MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Seçimin kaderi yurtdışında yaşayan Türkler’in oy kullanacağı sandıklarda

Hileye dikkat

...Giresun eski Milletvekili Rasim Zaimoğlu, seçim dönemlerini iyi bilen biri olarak, Cumhurbaşkanı seçiminde de bazı şaibeli işlerin olabileceğini, hile yapılabileceğini söylüyor.
Zaimoğlu, özellikle yurt dışındaki Türkler’in oylarının, seçimin kaderini değiştirecek kadar çok olduğunu belirterek:
“Doğrusunu söylemek gerekirse, ben bir hayli endişeliyim!” diye konuşuyor.
Diğer iki arkadaş da onu tasdik ederek şöyle diyorlar:

***

“Cumhurbaşkanı seçiminde, yurt dışında bütün dünyaya yayılmış Türk vatandaşları da oy kullanacak. 2 buçuk milyon seçmen... Bunların oyları Türkiye’ye nasıl getirilecek? Hangi uçaklarla gelecek? Nasıl sayılacak? Kimler sayacak? Göreceksiniz bu sandıklardan iki adaya (Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş’a) göstermelik olarak çok az oy çıkacak. Aslan payı Tayyip Erdoğan’a gidecek!” 
Saf saf sordum:
 “Peki, bu ne demek?” 
Arkadaşlarım bağırdı:
 “Ne demek olacak? Böyle bir şey olursa, HİLE demek, HİLE!” 
 “Yüksek Seçim Kurulu buna izin verir mi?” 
 “Vermek istemez ama...
Yüksek Seçim Kurulu bağımsız değil ki... Bütçesi Adalet Bakanlığı bütçesinde gösteriliyor. Patron, Adalet Bakanlığı... Patron ne derse o olur... Parayı veren düdüğü çalar, derler! YSK neden bağımsız değil?” 

***

Bütçesi Adalet Bakanlığı bütçesinin içinde olan YSK, ne yazık ki bağımsız değil...
Bu durum kuşku yaratıyor!
Yüksek Seçim Kurulu, şimdiye kadar hangi haksızlığı
önledi ki?
Başbakan Erdoğan kamu malını, kamu kaynaklarını, devletin ANA uçağını, OBA helikopterini kullanıyor.TRT, sanki tek aday varmış gibi Tayyip propagandası yapıyor.
Haksızlık, eşitsizlik diz boyu.
Yüksek Seçim Kurulu bugüne dek bu konularda bir girişimde bulundu mu ki, bundan sonra olacak haksızlıkları
önlesin?
Adaletsizlik derinleşiyor!
Devlet, Tayyip Bey’in çiftliği!
Seçimde eşitlik olduğu iddiaları koca bir yalan!

***

YSK’yı uyarıyoruz.
Yurt dışındaki oyların verilişinde, Türkiye’ye getirilişinde ve sayımında hile olursa, bu olay tarihe “Yüz karası şaibeli bir seçim” olarak geçer, maddi ve vicdani her türlü sorumluluk Yüksek Seçim Kurulu’nun üzerinde kalır!
Rahmi Turan/Sözcü


Rozetli bakanlar
Cumhurbaşkanlığı seçimi için devlet gücünü kullanmak yetmedi, bakanlar yakasına Tayyip rozeti takarak devlet gücünü insanların gözünün içine sokuyorlar!..
Ayıptır!..
Bazı bakanlar Tayyip’in adaylığını simgeleyen rozeti yakalarına takmışlar propaganda elemanı gibi dolaşıyorlar!..
Bunlar kamu görevlisi değil mi?..
Seçim yasaklarına girmiyor mu?..
Ama en başta Tayyip gibi bir kamu görevlisi Başbakan olmanın bütün olanaklarını dibine kadar kullanırken, “onun bakanlarının” militan gibi davranmasını normal karşılamak gerekir!.. Zaten 12 yıldır memleketteki bütün anormallikler “normal” sayılır hale gelmedi mi?!.
Mehmet Türker/Sözcü


Anket tuzağı
10 Ağustos seçimine dönük son anketler peş peşe geliyor.
Tamamına yakını Tayyip Erdoğan’ın açık ara Cumhurbaşkanı seçileceğini söylüyor.
Seçim gününün akşamı anlayacağız gerçeği...
Çünkü anketlerin sipariş olduğunu söyleyenler yazlıktaki  CHP seçmeninin hedef alındığı düşüncesinde.
Amaç “İş bitmiş, tatili bırakıp sandığa gitmeye değmez” dedirtmek. 
Dikkat!..    
Güngör Mengi/Vatan


İnlerine girmene gerek yok; Kozmik odaya gireni bul yeter
Gözaltılar, tutuklamalar yolsuzluk ve rüşvete soruşturmasına karışanlardan intikam alma operasyonu değilse.. İktidar gerçekten paralel yapının üzerine gitmeye niyetliyse.. 
İşe Kozmik Oda’dan başlamalı.. O bilgiler kime gitti, bulmalı.. Bülent Arınç’a suikast tezgâhını kimler yaptı.. Senaryoyu kim yazdı, kim uyguladı..
Paralelin kökü orada..
Mehmet Tezkan/Milliyet


AKP’de paranın sesi
Eskiden derlerdi ki; “üç sese dayanılmaz; Kadın sesi, silah sesi para sesi...” 
Türk erkeğinin kendisini etkileyen unsurları “ses”e indirgediği bu gibi durumlarda, kişinin özel ilgili alanı da sıralamayı her an değiştirebilirdi;
Bazen “kadın”, bazen “para”, bazen de serde maçoluk varsa “silah sesi” öne çıkartılırdı... Yani biraz da kişinin meşrebiyle ilgilidir bu “ses” yaklaşımı!..
Söyler misiniz; AKP iktidarının yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıyla sarsıldığı bu dönemde, bu üç çekici sesten hangisinin önceliği vardır acaba?..
Kadın sesi mi, silah sesi mi yoksa “para” -pardon- para sayma makinesinin sesi mi?..
Sorunun yanıtını fazla düşünmeye gerek yok... Çünkü aklı bel aşağısına çalışan siyasetçiler bazen bilinç altındaki duruşlarını sergilerken, bu sıralamayı altüst edebilecek gaflara da imza attılar...
Refahyol döneminde ayak bileği görünüyor diye TRT kameramanını Meclis’ten attırarak kadın sesini kısan bağnazları kimse unutmadı...
Bugünlerde; eşine sevgili ayartabileceğini söyleyen AKP kalemşoru sözde “yazar” (!) türbanlıların, kadınlığı bizzat ayağa düşürmeye çalışmasını da göz ardı etmeyiniz!..

***

İşte Milli Görüş’ten gelen ve Başbakan Yardımcısı koltuğunda oturan Bülent Arınç ise siyasetin rüşvet çarkında ahlak bırakmadığı bu dönemde, Bursa’da kadın üzerinden “haya” dersi vermeye kalkışırken şöyle demiş;
 “Haya meselesi çok önemlidir. Bütün mahlukat için haya denilen bir şey var... Haya duygumuz olacak... Kadın herkesin içerisinde kahkaha atmayacak!..” 
Kimse Arınç zihniyetine şaşırmasın... Çünkü AKP kafası, PKK “açılım” ıyla “silah” sesini nasılsa susturduğunu düşünüyor...
Çarşaf-türban-tesettür üçgeninde “kadın” lar da hazır suspus edilmişken, geriye yalnızca “para sesi” kalıyor!..
İşte para sesinin bayağı gür çıktığı bir dönemde; Arınç kafası kadın kahkahasına ambargo koymaya kalkışacağına, keşke siyasette “haya”nın boyutunu ölçebilecek bir makinenin icadına da kaynak ayırabilse!..
Mehmet Faraç/Aydınlık


Hürriyet okur temsilcisinden, Hürriyet yazarına gazetecilik ayarı 

Bu iş polis ağzıyla yapılmaz
... Akif Beki’nin, “Hürriyet’e ramazan ayarı” haberlerinde alıntılanan “Al sana ramazan dayağı” başlıklı yazısına baktım. Beki, daha önceki bir yazısını hatırlatarak girmişti konuya:
“10 Temmuz’da (Tayyip Erdoğan’a oy vermek orucu bozar mı?) yazının çıktığı gün, ’Sahur dayağı’başlıkları da atıldı. Hani nispet yapılsa bu kadar olur. Beşiktaş Alaybeyi Sokak’ta bir barda oturan gençlere ’Sahurda gürültü yapmayın, biz sahur yapacağız’ denilerek ellerinde döner bıçağı bulunan 2 kişi sandalyelerle saldırmış.   Sordum polise, hırgüre karışan saldırganların ikisi değil üçü de gözaltına alınmış. Ramazan dışında da örnekleri yaşanan nahoş içkiyi taşıyamama vakalarından biri. Haberi veren gazetelerde takip haberi göremiyorsunuz. Sonra ne oldu? Kavga nasıl çıktı, polis ne yaptı, saldırganlar yakalandı mı? Fikri takip ne arar.” 
(...)  Hürriyet ve hurriyet.com.tr’de olayın ertesi günü “Sahur dayağı” haberi yoktu. “Akif Beki’den Hürriyet’e ramazan ayarı” başlıkları atılmasına neden olan haber de Beki’nin yazısının gazetede yayımlandığı gün olan 17 Temmuz’da hurriyet.com.tr’de çıkmıştı. Beki bu haberi de görmüş olamaz. 
“Sahurda içki bıçağında herkes serbest” başlıklı bu haber, aslında bir takip haberiydi. Soruşturmayla ilgili gelişmeler derlenmiş, saldırganlar ile mağdurların ifadelerine de yer verilmişti haberde. “Sahurda saldırı sanıkları yakalandı” başlıklı bu haberden kısaca aktarayım:
“Gençlere ’Gürültü yapmayın, biz sahur yapacağız’denilerek ellerinde döner bıçağı da bulunan bir kişi ile iki kişi de sandalyelerle saldırdı. Yaralanan Duygu adlı genç kız ’Sahur vakti iki kişi geldi (Siz nasıl Müslümansınız) dedi ve sandalyeleri başımıza geçirerek bir anda saldırmaya başladı. Emniyette sorguya alınan üç kişi ifadelerinde ’Gruptakiler bağırıp çağırarak içki içiyorlardı. Oruç zamanı yaptıklarının doğru olmadığını, böyle alkol almamaları gerektiğini söyledik. Biz uyarınca içlerinden biri ’Başlarım sizin orucunuza’dedi. Bu nedenle olay yaşandı.” 
Sanırım bu ifadeler, “bir içkiyi taşıyamama vakası” na işaret etmiyor. (...) Beki’nin yorumunun tersine ramazan ve sahurla ilgisi olduğu açık; iki tarafın ifadeleri de bunu gösteriyor.  
Beki’nin konuştuğu polislerin ise doğru bilgi vermediği anlaşılıyor. Zaten olayın tarafları dururken sadece polise sormak, gerçeği ortaya çıkarmayı sağlayacak bir gazetecilik yöntemi değil. Zira biz gazeteciler biliriz ki, “resmi ağızlar” çoğu zaman doğru bilgi vermez bu ülkede...
Faruk Bildirici/Hürriyet


İbrahim Şahin parti lideri gibi
TRT Türk 4, 5, 6 Temmuz tarihlerinde Tayyip Erdoğan’a 305 dakika ayırmış... Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş’a ise 0 dakika... Cumhurbaşkanı adayları haklı olarak şikâyet ediyor. Selahattin Demirtaş’ın şikâyetine TRT Genel Müdür İbrahim Şahin  cevap veriyor:
-  Kendilerini yarışta daha şimdiden mağlup görenlerin, bizim üzerimizden mazeret üretme kurnazlığına başvurması milletimiz tarafından yakından izlenmektedir... Bundan sonra TRT’yi hedef alan bu ağır ithamlar canlı yayınlarda devam ederse yayını keseceğiz.
Şahin, maşallah parti lideri gibi konuşuyor. TRT yasası, yayın ilkeleri gibi şeyler hak getire. TRT babasının malı.. İster yayını keser isterse bir iki dakika lütfeder. İşte TRT’nin hali..
Melih Aşık/Milliyet