MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Çankaya yolsuzluğa sığınak olamaz

(...) Sizi hırsızlıkla suçlasalar; belgeleri, fotoğrafları, telefon dinleme kayıtlarını önünüze koysalar ne yaparsınız? 
(...)  “Temizim, gelin yargılayın”  diye meydanlara çıkarsınız. 
Değil mi? 
Hükümet ne yaptı? 
 “17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu”ndan saatler sonra, operasyonu yapan polisleri, savcıları görevden aldı. Yerlerine kendine yakın olanları atadı. 
“Nasıl beni ele verirsin” diye ortağına saldırdı. 
Bütün belgeleri, kayıtları arşive kaldırdı. 
Basına yayın yasağı koydu. 
Bu arada kamuoyu tepkisini dindirmek için Meclis’te yalandan bir soruşturma komisyonu kurdu. 
Uzun süre üye vermeyerek komisyonu engelledi. Hazırlanan fezlekeleri de muhalefet milletvekillerine verdirmedi. 
Orada da sıkışınca, hafta başı başka bir kaçış yolu buldu: Fezlekeleri  “Fihristi yok” gibi sudan bir gerekçeyle savcılığa iade etti. 
Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar, dosyayı rafa kaldırdı.
(...)
Yasak nedeniyle içeriğini okuyamasak da, yazamasak da, tartışamasak da pekâlâ biliyoruz ki, o fezlekelerde büyük bir vurgunun kanıtları, tanıkları, belgeleri var. 
İhaleye fesat karıştırma var, rüşvet karşılığı iş takibi var. İktidar sahiplerinin vakfı için zorla bağış toplamalar var. Dünyaca aranan adama VIP karşılamalar, kayıt dışı para aktarmalar var. 
Şahsi çıkar için yasa çıkarmalar, resmi belgede sahtecilik yapmalar, yasak yapılaşmalar, rant parasını paylaşmalar var. 
TÜRGEV operasyonları, medya havuzları, Alo Fatih hatları var. Şehrin en kıymetli yerindeki kamu arazisini ranta dönüştürme mücadelesi var. 
Ormanlık alanlara maden işletme ruhsatları sağlanması, özelleştirme ihalelerine fesat karıştırılması, Başbakan’ın yazlığı için türlü çeşit kumpas kurulması var. 
El Kadı’lar var, Usame Kutub’lar var, Rıza Sarraf’lar var. 
Ve tüm bunları yazmamızı engelleyen bir yayın yasağı var. 
(...)
Böylesine kritik bir seçim arifesinde, yarışan adaylardan biri hakkındaki bu kadar önemli suçlamalardan haberdar olmak, halkın hakkıdır. 
Anayasa Mahkemesi, yayın yasağını kaldırmalı, fezlekeler ortaya çıkarılmalı, konu Meclis’e taşınmalıdır... Can Dündar/Cumhuriyet


Ağlaya ağlaya rezilliğe devam
İlk Körfez müdahalesini hatırlar mısınız? O zamanlarda ne çok konuşulmuştu Irak Türkmenleri’nden... (...)  Şimdi... Türkmenler çok daha vahim bir durumla karşı karşıyalar. IŞİD denen katil sürüsü Türkmenler’i, özellikle de Şii Türkmenler’i hedef alıyor. Türkmenler’in ne doğru dürüst askerî organizasyonu var, ne de direnecek gücü... Büyük ağabeyliğe oynayan, ne yazık ki hep ağzına yüzüne bulaştıranlar bu kez hamasete bile tenezzül etmiyor. Teröriste terörist bile diyemeyenler başka ne yapsın ki!
 Neredeyse adını anmaktan imtina ediyorlar Türkmenler’in... IŞİD’in eline düşen Telafer’den sürülen kadın çoluk çocuk Türkmenler çöl ortasında perişan vaziyetteyken, her gün 10-15 çocuğun can verdiği haberleri gelirken, iddialara göre Türkiye Türkmenlerin kamp talebine cevap vermeye bile tenezzül etmiyor. Panayırlarda Suriyeliler’e kucak açmakla övünenler, katillerin ‘imanlı’ oldukları varsayımında hareket ederek, lütuf istiyor!..
Bunlar, bir de utanmadan Gazze’ye ağıt yakarlar. Aslında dertleri Filistinliler de değil salt ideolojik kardeşleri Hamas’ın bekası, akan kanı kendi koltukları için ranta çevirmek. Ama daha ötesi de var. İsrail jetlerine yakıtın Mersin’den sağlandığı haberleri çıkınca, atılıyorlar, ‘Kamu İsrail’e jet yakıtı satmamış’... Kamu yapmadı özel sektör yaptı da neden engellemediniz? Hani gönderin üç beş vergi memuru her düşman bellenene yapıldığı gibi ‘çanlarına ot tıkasın’? Yok, önce para. Hem ne de olsa hamasetle üstü kapanır...
Bunların insanlık adına gözyaşı akıttığına bakmayın. (...) Korkaktırlar, sonradan edinilmiş paraya mevkie taparlar. Gözyaşı akıtırlarsa timsahınki pirüpak. Bir yandan ‘katil’ dedikleri ülkenin limanlarına yük taşıyan gemilerin listesini isteyin, bakın yine ağlarlar. Bir dahaki seferin parası uçtu diye!
 Türkmenler boğazlanıyor, Filistinliler parçalanıyor, ticaret yolunda. Kabadayılık sadece lafta, alışveriş tıkırında... Ceyda Karan/Taraf


Hani kamu görevlisi değildi
Başbakan Erdoğan’ın 30 Mart yerel seçimleri öncesi Kırklareli mitingine gelişi sırasında ‘Hırsız var’dövizi açtıkları iddiasıyla yargılanan Çiçek Güçlü ve Deniz Gülşen, ‘Kamu görevlisine alenen hakaret’ suçundan 7 bin 80’er lira para cezasına çarptırıldı. Hani Başbakan kamu görevlisi değildi... Yüksek Seçim Kurulu onun kamu görevlisi olmadığı o yüzden Cumhurbaşkanı adayı olunca görevden ayrılmasına gerek bulunmadığı kararını açıklamadı mı? Demek durum yerine ve mahkemesine göre değişiyor!.. Melih Aşık/Milliyet