Medya gırgırları

"Meslek büyükleri" deriz ya ben de o sınıfa katıldım. Geçenlerde Nazif Okumuş kardeşimle konuşurken gerçeği kafama çaktı. İlginç olan aktardıkları bir cenaze namazı sohbetiydi. Yazılarımdan söz edenler ise Erkan Yiğit ve Bekir Aydın gibi birlikte çalıştığım arkadaşlarımdı. Nazif bir ilavede daha bulundu; "Hepsi seni okuyor". İşin güzel tarafı geçmişteki gırgırlardan söz edilmesiydi. Cağaloğlu'nda Vezir Han'da başlayan Tercüman yıllarımın tadı hâlâ damağımda. İşle muzurlukların birbirine geçtiği başka medya grubu olduğunu sanmıyorum. Her şakanın organizasyonunda mutlaka vardım. Çoğu fikir de benden çıkardı. Türk spor basınının efsane ismi İslam Çupi'ye yaptıklarımı toplasam mizah romanı olur. Ömrüm yeterse bunları sizlerle paylaşmayı arzuluyorum.

Tezgahlarım hiç bitmezdi. En yoğun çalışma ortamında bile tatlı üçkağıtlar ayarlardım. Bunun tescili olarak küçük bir anıyla başlayacağım. Tam iftar saatinde asansörde kaldım. Tesadüfe bakın ki Celal Bayar'la birlikte. Kapalı yer fobim var çıtım çıkmıyor. Asırlık çınar suratımdan vaziyeti anladı. Başladı bana moral vermeye. Jeneratör devreye girdi ve kurtulduk. Hazırlanan iftar sofrasına ortasından katıldık. Rahmetli bir yandan yiyor bir yandan beni övüyor. Sonra sebebini açıkladı. Yıllar önce bir sabah onunla evinin bahçesinde tanıştığımızı söyledi. Bana portakal suyu ve pasta ikram ettiğini anlattı. Cin gibi. Atatürk'ün 70 sene önce taktığı kravatın rengini bile hatırlıyordu. Bu olayın detayı biraz farklıydı. Arkadaşlarla Şaşkınbakkal'da bir dostumuzu ziyarete gitmiştik. Liseden çocuklarla yürümeyi tercih etmemiz sonucu Bayar'ı gazete okurken yakalamıştım. Sonra allem edip kallem edip evine girdim. Bana portakal suyu ile Erenköy Divan'ın pastasını ikram etti. Kader bu uzun aradan sonra bizi bir araya getirmişti.

Taha Akyol Tercüman'a Genel Yayın Müdürü oldu. Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum. "Celal Bayar'a gidiyorum" dedi. Ardından ekledi; "Bir çiçek aldırayım". Ben de Akyol'a "Çiçeği boş ver kremalı pasta götür" uyarısında bulundum. Şaşkınlıkla baktı. Boş konuşmadığımı bilir. Esprimde dahi gerçeklik payı olduğunu anlar. "Peki o zaman", deyip sekreteri Nuray'a "hem çiçek hem pasta" siparişi verdi. Görüşmesi bitip döndüğünde ilk durağı ben oldum; "Kocaman bir dilim pastayı sildi süpürdü". Gerçekten 3. Cumhurbaşkanımız gırtlağına çok düşkündü. Bence uzun yaşamasının sırrı bunda yatıyordu. Bir başka merhum Vehbi Koç'u ömrü boyunca hep elma yerken gördüm. Rejim yaptı da ne oldu? O da Bayar'ın yaşlarında vefat etti.

Müthiş şamata

Eski milletvekili ve vaiz Osman Saraç, gazeteye cuma yazıları yazmakta. Seyahat ve akçalı konuları hiç kaçırmazdı. Zaman içerisinde pek çok geziye katıldı. Bir Ürdün ziyaretinde verilen Kraliyet Nişanı'nı takar kaz adımlarıyla yürürdü. İkisi de rahmetli olan İrfan Ülkü ve Haluk Soysal, Saraç'a olağanüstü bir oyun oynadılar -benim de katkım var-. Zafer Atay'ın telefonundan "Osman Bey sizi arıyorlar" dendi. Telefondaki ses Rusya'nın İstanbul Başkonsolosluğu İkinci Katibi olduğunu söyledi. Saraç'ı, o sıralarda bağımsızlık peşinde olan Türk Cumhuriyetleri'ne davet ediyordu. İstediği tek şey "Türk ve Rus halklarının kardeş olduğu" konusunda seri konferanslar vermesiydi. Bunların karşılığında, dolar, mark veya ruble olarak, arzu ettiği dövizden yüksek harcırah ödeneceği teminatını veriyordu. Saraç'ın "Hayhay, memnuniyetle" bağırtıları ortalığı çınlatıyordu. Hoca ağzı kulaklarında şeref turuna başlamışken tekrar "telefonn" diye bağırıldı. Bu defa arayan MİT Bölge Başkanlığı idi. Ses "Sayın Saraç dinlemeye düştünüz. Gidin ama bizimle çalışacaksınız" emri veriyordu. Hoca bu kez "Ben devletime kurban olurum. Başım gözüm üstüne" diye nara atmaya başladı. Bu kurguyu işitmeyen kalmamıştı. Neticede bu işlerin tezgah olduğunu sonunda Osman Saraç da anladı. Çıkışa doğru hareketlendi. Kaçmadan önce toplananlara baktı ve bağırdı; "Bütün validelerinize selam ederim!" Herkes birbirine baktı. Neden sonra ilk uyanan Hasan Tuncay Eröz oldu; "Yahu bu adam analarımıza sövdü". Peşinden kahkahalar birbirini kovaladı.

Kemal Ilıcak'ın bana söylediklerini paylaşıp bu haftaki mavrayı bağlayacağım:

"Burhan, sana çalışmıyor diyemem. Herkesten fazla çalışıyorsun. Merak ettiğim konu bu kadar iş arasında gırgıra nasıl vakit ayırabiliyorsun?" Öte yandan bugün sözünü ettiklerimin çoğu Hakk'a yürüdü. Galiba rahmet istediler. Eğer anılarımı beğendinizse devam ederim. Malzeme nasılsa bol...

***

HIYARA YİNE ZAM

13.95 lira yetmemiş ki Migros sattığı hıyara yine zam yaptı. Dün sabah 14.95'lik etiketi görünce, "pes artık" dedim. Oysa NTV haberlerinde Antalya halinde bu ürünün en yüksek fiyatının 3.75 TL olduğunu izlemiştim. Bu soyguna kim "dur" diyecek merak ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları