Medya Arkası (22.10.2017)

Medya Arkası (22.10.2017)
Köşe yazarlarının gündeminde istifası istenen AKP'li belediye başkanları vardı. İşte öne çıkan yazılar:

İstifa edecekler hayır, direnecekler / Mehmet Tezkan / Milliyet

Bir haftadır dillerdeki tek konu..

İstifa edecekler..

Etmeye- cekler..

Direne- cekler..

Direnme- yecekler..

Bugün pazar, büyük ihtimalle kahvaltı sofrasının konusu yine bu olacak..

İstifa edecekler..

İstifa etmeyecekler..

Türkiye üç belediye başkanına kilitlendi.. Televizyonlarda onlar, gazetelerde onlar, internette onlar, Twitter’da onlar, her yer de onlar..

***

Mevzu heyecanlı.. Sohbet şöyle başlayıp derinleşiyor..

Melih Bey derinden gidiyor.. Ötekiler gibi henüz demeç vermedi.. Hâlâ bir süre daha görevde kalmanın yolunu arıyor..

Bana sorsan, Melih Bey bunca yıldan sonra Ankara’yı böyle bırakmaz..

Melih Bey zeki adamdır.. Geleceğini düşünür.. Tayyip Bey’le kavgaya tutuşmaz..

Kavgasız bu işi halletmek istiyor ama..

Aması ne?

Aması şu; bir hafta oldu istifa etmedi, görevi bırakacağını ima bile etmedi..

***

Balıkesir direnecek gibi görünüyor.. 

Haklısın, Ahmet Başkan ağır konuştu.. İrade-i külliye kavramını ortaya atması iyi olmadı..

Evet, evet Saray’ın kalbini kırdı..

Onun da kalbi kırık ama.. Partiye az hizmet etmedi.. Kuruluşundan beri var.. Balıkesir Belediyesi’ni MHP’den alan kişidir..

***

O direnirse Bursa da direnir..

Recep Başkan görevimin başındayım diyerek istifa etmeyeceğini ima etti..

İma etti ama belediyenin hiçbir toplantısına katılmamış..

Pazartesi istifa edecek diyorlar..

***

Saray kararlılığı Genel Merkez’e de yansıdı.. Genel Başkan Yardımcısı Sorgun sert çıkmış..

Ne demiş?

Mezarlıklar vazgeçil- mezlerle doludur demiş.. İstifa etmeleri gerekiyorsa edecekler demiş..

Söylen- diğine göre, savcılar üç başkana da soruşturma açmak için çalışma başlatmış..

Yok canım, söylentidir, o hale geleceğini zannetmem..

Direnirlerse ne olacak? İçişleri görevden mi olacak?

Başka çare kalmazsa.. Savcı soruşturma açar, İçişleri Bakanı açığa alır..

Bu hamle AKP’yi yıpratır ama..

Evet, herkes bunun farkında.. Topbaş gibi sessiz sedasız gitmeleri için uğraşılıyor.. Yoksa çoktan!..

Çoktan giderler miydi?

***

İşin ilginç tarafı, CHP de topa girdi..

Bence yanlış yaptılar.. Yıllardır karşı olduğu başkanları, Fethullahçılarla kol kola olduklarını iddia ettikleri başkanları savunmak onlara kaldı..

Haklısın, AKP’nin iç işi muamelesi yapacaktı.. Taraf olmayacaktı..

Doğru.. İçişleri Bakanlığı devreye girerse ‘demokrasi adına’ sözünü söylerdi..

***

AKP’liler papatya falı açıyor..

İstifa edecekler/etmeyecekler..

Yarın istifa edecekler/hayır hayır, bekleyecekler..

Bir haftadır uğraştığımız mesele bu.. Bir haftadır Türkiye’yi meşgul eden konu bu..

***

Biliyorsunuz, bu konuda ben fikrimi söylemiştim.. Hatırlatmak isterim..

İktidar partisinde düzen böyle kurulmuş, bize ne diye yazdım...

Davutoğlu da böyle gitmedi mi?

Davutoğlu’nun gidişine iktidar partisinden tek kişi itiraz etti mi?

Hayır..

Bunlar için de kılını kıpırdatan olmaz.. CHP dışında!.

İyi pazarlar!.

Yoga yapıp Londra’yı, Paris’i patlatsınlar da bak neler oluyor / Ahmet Hakan / Hürriyet

BELEDİYE BAŞKANLARINI İSTİFAYA ZORLAMANIN AKP’YE VERDİĞİ ÜÇ ZARAR

BİRİNCİ ZARAR OTORİTE SARSINTISI

Üç belediye başkanı... “Şak” diye emredilip “tak” diye yapmayınca... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın otoritesinin mutlaklığına dair yaygın ve kesin algı, inceden sarsılmış oldu... Bu saatten sonra istifa etseler bile bu böyle...

*

İKİNCİ ZARAR GÜVEN BUNALIMI

Reis’e tam destek verdikleri halde... Davalarından asla taviz vermedikleri halde... Belediye başkanlarının başına bu işin gelmesi... Parti kademelerinde görev alan herkesi, “hiçbirimizin güvencesi yok” noktasına getirdi.

*

ÜÇÜNCÜ ZARAR MAĞDURLAR ÇIKARMASI

Belediye başkanlarının doğru dürüst bir gerekçe ortaya konulmadan, görev sürelerinin bitmesine bile izin verilmeden istifaya zorlanmaları... “Mağdur belediye başkanları” diye bir olgunun doğmasına yol açtı.

Müftü nikahı / Yılmaz Özdil / Sözcü

“İslami düğün organizasyonu” yapan şirketlerin sayısında patlama yaşanıyor. Girin lütfen internete… Tasavvuf ekibi var, ilahi ekibi var, helal müzik (!) yapıyorlar, “ilahi ekibimiz düğün gecenizi helal çerçevesinde şenlendiriyor” sloganı var, sunucusuyla beraber semazen ekibi var, “İslami hoşsohbet eşliğinde” düğün var. Güler misin ağlar mısın… “Dini düğün palyaço hizmeti” var iyi mi!

Akp'li belediyelerde evlilik konferansları verip “imam nikahlı çokeşlilik kadınlar için kurtuluştur, imam nikahlı çokeşlilik yasal olmalıdır, kadın kocasına efendisi gibi davranmalı, kadın itaat etmeli, kocam ikinci eş alabilir, kocama bekar arkadaşımı tavsiye ettim, beğeniyorsan üstüme imam nikahıyla alabilirsin dedim” diyen kim? Akp'nin kadın yaşam koçu. Resmi nikahın yerine müftü nikahı konulması, işte budur.

Düne kadar lokal rezaletler olarak kalıyordu, bizden başka kimsenin haberi olmuyordu. Yazın bi kenara… Cumhuriyet devrimlerini ortadan kaldıralım derken, dünya çapında alay konusu olacaklar.

Anti dolar kampanyaları / Fatih Altaylı / Habertürk

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yıllardır ama son dönemde daha da artan bir ısrarla, Türkiye’nin özellikle komşularıyla olan dış ticarette kendi para birimlerini kullanmalarını, genel olarak da tüm uluslararası ticarette dolar bağımlılığının bir kenara bırakılmasını savunuyor, bunu gündeme getiriyor, muhataplarına bu yönde mesajlar veriyor.

Aslında bunu en yüksek sesle ve en açık biçimde Türkiye Cumhurbaşkanı gündeme taşısa da, Avrupalı pek çok lider de doların uluslararası para birimi olmasından duydukları rahatsızlığı zaman zaman dile getirmekten çekinmiyorlar.

Dünyada böyle bir lobi gücü oluşuyor.

Peki bunun nedeni ne?

Bunun tek nedeni, ABD Merkez Bankası’nın “yaptırımları” ve “cezaları”.

ABD, doların uluslararası ticaretteki egemenliği hatta tekeli üzerinden tüm dünya ticaretini kendi politik çıkarları yönünde kontrol ediyor.

Avrupalı finans kuruluşları son yıllarda Sudan, İran ve Küba gibi ülkelere uygulanan yaptırımları ihlal ettikleri gerekçesiyle ABD tarafından“kesilen” çok ağır cezalarla karşı karşıya kaldılar.

Bu ceza, yapılan pazarlıkların sonucu asla ortaya çıkmadığı için net olarak bilinmese de, kesilen ceza miktarının 50 milyar doları bulduğu tahmin ediliyor.

Mesela, İsviçre’nin ikinci büyük bankası Credit Suisse, ABD’de bir adli soruşturmada 20 yıldan bu yana suçlu bulunan en büyük banka oldu ve Amerikalıların vergi kaçırmalarına yardım ettiği gerekçesiyle 2.5 milyar dolar ceza ödemek zorunda kaldı.

Ardından Fransız bankası BNP Paribas’nın İran’a yaptırımları deldiği şüphesiyle soruşturma yürüten ABD Adalet Bakanlığı’nın soruşturmayı sona erdirmek için bankanın ceza olarak 8.9 milyar dolar ödemesini istedi. BNP bilançosunda dava ve hukuki cezalar için yaklaşık 2.7 milyar Euro (3.7 milyar dolar) karşılık ayırmak zorunda kaldı ve pazarlığa oturdu.

İki diğer başka banka Fransız Credit Agricole ve Societe Generale’in Manhattan Bölge Savcısı tarafından İran ambargolarını deldiği için soruşturmaya alınacağı ortaya çıktı.

ABD’li federal ve eyalet makamları, ABD’nin kara listeye aldığı ülkelerle iş yaptıkları şüphesiyle incelemeye alınan Alman bankaları Commerzbank ve Deutsche Bank ile mahkeme dışında anlaşmak üzere görüşmelere başladı.

RBS gibi İngiliz bankalarının bazıları da benzer suçlamalarla karşılaştı.

Diyeceksiniz ki:

“Ödemesinler bu paraları.”

Ödemeyebilirler elbet ama bu sefer de bu bankaların ve hatta belki bu ülkelerin tüm bankalarının dolar para cinsinden uluslararası işlem yapması yasaklanabilir, yani SWIFT kanalları kapatılabilir.

Bu yüzden başta Macron ve sonrasında Merkel bu duruma tepkili.

“Dolar dışı para birimi” arayışında Erdoğan bu yüzden pek de yalnız değil.

İstanbul'un kaderini 'Yeter Artık!' diyen belirleyecek! / Candaş Tolga Işık / Posta

“İstanbul müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum” Bu sözler Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait...

Son 15 yıldır ülke yönetiminde söz sahibi bir liderin bu samimi özeleştirisine ancak şapka çıkarılır. Kaldı ki İstanbul’a ihanetin 15 yıldan çok daha eski bir mazisi var.


1950’lerden sonra hız kazanan köyden kente göç dalgasının en büyük mağdurudur İstanbul... İstanbul herkesin gözü önünde talan edilirken siyasetçiler 3-5 oy uğruna bu katliama sadece seyirci kalmamış bizzat destek olmuşlardır.

Dünyanın en güzel şehri İstanbul’un kuşbakışı fotoğraflarına bakınca insanın içi acıyor: Hiçbir planlama, mimari ve estetik kaygı gütmeksizin inşaat sektörüne teslim edilen bu şehir bir bina yığınına dönmüş adeta.

Canım tarihi yarımada siluetinin fonunda bile iki ucube gökdelen uzanıyor. Taksim Meydanı betona terk edilmiş, çirkin ötesi griliğiyle bir şantiyeyi andırıyor. 15 Temmuz Şehitleri Köprüsü’nden Anadolu yakasına doğru geçerken tam karşınızda beliren neredeyse bulutlara uzanan betondan dev bir kule (yeni radyo kulesi) görüyorsunuz.

Cumhurbaşkanı haklı ama eksik söylüyor. İstanbul’a ihanet eden sadece ülkeyi ve İstanbul’u 50 yıldır yönetenler değil. Aynı 50 yıldır İstanbul’da bizzat yaşayanlar da bu ihanetin en az siyasetçiler kadar sorumlusudur. Kimse kusura bakmasın, İstanbul’u bu hale getiren bizzat “İstanbullulardan” yani bizlerden başkası değil.

Bugün İstanbul’da beklenen depremde yüzbinlerce binanın tamamen yıkılacağı, sayısı milyonlarla ifade edilen insanın hayatını kaybedeceği, ülkenin bağımsızlığını tehlikeye atacak milyarlarca dolarlık maddi bir yıkımdan bahsediliyor.

Bu şehrin kaderini kimin önce “Yeter artık” diyeceği belirleyecek. Ya insanoğlu yaptığının farkına varıp diyecek ya da doğanın ta kendisi! Doğanın “Yeter artık” demesini beklersek sonumuz felaket.

Tasarruf arıyorsanız metro ihalelerine bakın / Çiğdem Toker / Cumhuriyet

AKP’li yönetenler, tasarruf deyince 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinliklerini anlamış.

Bence önce kamu ihalelerine bakmalılar.

Oralarda tasarruf edecek bir dolu proje ve teklif var.

Mesela 3 Mart 2017 tarihli ihaleler. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Raylı Sistem Daire Başkanlığı şu 5 metro hattını ihale etmişti:

Kirazlı/Halkalı, Ümraniye/ Ataşehir/Göztepe, Çekmeköy/ Sancaktepe/Sultanbeyli, Kaynarca/ Pendik/Tuzla, Başakşehir/Kayaşehir

İBB bu hatlarda, hepimizin vergilerinden oluşan yaklaşık maliyetin yüzlerce milyon TL üzerinde verilen teklifleri kabul etti. (Tutarlar ile şirketlerin adı 18 Ekim tarihli yazıda.)

Misal, “yaklaşık keşif” 2.1 milyar TL mi? Şirket 2.4 milyar TL veriyor, İBB de kabul ediyor.

Peki, nereye gidiyor bu aradaki 300 milyonluk fark?

Fazla tutarın ne kadarı -hadi iyimserlikten ölelim- enflasyondan kaynaklanan maliyet artışı?

Sonuç: Beş hat için bağıtlanan fazla teklif tutarı: 1 milyar 193 milyon.

Yazıyla: BİR MİLYAR YÜZDOKSANÜÇ MİLYON LİRA.

Bunlar İBB’nin metro ihalesi.

3. Havalimanı hattı yetişecek mi?

Bir de Ulaştırma Bakanlığı’nın “verdiği” bir metro hattı var.

Gayrettepe-yeni havalimanı epey bir gecikmeyle, geçen yıl sonu 1 milyar Avro’ya Şenbay-Kolin ortaklığına verilmişti. Verilmişti diyoruz çünkü ortada bir ihale emaresi yok.

Ve dikkat: 1 milyar Avro’luk bu “iş”, dövizin tırmandığı, berberlerin camlarına “TL’ye çevirme makbuzunu getirene bedava tıraş” yazılı kâğıtlar yapıştırdığı günlerde verildi.

Hattı yürüten ikiliden biri olan Kolin, 3. Havalimanı’nı yapan beşli grupta.

Diğeri Bayburt Grup bünyesindeki Şenbay. Şenbay’a bu hattın verilmesinde; gerek piyasa gerekse siyaset arenasında giderek daha çok konuşulmaya başlanan “Başbakan Yıldırım’a yakınlık kriter midir?” sorusu meşrudur. (Şenbay’ın kardeş şirketi Aga Enerji de Rize Havalimanı ihalesini Cengiz İnşaat ile birlikte kazanmıştı.)

1 milyar Avro’luk işi verdiniz de, 3. Havalimanı’nın açılmasına bir yıldan az zaman kaldı.

Nasıl bitecek 33 km’lik bu hat?

Dostunuz Donald’ı arasanıza / Can Ataklı / Korkusuz

O görüntüleri mutlaka görmüşsünüzdür. Amerika desteğindeki PYD militanları IŞİD’den temizlenen Rakka’ya girdiler. Askeri düzen içinde kente giren PYD militanları dev bir Apo posteri taşıyordu. Doğal olarak bu görüntüler hepimizi çok öfkelendirdi. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan da tepkisini çok sert biçimde dile getirdi. “Amerikalılar bunu nasıl izah edecekler?” dedi. Bunun dostluğa sığmadığını söyleyen Erdoğan “Rakka’da terörist başının posterini asmışlar, bunu Amerika nasıl izah edecek? İnanmıyoruz, yanımızda değilsiniz. Yanımızda olsanız bunu yapmazsınız. Dürüst değiller. Ondan sonra kalkıp bizden zaman zaman talepte bulunmasınlar. Bilsinler ki her şeyin bir karşılığı vardır” diye konuştu.


AKP Genel Başkanı tepkisinde haklı mı? Haklı elbette. Peki, bu tepki bir çözüm mü? Hayır, çünkü uluslararası ilişkiler hep bu tür ayar vermelerle, esip gürlemelerle yürümüyor. Erdoğan bu yöntemi bugüne kadar çok denedive denemeye de devam ediyor. Sonuç ise hep aleyhimize gelişiyor.
Bence artık Türk halkının da öğrenmesi gereken şey şu sorunun cevabıdır: Amerika neden gözümüzün içine baka baka düşmanca bir tutum sergiliyor?


Son birkaç ayda Amerika’nın Türkiye’ye yönelik düşmanca tutumuna bir göz atalım. Reza Zarrab’dan sonra Halkbank Genel Müdür Yardımcısını da tutukladılar. Ardından Halkbank eski Genel Müdürü hakkında tutuklama kararı çıkardılar. Yetmedi bir de eski bakan hakkında aynı yöntem uygulandı. Tayyip Erdoğan’ın Amerika gezisi sırasında protesto gösterisi yapanlara saldıran koruma grubundaki 12 kişi hakkında gıyabı tutuklama kararı verildi. PYD’nin terör örgütü olduğunu defalarca söylememize rağmen hiç aldırmadılar 3 bin 500 TIR dolusu silah ve mühimmat gönderdiler. Fetullah Gülen ve diğer cemaatçi müritlerini istememize rağmen bir cevap bile vermiyorlar. En sonunda Türk vatandaşlarına vize verme işlemini durdurdular. Amerika bu kadar hasmane davranışı dünyada başka hiçbir ülkeye karşı yapmıyor. Üstelik Türkiye’de Amerikan Başkanına ilk ismi ile ve “dostum” diye hitap eden bir Cumhurbaşkanı var. Erdoğan “Bunu nasıl izah edecekler” diye soruyor. Bu soruyu kime sorduğunu anlamak mümkün değil çünkü parmağını bize yani Türk milletine sallayarak soruyor bunu. Oysa yapması gereken “Dostum Donald” dediği Trump’ı aramak değil mi? Polisleri için ve eski bir bakanı hakkında tutuklama kararı verildiğinde Trump’ıaramış ve yüz yüze görüşmek istediğini bildirmişti. Bu görüşme gerçekleşti ancak ne konuşulduğunu bilemiyoruz. En azından Türkiye’nin canını sıkanbu konuların görüşülmediğini düşünmemiz doğal çünkü bu konularda hiçbir gelişme olmadığı gibi üstüne bir de vize krizi eklendi.
O halde uzunca bir süredir sıklıkla ve ısrarla söylediğim gibi “Erdoğan içe başka dışa başka mı konuşuyor?” sorusunu tekrarlamak istiyorum. Bütün esip gürlemelere, ayar vermelere rağmen Amerika’nın tutumunda bir değişiklik göremiyorsak demek ki aslında onlarla konuşulanlar çok farklı. Bizler Erdoğan’ın Amerikalılarla özellikle Trump’la bir araya geldiğinde aynı bizlere söylediği tonda konuştuğunu ve masaya yumruğunu vurduğunu varsayıyoruz. Galiba durum gerçekte böyle değil. Yoksa Amerikalı yöneticiler de, devlet adamları da sonuçta etten kemikten yapılma değil mi? Eğer yüzlerine karşı her şey bu kadar açık ve sert biçimde söyleniyor olsa böyle davranamazlar. En azından ilişkilerimiz çok daha fazla bozulur ve Amerikalılar ülkemizi terk edip giderler. Oysa Amerikalılar hiçbir şeyolmamış gibi davranıyorlar. İncirlik’e uçaklar inip kalkıyor, Ankara’da Genelkurmay’daki Amerikalı irtibat subayları yerlerinde duruyor, elçilik ve konsolosluklardaki tek bir görevli hakkında bile istenmeyen kişi ilan etmiş değiliz, PYD’ye silah yardımı devam ediyor. AKP Genel Başkanı dostu Donald’ı mutlaka aramalı, Türk Amerikan ilişkilerinin nasıl gittiği konusunda da Türk halkına doyurucu açıklamalar yapmalıdır artık. Ayar veren sert konuşmalar artık bizi kesmiyor çünkü. Ne olduğunu tam öğrenmek istiyoruz.