MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Hangi cesaretin madalyası!

(...) Hangi rejim olursa olsun, devlet dediğin mekanizma sokağın duygusallığıyla değil, soğukkanlı bir ciddiyetle hareket eder.
Diplomatik ilişkilerinizde yağıp gürlüyorsanız ya bir süper devletsinizdir veya uluslararası bağlantıları güçlü ve stratejik değeri yüksek bir rasyonel devlet.
Yazık ki Türkiye ikisi de değil.
Daha Irak’ta kendi vatandaşlarının güvenliğini sağlayamayan ve terör örgütüne rehin kaptıran bir devletin kendisine faydası yokken, Gazze’de akan kana ne faydası dokunabilir?
Üstelik senin Türk toprağı saydığın Musul’daki Türk Konsolosluk binası, bugün IŞİD’in sevk ve idare merkezi durumunda.
Akdeniz’de vurulan F-4’ümüzü kimin düşürdüğünü bile bilmiyorsunuz hâlâ.
Başbakan ise meydanlarda nahak yere İhsanoğlu’nu Gazze konusunda eleştiriyor.
Milyonlarca  “Kahrolsun İsrail”  sloganı, Londra’da ve diğer Avrupa ülkelerinde yapılan tepki gösterileri, Çin’in tavrı bile Gazze’deki zulmün kaderini değiştirdi mi?
Bizler sıradan insanlar olarak slogan atarız.
İsrail’e hakaretler yağdırırız.
Nice lanetler okuruz.
Yani vahşete insani tepkimizi gösteririz.
Ama devletler tepkilerini insanlar gibi göstermezler.
İnsanlar gibi göstermesinler diye devlettirler ya.
Diplomatik formlarda tepki gösterirler ve en önemlisi tepkinin yanında çözüm ararlar, somut adımlar atarlar.
30 yıl savaşlarının sonunda 1648’deki Westphalia barışından bu yana egemen devletlerin ilişkilerini düzenleyen diplomatik normlar var.
İKÖ’den gelen İhsanoğlu da Orta Doğu ve Arap dünyasının nabzını kuşkusuz Erdoğan’dan çok daha iyi biliyor.
Ama hamaset üstüne pembe umutlar inşa etmiyor.
Erdoğan ise ülkeyi ve milleti  “İsrail’i üst perdeden lanetlemekle sorunu çözme”  moduna soktu.
Anlayacağın sorunu çözmek önemli değil!
İsrail’e yeterince küfretmiyorsan, Yahudi uşağısın, hainsin!
Biz lanetliyoruz yıllardır da, siz ne yaptınız bunca zaman?
İhsanoğlu “soruna yönelik Goldstone raporu benim sayemde” diyebiliyor.
(...)
Cumhurbaşkanı adaylarından ikisi Erdoğan ve İhsanoğlu.
İkisi de uluslararası madalya sahibi.
İkisi de tarihe geçti.
İhsanoğlu, Filistin’den “Devlet Nişanı (Kudüs Yıldızı)”  alan tek Türk olarak tarihe geçti.
Erdoğan ise, American Jewish Committee (Amerikan Musevi Komitesi) tarafından “Üstün Cesaret Ödülü” ne layık görülen tek Türk olarak.
Peki, kim yalan söylüyor tarih mi, Erdoğan mı?
Bu tarihi gerçeğin  “montaj” olduğunu sanmıyorum.
Bilim ve Teknoloji Bakanı’nın hislerine saygılıyım tabii ki.
Bu arada bir soru...
Erdoğan’ın Amerikan Musevi Komitesi’nden aldığı  “Üstün Cesaret Ödülü” ,  “hangi cesaret dolu icraatları”  sebebiyle verilmişti?
Gültekin Avcı/Bugün


İnsanlık öldü
Gazze’de kan durmuyor.Çünkü, Hamas Örgütü  “ateşkesi” kabul etmiyor!
Bizim Başbakan’ın Hamas Örgütü ile bir gönül bağı var. Halkının ölümüne sebep olan bu örgütü destekliyor. Peki, destekliyor da ne yapıyor? Hiç!
Sadece İsrail’e çatıyor, İsrail’i durdurmayan Batı ülkelerini suçluyor... Eee bunlar iyi de... Lâfla peynir gemisi yürümüyor ki...
Tayyip Bey, İsrail’e bir şey yapamadığı gibi, desteklediği Hamas’a da söz geçiremiyor!
Hamas ateşkesi kabul etse, İsrail de duracak...
Hamas’ın İsrail’e attığı füzeler de füze olsa bari... Etkisiz,  “çatapat gibi” roketler bunlar... İsrail’e bir zarar vermiyor ama o gaddar devletin kanlı saldırılarını meşrulaştırmaya yarıyor! Bu nedenle, neredeyse tüm Batı ülkeleri, İsrail’in yanında!
Dünyanın jandarması sayılan ABD’nin Başkanı Obama  “İsrail’in kendisini savunmaya hakkı vardır”  diyor, Almanya Başbakanı Angela Merkel de  “Nefsi müdafaa halinde olan İsrail’in yanındayız! Onlar kendilerini savunuyor”  diye katliama arka çıkıyor!
Hay sizin vicdanınıza, hay sizin insanlığınıza... Ne diyeyim,
bilmem ki?
Bir de güya dünyaya nizamat veriyorlar! Gazze’de, yüzlerce çocuğun ve masum sivil halkın ölümüne böylesine acımasız, zalim ve duygusuz bakan bu liderleri gördükçe insan, insanlığından utanıyor!
Evet... Hamas’ın akılsızlığı Gazze’nin felaketine sebep oluyor! Peki, haktan-hukuktan, insanlık ve özgürlükten bahseden uygar (!) Batı ülkeleri ne yapıyor? Onlar da en az İsrail kadar zalim değil mi?
Rahmi Turan/Sözcü


“Kızılelma’yı yedirtmem” diyemedi
Türk ordusunu itibarsızlaştırmak için özel dizi sipariş edenler PKK’dan sonra IŞİD’e de laf ettirmiyor

(...) Türkiye’de ‘televizyon dizileri’denince akla ilk gelen isimler arasında özel yeri olan Osman Sınav, geçen Aralık’ta TRT için oldukça iddialı bir proje için düğmeye basmıştı.
(...) Kamuoyunda büyük ses getiren Kurtlar Vadisi ve Sakarya / Fırat dizilerinden sonra bu yılın Ocak ayında TRT’de yayımlanmaya başlayan Kızılelma’nın yayın hayatı beklenenden kısa sürdü. 
(...) Emniyet Genel Müdürlüğü, 28 Nisan 2014 tarihini taşıyan ve yerel birimlere gönderdiği  “Muhtemel eylem” başlıklı yazı, Kızılelma’nın neden sona erdirildiğinin işaretlerini veriyor.
Son dönemde Suriye’deki eylemleri nedeniyle Türkiye’de büyük tepki çeken örgütün olası eylemlerine yönelik il emniyet müdürlüklerini uyaran Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yazısını aktarıyorum:
 “Çatışma bölgeleriyle irtibatlı gruplara müzahir açık kaynaklarda yer alan ‘Türk dizilerinde IŞİD düşmanlığı’başlıklı haberde;
* Halkı diziler ve kadın programlarıyla uyutan, doğru ve yanlış kavramlarını kendi çıkarlarına göre belirleyip insanların bunlara inanması için türlü hileler geliştiren medyanın bu defa de IŞİD’i kötülemeye başladığı,
* Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi kanalı TRT’de yayınlanan ‘Kızılelma’dizisinde IŞİD, insanları kesen ve korku salan bir çeteymiş gibi gösterildiği,
* Irak ve Suriye’de bir çok yeri kontrolünde tutarak ordu, hastane, okul ve mahkeme gibi bir çok yapılanması olan Irak Şam İslam Devleti’nin aşağılandığı, diziye hiç bir İslami STK’dan tepki gelmemesinin dikkatlerden kaçmadığı” şeklinde ifadelere yer verilmiştir. 
Yazıdan da anlaşılacağı üzere IŞİD’le doğrudan ya da dolaylı olarak bağlantılı olan kesimlerin Kızılelma’ya yönelik ‘ciddi’sayılabilecek tepkilerinin varolduğu görülüyor.
Gelişmeleri biraz takvimlemek gerekirse, 28 Nisan’da il emniyet müdürlüklerine gönderilen ‘önlem alın’yazısından yaklaşık üç hafta sonra 21 Mayıs’ta Kızılelma’nın yayından kaldırıldığı açıklandı...
Tolga Şardan/Milliyet


Orada dur ve daha ileri gitme
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, partisinin gençlik kollarının düzenlediği “sahur” programına katılmış ve bir de nutuk atmış.
Hükümetin dış politikasına yönelik eleştirileri yanıtlarken, Orta Doğu’da  “bir bataklığa saplandık” görüşüne de değinmiş. 
Şöyle diyor:
“Hiçbir yerde Gazze, Filistin davasını yalnız bırakmayacağız. Belki birileri ‘Tarafsız olalım’ diyecek. Belki birileri ‘Orta Doğu bataklığına bulaşmayalım’diyecek. Ama biz, o bataklık dedikleri Şam’ı, Şam-ı Şerif bilmişiz. O bataklık dedikleri Orta Doğu’daki Mekke’yi, Medine’yi Kâbe bilmişiz. Orta Doğu bataklık değil, vicdanları ve insanlığı ayağa kaldıran o aziz vahyin merkezidir. Hira’nın merkezidir. Tur-i Sina’dır. Zeytin Kudüs’tür. Anamuhalefet partisi lideri ve birileri ‘bataklık’diyor. İnsanlığı aydınlatan Hira Mağarası’nın olduğu Orta Doğu’ya bataklık dedirtmeyeceğiz.” 
Orta Doğu’nun bugünkü halini bir “bataklık” olarak tanımlamak ile vahyin bu bölgeye inmesi arasında nasıl bir bağlantı kuruyor, anlamak kolay değil.
Söylediği sözler, elbette kendisinin iç yolculuğu ile ilgili bir meseledir, kimseyi ilgilendirmez. İstediği gibi inanabilir, hayatını bu inanca göre yaşayabilir, kendi seçimidir.
Ama iş dış politikada yaptığı abuklukları, hataları getirip de Allah’ın mesajlarına, Mekke’ye, Medine’ye bağlamaya gelince “Hop arkadaş, orada dur” demek de hakkımızdır!
Mehmet Y. Yılmaz/Hürriyet


Öcalan’ın oyu(!) Erdoğan’a
AKP medyasının “akil” kadınlarından Hilal Kaplan, Yeni Şafak’taki dünkü yazısında, gezicilere göz kırpan HDP’li Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminde İmralı’dan destek almasının mümkün olmadığını yazdı. Kaplan’a göre Öcalan’ın oyu(!)  “açılım”a: 
“... Sizce Gezi’yi de 17 Aralık’ı da barışa ve demokrasiye bir darbe girişimi olarak nitelendiren, cumhurbaşkanlığı seçimlerini barışın oylanacağı tarihî bir referandum olarak gören Öcalan, Demirtaş’a oy verir miydi?..” 
“Açılım”ı Erdoğan başlattığına göre; bu ülkenin AKP’ye oy veren milliyetçi-muhafazakar insanları  “bebek katili” ile  “oydaş” olmayı, aynı safta yer almayı içlerine sindirebilecekler mi?


Bakan ‘copy paste’i yeni mi öğrendi?
Adalet Bakanı Bozdağ  Mardin ile Tekirdağ idare mahkemelerinin aldığı kararları göstermiş..
İsim ve yerler hariç gerekçeli kararların cümleleri noktasına virgülüne kadar aynı demiş..
Ve sormuş; bu kararlar başka yerde mi yazılıyor?
Nerde yazıldığını bilmem ama nasıl olduğunu söyleyeyim..
Copy-paste yapıyorlar.. Kopyala yapıştır..
Mahkeme dosyalarında yüzlerce örneği vardır.. Sadece kararlar değil, bazı polis fezlekeleri copy- paste, iddianameler copy- paste..
Örnekleri var..

***

Şaşırdığım şu.. Bozdağ’ın bu uygulamayı yeni öğrenmiş gibi davranması.. Bu ülke copy- paste ifade bile gördü.. Daha ne diyeyim..
Yargıda bunlar olurken Bozdağ neredeydi acaba!..
Mehmet Tezkan/Milliyet


AKP “işgal devleti” gibi
Normal bir ülkede vahim karşılanacak pek çok olay Türkiye’de sıradan, olağan gelişme gibi kabul ediliyor. Geçen hafta yargı sistemimizin tepe noktasını oluşturan Yargıtay’da seçimler yapıldı. Medya bunu şöyle duyurdu: 
AKP’liler yasa değişikliğine rağmen kazanamadı! 
İktidar partisi yargıya artık kadro yerleştiriyor. Kendi içindeki çatışma sonucu yaşanan olumsuzluk medyaya böyle yansıyor. 
AKP’nin geçmiş iktidarları katlayan en büyük icraatı kabul etmek gerekir ki; Atatürk Orman Çiftliği talanı. Atatürk’ün tüm halka armağan ettiği bu çiftlik, geçmişteki iktidarlar döneminde usul usul tırtıklanmıştı. Ama AKP sözcüğün tam anlamıyla kıyım yaptı, katletti. Üstüne de saray kondurdu. Türkiye’ye bir işgal gücü gelse bu ülkenin tarihine böylesine büyük zarar vermeye cüret edemezdi.     Mustafa Balbay/Cumhuriyet


Çankaya Fırıncılar Odası seçimi
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun dünkü basın toplantısından özetlediğimiz bir diyalog:
- Halka uzak olduğunuz düşünülüyor; ekmeğin fiyatını biliyor musunuz?
- Ekmek 1 Lira; Halk Ekmek ise 60 Kuruş’tur.
- Peki Ankara’da, İzmir’de, Anadolu’da ne kadar biliyor musunuz?
 “Ekmeğin fiyatı” siyasetçinin halka mesafesini tarifte/ölçmede kullanılan mecaz kalıplarından biridir; gazeteci pekala “cumhurun başı” olmaya aday kişiyi böyle bir teste tabi tutabilir tamam da; bu arkadaş işi ısrarla “il il fiyat sınavı” yapmaya vardırdığına göre karşısındakini Cumhurbaşkanlığı değil Fırıncılar Odası Başkanlığına aday sanıyor galiba.


Kader seçimi
(...) Bu 20 gün içinde insanlar düşünüp taşınacak ve nasıl bir Türkiye istediklerine karar verecekler: 
Ya kendi içinde ve çevresi ile barışık bir Türkiye ya da içte ve dışta her günü gergin ve kavgalı geçecek bir Türkiye.
Başbakan Erdoğan cumhurbaşkanı olur ve AKP iktidarı devam ederse o zaman kendi söylemi ile ‘mütedeyyin bir toplum’ yaratmak için gereken her şeyi yapacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Geçen 12 yıl Başbakan Erdoğan’ın bu niyetini yeterince kanıtlamıştır.
Bu hali ile muhalefet ve muhalifler ise geçen 12 yılda olduğu gibi bu süreci engellemek için hiçbir şey yapamayacaklardır. Yani 12 yılda istediği her şeyi yapan Erdoğan cumhurbaşkanı olursa kafasındaki geri kalan tüm planlarını gerçekleştirecektir.
O zaman da Türkiye başka bir Türkiye olur ve AKP yönetimde kaldığı her gününün avantajını kullanarak çok uzun süreler için iktidarda kalacaktır.
Örneğin 2023.
Türkiye çok hızlı bir şekilde Orta Doğu’laşacaktır. Orta Doğu denilen coğrafyada siyasal iktidarların ömrü 30-40 yıldır.
İran Şahı, Saddam, Mübarek, Kaddafi, Bin Ali, Yemenli Salih...
Menderes 10 sene. Çünkü Türkiye henüz bir Orta Doğu ülkesi olmamıştı.
Ama şimdi Türkiye yalnızca bir Orta Doğu ülkesi olmayacak aynı zamanda Türk toplumu Orta Doğu ve özellikle Körfez halklarının kalıpları ile düşünüp davranacak ve giderek o coğrafyanın sosyal ve kültürel dokusunun bir parçası olacaktır.
Özetle bu seçim belki de Türkiye’nin 50 yıllık geleceğini belirleyecektir...
Hüsnü Mahalli/Yurt