Medya Arkası (23.11.2017)

Medya Arkası (23.11.2017)
Köşe yazarlarının gündeminde ABD'de tutuklu bulunan Reza Zarrab davası ve dövizde yaşanan rekor artış vardı. İşte günün öne çıkan yazıları:

OHAL kalkarsa dolar düşer mi? / Mehmet Tezkan / Milliyet

Gün başlıyor.. Haber kanallarında alt yazılar fıldır fıldır..

Dolar yine rekor kırdı..

Euro kendi rekorunu kırdı..

Altın da rekora koştu..

Millet soruyor; ne oluyor ya, batıyor muyuz?

Batmıyoruz ama gemi su alıyor.. Cari açık 42 milyar doları bulmuş.. 2 trilyon dolar kredi vermişsin, mevduatla karşılayamıyorsun..

Yani dışarıdan gelecek paraya muhtaçsın..

Döviz gelmezse.. Gelen de gitmeye kalkarsa işte böyle oluyor..

***

Cari açık niye bu kadar fazla..

Niye olmasın ki.. En basiti; tarım ülkesiydik, tarım ürünlerini ithal eden ülke olduk..

Nohut ithal ediyoruz, kuru soğan, sarımsak, kuru fasulye, kavun, karpuz..

Daha sayayım mı?

Pazartesi akşamı haber kanallarında alt yazı dönüyor..

TMO uluslararası ihaleyle Avrupa menşeli 230 bin ton buğday aldı..

Cari açığı sorma!.

***

Bunu anladık da yatırımcı neden gelmiyor, sıcak para neden kaçıyor?

İklim müsait değil de ondan..

Bakın.. Bir ülke, büyümesi için halkının tasarrufu yetmiyorsa, başka ülke halklarının tasarruflarını kullanır..

Yani borç alır.. Borç vermeleri için iklimin uygun olması lazım..

İklim dedikleri de şu; tam demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel insan haklarının evrensel düzeyde olması..

Şu anda Türkiye bu standartta mı?

Maalesef değil..

Ama FETÖ yüzünden.. Memleketin altını oydu, memleketin bütün kurumlarını delik deşik etti.. Hainliğin faturasını ödüyoruz..

Doğru..

Ama Avrupa’yla, ABD’yle her gün kavga eden siyasetçilerin hiç mi kabahati yok..

***

Klasik laftır; para güvenli liman arar..

Demek ki Türkiye güvenli liman olarak görülmüyor.. Oysa yakın zamana kadar güvenli limandı..

Yeniden güvenli liman olmanın yolunu aramalıyız..

Soru şu; OHAL düzenine son verilirse dolar iner mi? Faizin üzerindeki baskı kalkar mı?

OHAL’le ne ilgisi var?

İlgisi şu..

OHAL’e dayalı bir dizi KHK çıkarıldı.. KHK’lar terörle mücadele için olsa eyvallah ama her konuda çıkarıldı.. Ekonomiye KHK’larla müdahale edildi..

Yatırımcı tedirgin oldu.. Çünkü KHK ile bir gecede bütün düzen değişebilir.. İtiraz edeceğin merci yok..

Hakkını arayacağın mahkeme yok..

***

Bir de şu var.. Olağanüstü rejimin sürdüğü ülkeye yabancı yatırımcı gelir mi?

Bırak yatırımcıyı, paralı turist bile gelmez..

Gelmiyor işte!.

Batı’nın komplosu, üst aklın oyunu gibi sözleri bir kenara bırakalım; bu durumdan nasıl çıkarız ona kafa yoralım..

Sorum ekonomistlere..

OHAL kalkarsa doların ateşi söner mi?

Zarrab operasyonunun ekonomik ve siyasi boyutu / Abdülkadir Selvi / Hürriyet

REZA Zarrab’ın itirafçı olduğuna dair deliller giderek güçleniyor. Zarrab’ın avukatlarının federal savcı ile bir buçuk aydır pazarlık yaptığı yönündeki bilgiler netleşmeye başladı. Zarrab’ın ismi davadan çıkarıldı.

Zarrab operasyonunun her biri diğerinden daha önemli olan iki boyutu var.

1- Ekonomik yönü.

2- Siyasi ayağı.

Ekonomik ayağın Halk Bankası ve Hakan Atilla üzerinden yürüyeceği anlaşılıyor. Hürriyet Washington Temsilcisi Cansu Çamlıbel, “Zarrab davasının ayak sesleri... Kim bu hassas tanık?” başlıklı yazısından çok önemli bir bilgi paylaştı. Zarrab’ın aslında haftalardır savcılık makamıyla işbirliğinde bulunup, bilgi paylaştığı kuşkusuna dikkat çekti. Bunun teknik olarak mümkün olduğunu söyledi. Ardından ekledi, “Hakan Atilla’nın avukatlarından Cathy Fleming, hassas bir hükümet tanığının kimliğinin kendileriyle paylaşıldığını ancak mahkemenin gizlilik kararı nedeniyle bu ismi müvekkiliyle dahi paylaşamadığını söyledi.”

Amerikan sisteminde, “muteber tanık” deniliyor. Hassas ya da muteber tanık, halen Halk Bankası’nda görev yapan ya da eski bir çalışan olabilir. MİT’çi Mehmet Barıner’i kaçıramadılar ama ellerinde başka birisi olduğu anlaşılıyor. Çünkü muteber tanık, sistem içinden birisi olarak tanımlanıyor.

Bir bravo güvenliğe bir bravo Özhaseki’ye / Fatih Altaylı / Habertürk

SES YOKSA UMUT VARDIR

DÖVİZ kurlarında, özellikle dolardaki yükseliş herkesi tedirgin ediyor.

Ben ise şimdilik o kadar karamsar değilim.

Niye mi?

Çünkü şu ana kadar kendini ortaya atıp, “Bu yükseliş geçicidir. Merak etmeyin 1 dolar 1 TL olacak. Ben olsam şimdi elimdeki tüm dolarları satıp TL’ye dönerim” diye konuşan ekonomi gurusundan ses seda çıkmadı.

Eğer böyle bir şey deseydi doların pek yakında 5 TL olacağını anlardım.

Kendisinden ses çıkmadığına göre hâlâ bir umut var demektir.

Dolar / Yılmaz Özdil / Sözcü

Ayakkabı kutusunda…
4.5 milyon dolar vardı.
O günkü kurla 9 milyon lira ediyordu.
*
Bugün?
18 milyon lira ediyor.
*
Ayakkabı kutusu…
4 yılda 9 milyon lira kazandı.
*
Ne mutlu ayakkabı kutusu olana!
*
Hayırsever Rıza bey özel uçağıyla umreye götürdüğü ekonomi bakanımıza 350
bin dolarlık kol saati takmış, ekonomi bakanımız “evet bana kol saati taktı ama,
parasını ben ödedim” demişti, 350 bin dolar o günkü pariteyle 700 bin liraya
tekabül ediyordu.
Hayırsever Rıza bey aynı kol saatini bugün takmaya kalksa, sayın ekonomi
bakanımız 1 milyon 400 bin lira ödemek zorundaydı.
Dolayısıyla, tam zamanında takmıştı yani, ekonomi bakanımızın 700 bin lirası
cebinde kaldı, takan karlı taktıran karlı çıktı.

Bir adım geri atmak / Mete Yarar / Karar

Şu anda ise önümüzde Zarrab davası, NATO ile yaşanan sorunlar ve PYD oldu bittisi vardır. Peki, Türkiye bu üç ana konuda neler yaparsa bu sorunları çözebilir?

***

Öncelikle PYD sorununun bir kısmını çözmek istiyorsak yakın bölge emniyeti artıracak hamleler hayata geçirilmelidir. Bu iki hamle, Afrin ve Mümbiç’ten PYD’nin kalıcı olarak çıkartılmasıdır. Her geçen süre çözümü olumsuz noktaya doğru götürme potansiyelini içinde barındırmaktadır.

NATO ile yaşanan sorunlarda yapılacak en önemli hamle içinde kalarak pasif role bürünmektir. Afganistan’dan Türk askerlerinin geri çekilmesi birinci hamledir. İkinci hamle ise alternatif bölgesel paktların hayata geçirilmesini sağlamaktır. İngiltere ve Ortadoğu ülkelerinin içinde yer alacağı bu hamleler manevra alanı kazandıracaktır.

Zarrab davasında başından beri aynı şeyi savunuyorum. Bu dava Türkiye için yok hükmündedir ve daha önceki yaşanan olaylarla ilgili bir benzerlik içinde de barındırmamaktadır. Hukuki süreç takip etmek siyasi bir dava için ne anlam ifade edecektir. Siyasi bedel ödetmek isteyenlere en doğru cevap milletin kendisinden gelmelidir. Bundan daha büyük bir geri itme hareketi olamaz.

Türkiye işin psikolojik tarafını muhakkak doğru anlatmalıdır. Ekonomik manevralar öncelikle psikolojik harekatlarla icra edilir. Piyasalar duyumu satın alır ve beklemede kalır. Olacakların onlar için çok da önemi yoktur.

Memleket olarak elimizi kolumuzu rahat hareket ettirecek bir manevra alanına ihtiyacımız var. Bunu ilk kural yaparak harekete geçirmeliyiz. Rakibinizi ileri ittirerek.

İsteseniz de istemeseniz de  / Can Ataklı / Korkusuz

BUNU YAZMAK GEREK

Tek adam rejimine gittiğimizi hatta bunun şimdiden uygulandığını söyleyenlere çok kızıyor AKP ve yandaşları. “Ne alakası var” diyorlar. “Diktatör arıyorsanız kendinize bakın, CHP’nin tarihine bakın” diye güya Atatürk’e gönderme yapmaya çalışıyorlar. Oysa sözler değil eylemlerönemlidir. Hele söz konusu olan demokrasi, hukuk, insan hakları gibi en değerli kavramlarımızsa bu daha da önem kazanıyor. Tek adamlık sözüne kızıyorlar ama Erdoğan’ın söylemleri bunu tekzip ediyor çoğu kez. Geriye doğru gidince pek çok örneğini hatırlar ve bulabiliriz, ama üç tanesini sunmak istiyorum size. Çok değil ekim ayı içinde Erdoğan müftülere nikâhkıyma yetkisi veren yasayı savunurken “isteseniz de istemeseniz de”vurgusunu yaptı. Müftülerin nikâh kıyması ile ilgili yasa Meclis’ten geçecekti, başka yolu yoktu. Dedi ki Erdoğan; “Bizim vatandaşlarımızın kahir ekseriyeti, resmi nikah kıydığı zaman onunla yetinmiyor, hocaya gidiyor, kayıt dışı bir nikah da orada kıyıyor. Bu gerçekleri göz önüne almak lazım. ‘Laikliğe aykırı’ diyor. Batıda kilise bu işi yapıyor. Onları da örnek gösterirken bunu kendime zul addediyorum. İsteseniz de istemeseniz de bu Meclis’ten geçecek.” Eleştiriler, karşı görüşler ve öneriler hiç önemli değil. “İsteseniz de istemeseniz de” demokrasisi geçerli çünkü.

Erdoğan kısa bir süre önce de İHA ve SİHA’larla ilgili konuştu. Yine dedi ki “2000’li yıllara geldiğimizde bulunduğumuz yer ile olmamız gereken yer arasındaki makas çok açılmıştı. 15 yılda AK Parti olarak bu farkı nispeten kapattık. Türkiye’yi kişi başı gelirde 11 bin dolar seviyesine getirdik. Türkiye kendi uçağını, SİHA’sını, İHA’sını yapıyor. Yapacağız, isteseniz de istemeseniz de yapacağız. Yaptık ve yapıyoruz.” Kimse “yapma” demiyor ki. Ama olsun “isteseniz de istemeseniz de” kuralı geçerli. 

KP genel başkanı en son nükleer enerji konusuna girdi yine. O konuda da biliyorsunuz oturup konuşma, fikir alma, tartışma falan yok. “İsteseniz de istemeseniz de” yöntemi burada da kullanılıyor. “Şimdi nükleere giriyoruz. Nükleer de birilerini rahatsız ediyor. Rahatsız olsanız da olmasanız da biz nükleer enerjiyi de yapacağız” diyor Erdoğan. Böyle işte. İşinize gelirse. İsteseniz de istemezseniz de benim dediğim olacak. O kadar