Medya Arkası (24.11.2017)

Medya Arkası (24.11.2017)
Köşe yazarlarının gündeminde ABD'de tutuklu bulunan Reza Zarrab davası ve Rusya, Türkiye ve İran arasında Soçi'de gerçekleşen Suriye meselesi vardı. İşte günün öne çıkan yazıları:

Faiz insin mi çıksın mı bilemedik! / Mehmet Tezkan / Milliyet

Erken seçim olmaz

İyi Parti il ve ilçe teşkilatlarını tamamlamadan 10 Aralık’ta kurultaya gitme kararı almış..

Gerekçe, erken seçim olasılığıymış..

15 Temmuz 2018’de erken seçim olacağını tahmin ediyorlarmış.. Bu sebeple, hızlı hareket etme kararı almışlar..

***

Bence erken seçim meçim olmaz..

Niye derseniz; dolar dört lira olmuş.. Euro beş liraya koşuyor.. Ekonomi bıçak sırtında gidiyor..

Zam yağmuru değil, zam sağanağı bekleniyor..

Bu durumda hangi iktidar sandığa gider..

Sanık Rıza / Yılmaz Özdil / Sözcü

Başbakanımız Binali bey konuştu, “Rıza Sarraf sanık olarak açılan davada tanık yapıldı, adalet bunun neresinde, bu yapılan insan hakları ihlalidir” dedi.

İyi ama… * Ergenekon davasında… PKK tanık yapılmadı mı? Sanık tanık yapılınca, TSK sanık olmamış mıydı?

Danıştay saldırısı davasında müebbete çarptırılan sanık, Ergenekon davasında hem tanık, hem gizli tanık yapılmadı mı?

Deniz Feneri davasında… Sanıklar tanık yapılmadı mı? Sanıklar tanık yapılınca, savcılar sanık yapılmamış mıydı?

Sanıklar tanık yapılınca, sanık yapılan savcı… “Zekat hırsızlarını koruma altına alan bir güç var, ben bu güce ‘hırsızların imparatoru' diyorum, hem altında yeralan figüranları koruyor, hem de kendisine ulaşılmasını engelliyor, Anayasa'ya göre hukuki zeminde çalışması gereken tüm kurumları kontrol altında tutuyor, soruşturma savcılarını görevden aldırıyor, delilleri yok ediyor, zekat hırsızlarını da kamuoyuna masum maskesiyle pompalıyor, her şey apaçık ortada, hani halk arasında tabir vardır, arife tarif gerekmez, damda gezer miyav der” dememiş miydi?

Hrant Dink davasında… Hrant'ı öldüren tetikçi sanık, tanık yapılmadı mı?

Ali İsmail Korkmaz davasında… Sanık polis, tanık yapılmadı mı?

Fetocular tanık… Sözcü sanık yapılmadı mı? * Şimdi ne diyor nalıncı keseri Binali bey… “Sanığın tanık yapılması insan hakları ihlalidir” diyor!

Hukuku guguk yapmayın diye yalvarırken, bumerang gibi size geri döner diye uyarırken bunu anlatmaya çalışıyorduk maalesef.

Kendinizi mahvettiniz, doğrusu hiç umurumuzda değil de… Yazık ettiniz Türkiye'ye

3 ayaklı operasyon / Serdar Turgut / Habertürk 

AMERİKA’YA KIZMAK

Amerika’nın neden böyle davrandığını ve neyi amaçladığını, “Türkiye’ye neden operasyon yapılıyor?” başlıklı yazımda detaylı yazmıştım. “Amerika neden bize bu kadar karşı?” deyip kızmak yerine, onu anlayıp sakince karşı stratejiler geliştirmeliyiz. Amerika’ya kızıp öfkelenmek kolay bir iş ama unutmayalım öfkeyle kalkan zararla oturur. Öfkemizi bize zarar vermeye başlamadan kontrol altına alıp bu koşullarda neler yapılabileceğini ortaya çıkarmak gerekiyor.

Uluslararası ilişkilerde hiçbir devlet, diğerine iyilikle ve güzel duygularla hareket etme zorunluluğunda değil. Ayrıca unutmayalım, uluslararası hukuk denilen şey binlerce sayfa metin olsa da sonunda dönemin güçlüsünün dünyaya empoze etmeye çalıştığı şeydir. Bu hep böyle oldu, bundan sona da böyle olacak.

Sakinlikten çıkarak Amerika düşmanlığı yapmak bize, ulusal güvenliğimize zarar verir. Yapılan her şeye rağmen makul bir uzlaşma kapısını mutlaka açık tutmalıyız. 

Ordu ortak değerimizdir / Candaş Tolga Işık / Posta

Hiç şüphe yok ki, Türk Ordusu bu milletin ortak değeridir.

Özellikle 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin ardından en çok dikkat edilmesi gereken nokta buydu: Toplumunun ortak değeri, bu milletin tarihi geçmişten gelen en köklü kurumlarından biri olan ordumuzun yıpratılmamasıydı.

Bu yüzden Erdoğan’ın Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde yaptığı bu konuşma ayrı bir önem ve değer taşıyor.

Bu kutsal kurumun içine sızarak Türkiye’nin yarınlarına kast eden darbecileri, hainleri, teröristleri temizlemek milli bir vazifeydi. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun.

Dünyanın özellikle de etrafımızdaki ülkelerin karma karışık olduğu şu dönemde ordumuzun arkasında milletçe kenetlenmek zorundayız.

Şunu unutmayalım, Türk Ordusu Türk milletinin ta kendisidir.

‘Unutulan askeri öğrenciler’ / Çiğdem Toker / Cumhuriyet

“Her kapı açıldığında, çıkacağız umuduyla yaşamaktan yorulduk.” 
Okumaya niyetlendiğiniz satırlar; bir kamu ihalesi, garantili altyapı projesi, usulsüz dağıtılan vergilerimize dair değil. 
Cezaevlerinden gelmiş; neredeyse hiçbiri kayıtsız kalınamayacak sorunların ağırlığıyla dolu mektuplardan birine ayrılıyor bugün bu köşe. 
Dışarıda yaşıyor olmanın kaçınılmaz pratiğiyle, WhatsApp, e-mail, SMS mesajı gibi, tuşlardan cam ekranlara değil; el yazısıyla kâğıtlara yazılan dertlerin çoğu, ülkenin dertleri çünkü.

***

İlyas Kurt, 15 Temmuz 2016 tarihinde askeri öğrenciydi. Kara Harp Okulu’nda temel askerlik eğitimine başlayalı sadece beş ay olmuştu. 
FETÖ’nün planladığı kanlı darbe girişiminin yaşandığı gün, dersleri bitirdikten sonra arkadaşlarıyla çarşı iznine çıktı. 
21.30’da döndüler. İçtima alındı, yat emriyle koğuşlarına çıktılar. Sonra uyandırıldılar. Okulun güvenliği kalmadığı gerekçesiyle “Güvenli bölgeye sevkediliyorsunuz” denilerek Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı’na götürüldüler.

***

Sincan T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’nün “Görüldü” damgasını taşıyan mektup şöyle sürüyor: 
“Karışıklığın farkına ilk vardığımız anda, polisle irtibata geçip kendiimkânlarımızla, darbeci hainlerin defalarca üzerimize silah doğrultmasınarağmen canımız pahasına orayı terk ettik. Yine polisin yönlendirmesiyle Polis Akademisi’ne gittik. Orada bize olaylara karışmadığımız, darbecilerin emrine uymadığımız için sorun yaşamayacağımız, hakkımızda işlem yapılmayacağı, ifadelerimizin alınıp okulumuza gönderileceğimiz söylendi. Ancak 150 kişi, mahkemeye çıkarılıp tutuklandık.” 
İlyas Kurt 16 aydır tutuklu. Sadece o değil. Kara Harp Okulu’ndaki 156 öğrenciyle birlikte. Mektubunda bir de liste var. Kendileriyle benzer durumları yaşayan -yani olaylara karışmamış, silah kullanmamış- ve tahliye edilen askeri gruplara dair: 
• İzmir Kara Harp Okulu’ndaki askeri öğrenciler, Isparta Eğirdir Komando Tugayı’nda dışarıya çıkarılan askeri öğrenciler, kısa bir soruşturmanın ardından serbest bırakıldı. Biz tutukluyuz. 
• Ankara’ya paraşüt eğitimi için getirilen 142 Hava Harp Okulu öğrencisi, bizim gibi darbeci hain komutanlar tarafından kandırılarak Etimesgut’a gönderildi. Onlar 2017 Nisan ayında tahliye oldular. Biz tutukluyuz. 
• O gece Genelkurmay Başkanlığı’na gelen 28. Mekanize Tugayı’nın uzman çavuşları tahliye oldu. 
Biz tutukluyuz. 
Peşinen “hain” damgası yiyip “anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs” ile suçlanmaları nedeniyle, her gün ağlayarak kâbuslarla uyandıklarını yazıyor genç okurum. 
Gelecek düşlerini kaybetmeleri bir yana; bir arkadaşlarının kanser olduğunu, iki arkadaşlarının cezaevinde anne ve babasını yitirdiği halde cenazelerine katılamadığını anlatıyor. Ailelerinin artık görüşlere gelemez olduğunu, maddi olanaksızlıklar nedeniyle pek çoğunun avukatı bile olmadığını da. 
Bir, tek bir tane soru var mektupta: “Başımızdaki komutanlar darbeciyse, bizler ne yapabiliriz?” 
Düşleri kararmış bu gençler, cezaevinde unutulmak istemiyor.

Çaktırarak / Akif Beki /  Karar 

Gösteri dünyasına kötü haber Suudi Dışişleri’nden geldi, Kabe’de video ve fotoğraf çekimi artık yasak.

Mekke’deki Mescid-i Haram’la sınırlı değil, Medine’deki Mescid-i Nebevi’yi de kapsıyor.

İbadet mekanlarının avluları da buna dahil ki, meraklı hayranlar için kapı önünde bir selfie pozu bile verilemeyecek.

Gerekçe; cemaatin rahatsız edilmemesi, maneviyatının bozulmaması ve ibadetlerin huşu içinde daha sağlıklı yapılabilmesi için kutsal mekanlardaki uhrevi havanın korunması.

Kısaca, ‘sadece Allah’a kulluk’ samimiyetinin yani ihlasın muhafazası için deyin.

İstismarın, dini dünyevi yararlara alet etmenin önüne geçmeyi de sağlayacak bir tedbir.

Bir nevi riya ya da gösteriş yasağı aynı zamanda ki...Hac ve umre ibadetlerinin şovu yapılamayacak bundan böyle.

İstanbul’da uçağa binmeden çekilmiş birkaç kare ihramlı artistlikle yetinilecek en fazla.

Özel albümü için hatıra biriktirenleri ayrı tutuyor ve temiz, riyasız niyetlerini tenzih ediyorum.

Ama işi tüccarlığa dökenler öyle abarttı ki tadı kaçmıştı, önü alınmazsa tamamen çığırından çıkacaktı.

‘Şöhretler umrede’ belgeselleri, Deniz Seki’yle final yapmış olacak bu durumda.

Yasaktan önceki son ‘kutsal topraklara davulla zurnayla yolculuk’ belgeseli olarak tarihteki yerini şimdiden aldı.

Zarrab olayında son gelişme / Saygı Öztürk / Sözcü

Kamuoyunun “17 Aralık” olarak bildiği rüşvet, yolsuzluk, karapara suçlamalarının yer aldığı, üç bakanın, çocuklarının içinde bulunduğu soruşturma dosyasının numarası 2012/120663'tür. Bu dosyada 53 sanık bulunuyordu. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Celal Kara'dan dosya alındıktan sonra 16 Ekim 2014 tarihinde 2014/69582 sayıyla, şüpheliler hakkında “kovuşturmaya yer olmadığı”na ilişkin karar verildi. Böylece dosya, Türkiye'de kapanmış oldu. Dosyanın bir numaralı şüphelisi Reza Zarrab, 25. şüphelisi de Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'ydı. İkisi de ABD'de tutuklandı. O dosyada ismi bulunan diğer 51 kişiden kim ABD'ye giderse, bilesiniz ki tutuklanır. Hatırlatalım, 17 Aralık soruşturmasını yaklaşık 2 yıl yürüten dönemin İstanbul Mali Şube Müdürlüğü'nün yetkilileri “usulsüz işlem” yaptıkları ve FETÖ bağlantıları gerekçesiyle meslekten çıkarıldı, hemen hepsi cezaevinde… Soruşturmayı başlatan savcı meslekten çıkarıldı, hakkında yurtdışına çıkış yasağı bulunmazken sınır kapısından pasaportla geçti. Bir daha da kendisinden haber alınamadı.

RIZA'NIN İTİRAFÇILIĞI

Bakanlara, çocuklarına, banka genel müdürüne rüşvet suçlamasından hakkında takipsizlik kararı verilen, İran'da adı Reza Zarrab, Türk vatandaşlığından sonra Rıza Sarraf olan kişi gerçekten “itirafçı” oldu mu? Açıkçası, bu konu net değil. Çünkü Sarraf'ın, avukatıyla görüşmesine izin verilmediği için onlar da gerçek durumu bilmiyor. Şu ana kadar Sarraf'ın “itirafçılığı” tahminden öte değil ama beklenen bir durum. Yasaya göre, kişinin “itirafçı” olabilmesi için savcının suçlamaları için “Evet, ben bu suçları işledim” demesi ve tutanağı imzalaması gerekiyor. Bu yapılınca ancak kişi sanıklıktan tanıklığa geçebiliyor. Rıza'nın itirafçı olması için neden çok. Önce şunu hatırlatalım: ABD' de, Rıza Sarraf hakkında istenen hapis cezasının alt sınırı 125 yıl. Böyle bir cezaya çarptırılacağını bilen Sarraf'ın artık ne yapabileceğini siz tahmin edin.