Medya Arkası (22.03.2018)

Medya Arkası (22.03.2018)
Köşe yazarlarının gündeminde hakim ve savcılık atamalarındaki 'torpil' iddiaları vardı. İşte günün öne çıkan yazıları:

Hakim ve savcılar ayağa kalkar mı? / Mehmet Tezkan / Milliyet

4 ay oldu, ‘çıt’ yok

Kılıçdaroğlu, cuma hutbesinde Çanakkale Savaşı’na yer veren Diyanet’in Atatürk’ten tek kelime etmemesini eleştirmişti..

Ben de o ne ki..

10 Kasım 2017 Cuma Atatürk’ün ölüm yıl dönümüydü.. Diyanet bir Fatiha’yı bile çok görmüştü demiştim..

CHP’nin tepkisizliğini de eleştirmiştim..

Sadece Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in soru önergesi verdiğini yazmıştım..

***

Dün kendisiyle konuştum.. Diyanet 10 Kasım’da neden Atatürk’ü anmadı sorusuna hâlâ yanıt alamamış.. Dört ay oldu!

Yeniden soru önergesi vereceğim dedi; 10 Kasım’ı bir daha soracağım, hem de 18 Mart’ı..

Size tehditse bize 11 bin kat fazla tehdit / Fatih Altaylı / Habertürk

İSTİKLAL MARŞI HAKKINDA MÜZİKOLOG GÖRÜŞÜ 

İSTİKLAL Marşı’mızın müziğinin değişmesi önerisi, çok kıyamet koparmasa da tartışıldı.

Ben size söyleyeyim, yarın öbür gün değişmesi gündeme gelirse şaşırmayın.

Mehter benzeri yeni bir beste olması hiç de uzak bir ihtimal değil.

Tabii sosyal medyada dolaşan “ilahi” tarzı söylenmiş İstiklal Marşı olmayacaktır, orası kesin.

Müzik söz konusu olunca, kadim dostum Murat Bardakçı’ya başvurmamak olmaz.

Türkiye’deki en iyi müzikolog ya da müzikologlardan biri olan Bardakçı’nın müzik üzerine çok sayıda kitabı vardır ve bunlardan bazıları dünyanın en büyük üniversitelerinin yayınevleri tarafından basılmıştır.

O yüzden Murat’a sordum İstiklal Marşı’mızın bestesini.

“Benim müzik anlayışıma göre son derece güzel bir marştır. Ancak sözler ile müzik uyumu konusunda hepimizin bildiği bir uyumsuzluk vardır” dedi.

“Yani değişmesinden yana mısın?” diye sordum.

“İstiklal Marşı’nda sorun bestede değil sözlerdedir. Bu sözleri herhangi bir besteye oturtmak çok zordur. Zaten dikkat edersen Mehmet Akif çok büyük bir şair olmasına, çok önemli şiirleri olmasına rağmen bunlardan hiçbiri bestelenmemiştir. Musikiye uygun şiirler değildir bunlar. Zaten Türk musikisinde şiir başka bir şeydir, güfte başka bir şey. İkisi farklı şeylerdir” dedi.

Benim Murat’tan anladığım bu.

Belki bizi daha fazla aydınlatmak isterse, bu konuyu kendi köşesinde daha iyi bir biçimde ele alabilir.

Adalet dediğiniz yoksa komşu kızı mı?!. / Ümit Zileli / Korkusuz

Görüntü gerçekten hazindi… Sarayın büyük toplantı salonunda koltukları doldurmuş bin 236 hakim ve savcı, sahneye gelen AKP'li Cumhurbaşkanı'nı ayakta alkışlıyordu!.. Aklına “Ne var bunda?” sorusu takılanlar olabilir… -O kadar çok şey var ki!.. Öncelikle, hakim ve savcılar hiç bir zaman ve hiçbir şekilde, tarafsız ve parlamenter sistemde “sembolik” görev sahibi cumhurbaşkanlarının konutu sayılan bir yerde kura çekilişi yapmamış, kendisini ayakta alkışlamamışlardı!.. Kaldı ki bu örnekte kişi hem Cumhurbaşkanı idi hem de iktidar partisinin genel başkanlık makamındaydı; yani tüm ağırlığıyla yürütmeyi temsil ediyordu!.. Adaleti temsil eden hakim ve savcıların cübbelerinde ilik deliği bulunmaz çünkü onlar hiç kimsenin önünde cübbesini iliklemez!.. Çünkü onlar demokrasilerde olmazsa olmaz “Kuvvetler Ayrılığı” nın üç ayağından biridir, -Yargı ayağı!.. Bırakın ayakta alkışlamayı, normal şartlarda o salonda bile bulunamazlardı; çünkü ayağa kalkıp alkışladıkları kişi, yürütmenin zirvesindeki isimlerin başında geliyordu!.. Bu durumda o hakim ve savcıların, yürütmenin emrindeki herhangi bir müsteşardan, genel müdürden, bürokrattan ne farkı kalırdı?!. –İşte Saray salonundaki o fotoğraf, Yeni Türkiye'de yargının nerede konuşlandığını göstermesi açısından sözün bittiği yer olarak tarihe kazındı!.

Balyoz, FETÖ ve yargı! / Güngör Mengi / Vatan

Taraflı yargı sakıncası

Diğer tarafta, Adalet Bakanlığı tarafından hakim ve savcılığa kabul edilen 236 avukat arasında 113’ünün iktidar partisinde il ve ilçe başkanlığı veya başka görevler yapmış isimler olduğu ana muhalefet partisi tarafından “isim ve partideki görev listesi” halinde açıklandı.

Yapılan sınavda 90 üstü alanların elendiği, 70’in altında alanların kazandığı bildirildi. Bundan önce “bir cemaat mensuplarının girdiği yargı”nın büyük sakıncasını yaşamış olan Türkiye’de bunun “bir parti mensubu yargı mensuplarıyla” devamı çok yanlıştır. Hakim ve Savcılar Kurulu Başkanı Mehmet Yılmaz, tepkiler üzerine dün “Hiçbir avukatın geçmişlerine, siyasi düşüncesine bakılmamıştır. Her anlayıştan, görüşten, bölgeden kişi var” dedi.

Eğer hakim ve savcı olarak atanan 236 kişinin yarısına yakını aynı partide görev yapmış ise muhakkak ki “görev yapmış oldukları partiye ve siyasi görüşlerine” bakılması gerekiyordu.

Bağımsız bir yargının “demokrasinin ve insan haklarının, adaletin korunması” için önemini yaşayarak gören bir ülkede bu konu geçiştirilecek bir konu değildir, HSK Başkanı bunu düşünmelidir.

Tabii, önce Elazığ hakimliğine atanan Danıştay Başkanı’nın kızının “bir günde Yargıtay’a terfi ettirilmesini” de…

10 maddede Afrin Komutanı Metin Temel / Ahmet Hakan / Hürriyet

KILIÇLI, MEGAFONLU VALİ BEY

KIRŞEHİR Valisi, yaş haddinden emekli olmadan önce...

Son gösterisini yaptı.

*

Bir elinde Zülfikar kılıcı, bir elinde megafon...

“Kudüs’ü de alacağız, Musul’u da alacağız” diye haykırdı ahalinin önünde.

*

İnsan sormadan edemiyor:

Nasıl vali olmuş bu arkadaş?

“Fazla uçuk kaçar” falan diyerek...

Haylaz bir imam-hatip ortaokulu öğrencisi bile yapmaz bunun yaptığını...

ABD ile ilişkiler neden düzelmez? / Kemal Öztürk / Yeni Şafak

Suçu Trump’a atmakla bence hata ediyor Time. Zira tek sebep (ABD medyasının kullandığı deyimleriyle ifade edecek olursak) ‘patavatsız, dengesiz, turuncu kafa ABD Başkanı’ değil. ABD’nin dünyada herkesle kavga etmesi ve yalnız kalmasının sebeplerini şöyle sıralama gerek:

1. Başkan Trump’ın tutarsız ve başarısız idaresi.

2. Bakanlıklar ve kritik görevlere eski askerlerin yerleşmesi.

3. Devlete her geçen gün hakim olan Evanjelist Hıristiyan kadrolar yüzünden, önemli kararların reel politik değil, teopolitik gerekçelerle alınması.

4. ABD toplumunda köklü ve sert değişimlerin yaşanması.

İşte bu dört nedenden dolayı, ABD ile ilişkilerimizin düzelmesi mümkün değildir. Sadece bizim değil, (İsrail hariç) kimsenin ilişkileri iyi olamaz.

Biraz daha açıklayayım.