediğini” vurgulamasına rağmen neden tatmin edici bir açıklamanın yapılmadığı, MİT Müşteşarı’nın “kendisinin kaçırılma ihtimali, Cumhurbaşkanı, Başbakan veya bakanlar için tehlike mevcutken neden yemeğe gittiği” gibi sorular herhalde cevap bulacaktır. 

Saatler önce ihbar gelmesine rağmen, darbeciler tarafından derdest edildikleri, en yakınlarındaki askerlerin FETÖ’cü olduğunu anlamadıkları halde son YAŞ’ta rütbeleri yükselen komutanların birçoğunun neden o gece aynı düğünde oldukları sorgulanacaktır.

Tarihe geçecek önemdeki olayların içyüzü anlaşılmadığı takdirde benzer tehlikelerin mevcudiyeti ortadan kaldırılamaz.

Yargı FETÖ olayını, gelecek seçimlerden önce “kurumlara sızmaların nasıl ve kimler döneminde olduğu” da dahil olmak üzere baştan sona çözmelidir.