Medya Arkası (24.10.2017)

Medya Arkası (24.10.2017)
Köşe yazarlarının gündeminde istifa eden AKP'li belediye başkanları vardı. İşte günün öne çıkan yazıları:

Siyaset elimizi kolumuzu kapmış / Mehmet Tezkan / Milliyet

Altın fiyatı bu hafta düşecek!.

Nerden mi biliyorum?

Tarım ve Hayvancılık Bakanı açıkladı..

Gözünüzden kaçtı herhalde.. Bakan Van’daydı.. Et fiyatlarının yüksekliğinden şikâyet edilince..

‘Eti 50 liradan değil, yüzde 40 daha düşük fiyata yiyeceksiniz, yeter ki altın fiyatları da yüzde 40 düşsün’ dedi..

Altın inerse, et de inecekmiş; kural buymuş!.

Hayvancılık Bakanı memleketine gitti.. Gündem yine etti.. Bu hafta içinde et fiyatlarının aşağıya ineceğinin müjdesini verdi..

Bir hafta içinde nasıl olacak?

Demek ki Bakan’ın bir bildiği var..

Demek ki altın fiyatı bir hafta içinde yüzde 40 düşecek..

Düşmeli ki et ucuzlasın..

Altınları satıp bekliyoruz..

 

Böyle ‘Sultan’a böyle ‘Kapıkulu’ / Fatih Altaylı / Habertürk

BİR hanım kızımız var.

Medya meraklısı.

Padişahlardan birinin torununun torununun torununun torununun torunu imiş.

Tavşanın suyunun suyu misali.

Memlekette bu tip padişah torununun torununun torununun torunu pek çok isim var, Allah tamamını nazarlardan esirgesin.

Her biri başka âlem.

Bunların pek çoğu padişahlık döneminin, en azından Osmanlı döneminin kapandığına dua etmeli, Allah muhafaza bugün aklı başında bir Osmanlı padişahı olsa başta bunların çoğunu falakaya yatırır, bir kısmını da Yedikule’de boğdururdu, “Bizi rezil ediyorlar”diyerek. 

Hanım kızımız da bunlardan biri.

Şahane bir iletişim dâhisi.

Medyada görünmenin bir yolunu hep buluyor.

Türkiye’de başörtülü, Fransız Rivierası’nda bikinili geziyor.

Orada “ilerici”, burada “muhafazakârlığın” bayraktarı.

Dedesinin, dedesinin dedesinin dedesinin dedesi adına ahkâm kesiyor ortalık yerde.

Aile sancağı kendisine intikal edecek kadar önemli olsa, o sancakla dolaşacak sokakta.

Neyse efendim bu hanım kızımız, son olarak İstanbul Bienali kapsamında yapılan bir serginin mekânına takmış kafayı ve burayı hedef göstermiş.

İşaretinden feyiz alan bir başka grup, hemen harekete geçip sergiyi basmış.

Peki kim bu “Çakma Sultan” emriyle sergi basan “ecdat torunları”?

Kimliklerini yazsam tanımazsınız elbet.

Ama “Ayinesi iştir kişinin” diyerek, ben bu “Sultan emriyle sergi basanların” sabıka dosyalarını özetleyeyim. 

- Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik.

- Halkı aşağılama.

- Ruhsatsız silah bulundurma.

- Gösteri Kanunu’na muhalefet.

- Tehdit.

- Darp.

- Tecavüz.

- Kasten yaralama.

- Hayvan Hakları Kanunu’na muhalefet.

İşte kendini “Sultan” ilan ederek emir verenin “Kapıkulu” askerleri bunlar.

Yani böyle başa böyle tarak.

Benim tek anlamadığım, adli sicildeki son madde.

Bunlar kendi haklarına da mı muhalifler!

Süper devletiz ama hayalimiz Amerikan / Can Ataklı / Korkusuz

Artık işin tadının kaçtığını düşünüyorum. AKP Genel Başkanı kendisini sürekli alkışlayanlar olunca “popülizmin” çıtasını çok yükseltti. Artık her gün değil neredeyse her saat başı dünya ülkelerine ayar veriyor, esiyor, gürlüyor, had bildiriyor.
Erdoğan’a göre dünyada bize kafa tutacak ülke yok. Kimse bize direnemez. Herkes bize düşman ama birimiz hepsine yeter.
Bu tür efelenmeler bazı dönemlerde halka moral olarak yansıdığı için mazur görülebilir. Ancak dediğim gibi işin tadı kaçıyor. Çünkü sadece “moral vermekle” sınırlı olması gereken bu tür çıkışlara halkın bir bölümü gerçekteninanıyor. Gerçekten tüm dünyayı dize getireceğimizi, herkesin bizdenkorktuğunu, dizlerinin titrediğini falan zannedenlerin sayısı azımsanmayacak ölçüde çok. Ayrıca savaş uçağı yaptığımızı, uydulardanistediğimiz noktayı vurabildiğimizi, yakında yapacağımız uçak gemisiyleçok uzaklardaki ülkeleri fethedeceğimizi, görünmeyen bomba icat ettiğimizi düşünenlerin de çok olduğunu gözlemliyorum.
Bunlar toplum sağlığı için hiç iyi alametler değil. Çünkü bunlardan herhangi birinde yaşanacak hayal kırıklığının çok derin travmalara yol açacağı bilimsel bir gerçektir.
Erdoğan ise bunlara hiç aldırmıyor ve “çok istifadeli olduğunu gördüğü” bu tür popülizmi sonuna kadar kullanıyor. Böyle yapıyor ama bana göre özensiz ve dikkatsiz olduğu çok farklı manalara çekilebilecek sözler de söylüyor. İşte bunlara bir örnek. Erdoğan hafta sonunda gençlere yönelik konuşurken aynen şunları söyledi; “Bu vatan topraklarımızı kimsenin bölmeye gücü yetmez ve yetmeyecektir. Bölmeye çalışanların üzerine hep beraber bizler de Gabar’da, Tendürek’te, Cudi’de, Bestler-Dereler’de, Kandil’de F-16 olur oraya doğru gideriz. Nerede nasıl bir çalkalanma var, nerede bize yönelik bir taciz varsa bir gece ansızın vurabiliriz. Acaba birileri izin verir mi? Artık yok geçti o işler. Bizimle stratejik ortak olanlar bizimle beraber hukukumuza saygı duydukları sürece biz de onlara saygı duyarız. Aksi takdirde kusura bakmasınlar.”
Tabii ki kimse kusura bakamaz da, dünyaya ayar verirken hayalimizinAmerika’yı aşamıyor olmasına ne diyeceğiz? Erdoğan gençlere “herkesin tepesine binme” hayalini anlatırken bunu F-16’la süslüyor. Neden acaba? Aklına başka bir şey mi gelmiyor yoksa Amerikan rüyası bizim de mi hayalimiz?
F-16’lar çok güçlü Amerikan savaş uçakları elbette. Bunlara sahip olarak düşmanları çok hızlı biçimde etkisiz hale getirebiliriz. Tamam da ya Amerika silah kontrol sistemlerinin kodları vermezse ne olacak? Uçağımız havada ve düşmanla savaşırken bir anda bütün elektronik sistemi bozulursa, kör hale gelirse yine “bir gece ansızın” vurabilecek miyiz? Diyorum ya, çıtayı yükseltmek güzel ama bunu Amerikan hayaliyle yapmasak bari.

Gökçek topu kime attı? / Saygı Öztürk / Sözcü

SÖYLENTİSİ DE ÇOK OLUR

Melih Gökçek'in öyle ya da böyle zamanı dolmadan başkanlığı bırakacağı ya da bıraktırılacağına inanılıyor. O yüzden, Gökçek ailesiyle ilgili de değişik yerlere ihbarlar yapılıyor. Fetullah bağlantılı şirketlere verilen arsalar, sağlanan rantlar anlatılıyor. Söylentiler o kadar yaygın ki, sanırsınız tüm Ankara Melih Gökçek'in. Nerede kaç evi bulunduğundan otellerine kadar bir şeyler söyleniyor. Deniliyor ama bunların hiçbirinin kanıtı yok. Dün bir meslek büyüğümüz, Osman Gökçek'in, babası için Dikmen Vadisi'nde “Kartal Yuvası” hazırladığını belirtti ve şunları aktardı: “Dikmen Vadisi Projesi birinci etap başlangıcındaki ‘ikiz kule'leri birbirini bağlayan blokların köprü bağlantısında iki yıldır süren inşaat ve yenileme çalışmaları nihayet sona erdi. Bundan 3 yıl önce ‘Türkiye Gençlik Kulübü Federasyonu' pankartları asılan ve gençler için kurslar düzenlenen ikiz kulelerin altındaki üç katlı mekanda, iki yıl önce inşaat çalışmaları başladı. Kuleleri bağlayan 200 metreye yakın köprü alanında yeni mekanlar yaratıldı. Isıtıcı donanımları inşaa edildi. Bu arada aynı alana 6 adet asansör yapıldı. İnşaat boyunca belediyenin araçlarından zaman zaman yararlanıldığı gözlendi. En son olarak ise inşaatı tamamlanan ‘Kartal Yuvası'nı çağrıştıran bu mekana ulaşmak için yollar asfaltlandı. Belediye şirketi Metropol İnşaat A.Ş. önünden geçen yol bağlantısında ise park içindeki bazı ağaçların izinsiz kesildiği gözlendi. Belediyeye bağlı Metropol İmar A.Ş.'nin sorumluluğundaki bu alanda Gökçek'in oğlu Osman Gökçek'in yaptırdığı bu yeni alan için milyonlarca lira harcandı. Harcanan paraların kime ait olduğu bilemiyorum.”

VAZİYET ALIYORLAR

Gökçek'e bu iddiaları sorup doğrulatmak mümkün olmuyor. Kısa süre öncesine kadar herkese cevap yetiştirmeye çalışan Gökçek, uzun aradan sonra dün gece attığı tweetle cumartesi günü istifa edeceğini duyurdu. Düne kadar etrafında pervane olanlar da, gidişata göre vaziyet almaya başladı. Hele bir başkanlıktan istifa etsin ya da alınsın siz ondan sonra görün gümbürtüyü. Gökçek'le ilgili haklı-haksız şikayet yağacaktır. Düşene bir tekme atmak da Türk insanının genel karakteridir. İşte, bunu yaparken asla kimseye haksızlık yapılmamalı, iftira edilmemeli. Çünkü, bu ülke Ergenekon, Balyoz, Oda TV, İzmir-İstanbul casusluk gibi onlarca iftira, yalan, sahte belgelerle açılmış davalara sahne oldu. Türkiye, artık bunları kaldıramıyor. Herkes için hak, hukuk, adalet gerekiyor.

Özeleştiri / Yılmaz Özdil / Sözcü

Asrın liderimiz Barzani'yle alakalı özeleştiri yaptı, “son ana kadar referandum gibi bir yanlışa düşeceğine ihtimal vermiyorduk, yanıldık.” * Diyanette özeleştiri yapıldı. Mehmet Görmez kapının önüne kondu. Hükümette özeleştiri yapıldı. Bülent Arınç kovuldu. Davutoğlu sepetlendi. Belediyelerde özeleştiri yapıldı.

Kadir Topbaş atıldı. Gökçek defedildi. Bursa'daki uçtu. * Ve, en son… Asrın liderimiz İstanbul'la alakalı özeleştiri yaptı, “ucube inşaatlar yaptık, bizler İstanbul'un güzelliğine çok yanlışlar yaptık, biz bu şehrin kıymetini bilemedik, biz bu şehre ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum.” Korkarım yakında hepimizle alakalı özeleştiri yapacaklar, “memleketin komple içine sıçıldı, kusura bakmayın!” 

İstanbul’a yeni düşman ve tehdit: Kanal İstanbul / Orhan Bursalı / Cumhuriyet

Cumhurbaşkanı İstanbul’u mahvettik derken, gerçi bir gerçeği dile getiriyordu ama sözlerinin içeriği açık değil ve şimdi ne yapılması gerektiği konusunda da suskundu. 
İstanbul’u mahvettik dedikten sonra Kanal İstanbul Projesi’ne hâlâ devam edileceği açıklamasına ne diyeceğiz? Kanal İstanbul’un kent üzerindeki, kuzey ve kuzeybatı yönünde baskıyı son derece artıracağı, yeni ve daha büyük nüfus yoğunlukları yaratacağı açık değil mi? Uzman olmaya gerek yok, kime sorsanız size evet der. Zaten projeye bakarsanız, büyük yerleşimlerle birlikte finans kaynakları da yaratmaya yöneldiğini görürsünüz. 
Kanal İstanbul, kentin tabutuna çakılacak son çivi olur. 
Kent yerleşim uzmanları, İstanbullular, tarafsızların da katılacağı, siyasetten arınmış salt İstanbul’un üzerindeki ölüm bulutlarını tartışacağı bilimsel bir toplantı düşünmez mi?
Biz Anadolu’ya yeniden yerleşmeliyiz gerçeğini burada sık dile getirirken, İstanbul’un boş alanlarını da betonlaştırmalıyız, kuzeyden batıdan iyice sarıp boğup tam öldürmeliyiz politikasından başka bir ruh ve seçeneği olmayan bir iktidar var karşımızda!

Bastır parayı al yaşama hakkını!.. / Ümit Zileli / Korkusuz

“ÜMMETİN BİR TEK DEVLETİ OLACAK!” 

Saray'ın fetvacısı olarak biliniyor… Adı Hayrettin Karaman… Daha önce bu köşeye de konu oldu; Yeni Şafak'taki köşesinde övdüğü kurumların yönetim kurullarına çöreklendiği ortaya çıkmış, biz de anlatmıştık. İşte bu muhterem yine aynı köşede bir gün neler olacağını şöyle anlattı: -Şartlar müsait olduğunda ümmetin bir tek devleti olacak ve bütün Müslümanlar da bu devletin teb'ası olacaklardır!.. Türkçeye çevirecek olursak; birbirinin boğazına sarılmış, kuyusunu kazan, toplamı dünya sıralamasının son sıralarına istiflenmiş, krallarla, şeyhlerle yönetilen İslam devletleri, şartlar oluşunca Türkiye'nin önderliğinde ümmet devleti kuracaklar. Bir buçuk milyarlık İslam ümmeti de bu devletin teb'ası (kulu) olacak!.. Gerçekten müthiş bir öngörü tabii!.. Üstelik devamı da var; Karaman muhteremi anlatıyor: -Bu İslam devleti yalnızca Müslümanların devleti değildir, gayr-i Müslimler de kabul ettikleri takdirde basit bir vergi ödeyerek, statülerini koruyarak bu ülkenin vatandaşı olabilecek!.. İşte bu kadar kolay!.. Karaman, Müslüman olmayanlara bahşettiği “vergi” karşılığı vatandaşlık için müthiş bir jest de yapıyor: -Temel insan haklarına da sahip bulunurlar!.. Yaa, bastıracaksın parayı, alacaksın vatandaşlık hakkını, üstüne temel insan haklarından da yararlanacaksın… Kısacası çift katlı ekmek kadayıfı hem de kaymaklı!.. Ehh, temel insan haklarıyla da yetinecek, daha fazla isteyip başa bela da olmayacaksın arkadaş!.. -Saray'ın fetvacısının düşlediği “Tek Şeriat Devleti” fantezisi bu!..