Medya Polemik

Medya Polemik
Tamam biz gülmeyelim de; Siz de bu kadar komik olmayın!

İçlerinden birisi anladı komik olduklarını...
“Gülmeyin” dedi...
Gülüyor insan...
Diyelim ki diktatör futbola meraklı...
Ama futbol ona pek meraklı değil, ne zaman maça gitse tribünler hakemi bırakıp bunu yuhalıyorlar...
Bu da kendine özel maç düzenletti...
Tribünlerin durumu:
Önde il ve ilçe başkanları, bir sıra polis... Arkada gençlik kolları, bir sıra polis... Onun arkasında ilçe teşkilatları, haysiyet divanı, MYK üyeleri, bir sıra polis... Arkada; parti müstahdemleri, şoförler, temizlik şirketi, bir sıra polis...
Takım:Söylemeye gerek yok; Bilal, damat, dünür vardı desem yeter...
Maçlarda normalde futbolcular topu kovalamaz mı?.. Burada top futbolcuları kovaladı...
Başbakan’ın vurduğu topun geldiğini gören rakip takım oyuncuları kaçacak delik bulamadılar...
Top da nasıl namussuz, illa rakip futbolcuların önüne önüne gidince, kendilerini saha dışına atıp kurtuldular neyse...
Rakip kaleci en zor durumda olandı...
Başbakan’ın vurduğu top üzerine doğru geldiğinde, topun olmadığı tarafa uçtuysa bile, topu yakalama tehlikesi atlattı... Top az daha değiyordu...
Bu korku ve panik içinde kendini kale dışına atarak toptan kurtuldu...
Nitekim spor medyasına açıklama yaparak “Bir ara top bana değecek gibi oldu sanki, o an kendimi kenara zor attım” dedi... Ve tribünler kalecinin bu topu kaçırması karşısında “Bravo, nur ol...” nidaları ile ayağa kalkarken, takım arkadaşları da kaleciyi “hakikaten çok güzel yakalamadın” diyerek kutladılar...
Yılmaz Erdoğan, takımı gol yeyince, sevincinden seyircilere doğru koşup dizleri üzerinde kayarak “elektrikli süpürge” taklidi yaptı...
Yüksek binalara yerleştirilmiş keskin nişancılar alkışladılar...
Hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ın kadınlara “Orta yerde gülmeyin” demesi tam bu sıra...
Güleriz...
Siz de komik olmayın...
Bekir Coşkun/Sözcü


Bir “Tayyip mahyası” asmadığı kaldı
Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası bir tarafın olağanüstü devlet ve para gücüyle tamamen asimetrik bir mücadele olarak devam ediyor!..
Tayyip cephesinde oluk oluk para akıyor...
İstanbul’un caddelerindeki bütün elektrik direklerinde asılı Tayyip posterleri var... En göz alıcı yerlerde binalar Tayyip posterleriyle giydirilmiş...
Ama bunlar yetmedi, UNESCO tarafından Dünya Mirası listesine alınan Saraçhane’deki Bizans’tan kalma 1600 yıllık Bozdoğan Kemerlerine de Tayyip posteri astılar!. Şimdi sıra geldi camilere... Mesela Ayasofya Müzesi ile Sultanahmet, Fatih, Süleymaniye camilerine de Tayyip posterleri asarlar mı?..
Veya bütün camilerin minareleri arasına Tayyip mahyaları kurulsa... Ampul Partisi Genel Başkanı’nın mahyadaki ampullerle reklam yapmasının ayrı bir anlamı olur!.. Camiler eksik kaldı, hatırlatmış olalım!..
Mehmet Türker/Sözcü


“Mesleki” dayanışma(!)
...Çoğunu yakinen tanıdığım o polislere peşinen ve tamamen masum diyemem. Ancak şundan adım gibi eminim; o polislerden en kirlisi, en suçlusu, en rezili, en iğrenci, 17 Aralık’ta 25 Aralık’ta yargılananların en masumundan daha temizdir.
Emre Uslu/Taraf


İktidar kendini İhbar ediyor 

Soruşturma bumerang gibi; hükümet ve MİT’e dönmesi an meselesi

Soruşturma ilerledikçe ve dava sürecine yaklaştıkça polis şefleri rahatlayıp, hükümet ve MİT’in kaygı ve korkuları artacak.Çünkü soruşturmanın yönü polis şeflerine doğru değil, hükümet ve MİT’e döndü.
İddianame tanzim edilip dava açıldığında, hukuksuz ve kanunsuz bir takipsizlik kararıyla kapatılan Selam soruşturma dosyası, bu dava dosyasının içine girecek. Çünkü polislerin avukatları Selam soruşturma dosyasının tüm materyalleriyle bu dosyaya celbedilmesini isteyecek. Zaten polislere yönelik casusluk ve illegal dinleme iddialarının temelini de Selam soruşturması oluşturuyor. Ve Selam dosyası polislerin avukatlarına dağıtılmak zorunda olacak. Aslında hükümet bu çakma soruşturmayla kendi suçlarını tekrar adli mekanizmaya ihbar etmiş oluyor. Hal böyle olunca, iddianamenin yazılmasına kadarki süreçte Selam soruşturma dosyasının içinden nice belgelerin/tapelerin yok edilmesi tehlikesi büyüktür. “UYAP’ta arıza oldu” deyip kayıtların dijital ortamdan silinmesi de mümkündür. TİB ise zaten AKP ve MİT kontrolündedir.  Şimdiden polis avukatlarının Selam soruşturma dosyasının, bu soruşturma dosyasına celbini istemeleri ve dosyayı muhafaza altına aldırmaları gerekiyor.
Umarım geç kalmamışlardır.
Kapatılan Selam soruşturma dosyası, Selam savcı ve hâkimlerinin ve polislerin haklılığını ve mahkeme kararlarına dayalı nizami takip yaptıklarını gösteren en büyük delil mahiyetinde. Aynı zamanda hükümet ve MİT içindeki casusluk ve terör iltisakları için de en büyük delil.
Gültekin Avcı/Bugün    


Adaleti zulme çevirmek de haramdır
 Yakın zamana kadar “o yollarda beraber yürünen” ama artık düşman konumuna gelen cemaate karşı polis içinde sürdürülen operasyonun en unutulmayacak anı, hiç kuşkusuz eski Terörle Mücadele Şubesi Müdür Yardımcısı Hayati Başdağ’ın kelepçeli ellerini yukarı kaldırarak, heykel gibi dururken, bir yandan haykırmasıydı: 
- Haram lokma yemedim. 
Dünün cellatları, böylelikle bugünün kurbanları görünümüne bürünüyorlardı. Böyle olaylar görülmüştür. Nazi Almanyası’nda  “Sturma Abteilung” ların (SA) tasfiye edildiği 30 Haziran 1934 gecesi de 1000 kahverengi gömlekli öldürülüyor ve tarihin en ünlü cellatlarının kimileri bir anda kurbana dönüşüyordu. 
Haram lokma konusuna gelince: 
Ergenekon, Balyoz ve benzeri davaların sanık ve şüphelilerine uygulanan yargısız infaz yönteminden biz kaçınacağız ve Hayati Başdağ’ın  “haram lokma yiyip yemediği” konusunda bugünden bir şey söylemeyecek, yargı kararını bekleyeceğiz. 
Yalnızca bir noktayı vurgulamak isterim. Bir zamanlar, Hayati Başdağ henüz iktidarın gözdesi olarak, Terörle Mücadele Şubesi Müdür Yardımcısı iken, 557 maaş taltif almıştı. 
Haklarında soruşturma sürdürülen emniyet mensupları arasında astronomik taltif düzeyine erişmiş olan yalnız Başdağ değil, Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün 731 maaş taltife ulaşmış. 
Bu taltiflerin hangi  “üstün başarı!” ların sonucu olduğunu takdirinize arz ederim.
         
***

Bu arada haram ile ilgili bir noktayı daha vurgulamak isterim: 
Haram illa rüşvet veya hırsızlık şeklinde olmak zorunda değildir. Adaleti zulme çevirmek de haramdır, hem de en âlâsından. Ama korkarım ki, Hayati Başdağ’ın haram yiyip yemediği konusunda sağlıklı bir sonuca hiçbir zaman varmayacağız. Çünkü Türk Hukuk Kurumu Başkanı, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun da belirttiği gibi, sadece  “17 Aralık”ı kapsayan soruşturmadan bir sonuç çıkmayacaktır. Tıpkı Ergenekon davasında olduğu gibi, Erdoğan bu dosyanın da  “savcısı, avukatı, hâkimi ve belki de infaz memurudur”.
Ali Sirmen/Cumhuriyet