MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
MEDYA POLEMİK

Muktedirin uzattığı “şefkat(!)” eli

(...) Erdoğan’ın genel başkanlığa veda konuşması, cumhurbaşkanı olarak seçilmiş bir kişinin konuşması değildi. Artık tüm frenleri boşalmış, kendi kararlarının yeni düzenin kural ve teamüllerini oluşturmasının gereğine ve doğruluğuna inanmış bir Reis’in konuşmasıydı. Aynı zamanda, çok büyük bir korkunun izlerini de taşıyordu bu özgüven patlaması görünümlü konuşma. İhanete yapılan bu denli güçlü vurgu,  “bir yerlerden benim yuvamı yapacaklar”  endişesinin dile vurmuş hali olarak da yorumlanabilir. 17 ve 25 Aralık operasyonlarında yakın çevresi ve belki kendisiyle ilgili rüşvet, yolsuzluk, irtikap, görevi kötüye kullanma suçlamalarının toplumsal hafızada unutulmadığının bilincinde olan birinin konuşmasıydı bu. Israrla  “darbecilerin getirdikleri haberlere inananları bugün kimse hatırlamıyor”  gibi ne demek istediği pek anlaşılmayan iddialarda bulunuyordu. Seçmen topluluğunun takriben yarısı bu iddiaları her gün hatırlıyor ve kısa zamanda unutacağa pek benzemiyor. Erdoğan için  “kimse” en fazla seçmen topluluğunun yarısını mı içeriyor. Kaldı ki AKP seçmeni içinde de bu iddiaları hatırlamaya devam edenler var.
Erdoğan’ın konuşması özellikle partisi ve yakın çevresi içinde bu iddiaları hatırlamaya devam edenlere yönelik açık bir tehditti.  “Unutulmaya namzet adaylar da yok değil ha. Onlar da vakti saati geldiğinde inanıyorum ki o çöplüğün içinde yerlerini alacaklardır” derken, yeni seçilmiş bir cumhurbaşkanının rahatlığı değildi sergilenen. Demokratik ülkelerde yeni seçilmiş cumhurbaşkanının kendi partisi içindeki potansiyel ihanet yuvalarına işaret ederek işe başlayanın olduğunu zannetmiyorum.
Daha ilk adımda Yargıtay Başkanlar Kurulu’na yönelik,  “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla”  türünden hakaret sınırlarında dolaşan, ağır ithamlarda bulunması da, örneği pek bilinen bir davranış değil. Yargıtay daire başkanlarından oluşan bu kurulun Haşhaşi’lerden, meczuplardan emir alanlar olarak betimlenmesini Yargıtay üyeleri ve yargı camiası nasıl karşılar, bilmiyoruz. Ama yeni cumhurbaşkanının kendi arzuladığı yapılmayınca ileride ne tür tepkiler vereceğini, ne tür ithamlarda bulunacağını şimdiden görebiliyoruz.
(...)
 İhanet temalı bu temizlik hareketi,  “paralel yapı” nın marifetleri olarak şimdi sunulan geçmiş hukuk ihlalleriyle aynı düzlemde yer alıyor.  “İhanet”  teması, AKP hükümetlerinin ve en önde onun liderinin, şecaat arz ederken, yakın geçmişte kendi emirleri altındaki memurların yaptıkları vahim hukuk ihlallerinin suç ortağı olduklarını ele verir. Davaya, partiye, seçmenine, millete değil, esas olarak kendine ihanet edilmesine öfkelenmiş bir Reis’in tehditleridir bu.
Yeni cumhurbaşkanı,  “biz sizi çok iyi anlıyoruz, siz de bizi anlayın, nasıl badirelerden geçerek buraya geldiğimizi anlayın”  diyerek ona oy vermeyenlere el uzattığını söyledi. Medeni ve demokratik bir ortak yaşam kurulmasını isteyenler için dikkate alınması gerekli bir teklif bu elbette. Ama badire atlatmış olmak gerekçesiyle, kendisi başlı başına bir badireye dönüşmüş, milli irade kılıfı altında kendi uygun bulduğu kural ve temayülleri dayatan, önüne geleni aşağılayan, hakaret eden bir muktedirin uzattığı el ne kadar inandırıcı olabilir?
Ahmet İnsel/radikal.com.tr

Yeminine sadık kal Başka şey istemez

101 pare top atıldı...
Meclis’te yemin etti...
Anıtkabir’e çelenk koydu...
...Ve 12’nci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan törenle görevine başladı.
“Hayırlı olsun”  diyelim ama... Ortada çelişkili bir durum olduğunu da belirtelim.
Erdoğan, yıllardır inanmadığı, her fırsatta eleştirdiği  “Atatürk ilke ve inkılaplarına”  bu defa bağlı kalacağına yemin etti ve:
 “Anayasa’ya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda namusum ve şerefim üzerine ant içerim.” dedi.
Sözünü tutacak mı, bunu zaman gösterecek!
(...)
Biz de, bu toprakları seven ve ülkemizin mutluluğunu isteyen yurttaşlar olarak, Erdoğan’ın geçmişte söylediği bütün sözleri unutmak istiyor ve onun dünkü “Cumhurbaşkanlığı yeminine”  sadık kalmasını temenni ediyoruz.
Çok şey mi istiyoruz acaba?
Rahmi Turan/Sözcü

Davutoğlu Davutoğlu’na karşı

Başbakan Davutoğlu’nun kucağına en çok sorunu kim bıraktı biliyor musunuz?
Kendisi..
Dışişleri Bakanı Davutoğlu..
Mesela, IŞİD’in Musul Konsolosluğumuzu basarak rehin aldığı 49 rehinemiz.. Kaç ay oldu.. IŞİD denen örgüt o topraklara kök salıyor.. Sınırımızı tehdit ediyor.. Elimiz kolumuz bağlı gibi!..
Mesela, Suriye’den gelen 1 milyon 350 bin mülteci.. Ankara onlara misafir diyor ama hiç de misafir gibi değiller..
Kalıcılar.. TC kimlik numaraları yok, Türkçe bilmiyorlar ama Türkiye vatandaşı gibiler.. Yakında Suriye kökenli vatandaşlarımız tabiri çıkarsa şaşırmayın.. Türkiye için çok ciddi sorun.. Pimi çekilmiş el bombası gibi..
Mehmet Tezkan/Milliyet

En güzel gözlem

Kongre’ye 1000 gazete yazarı, yorumcu çağrıldı. 15 saat kesintisiz TV yayını yapıldı. Yıkama, yağlama, övme, şişirme, şişinme gözlem yazıları yazıldı. En çarpıcı gözlemi ise iktidara yağ yakmadığı için kongreye davet edilmeyen gazetelerden Yeniçağ yazdı: 
Süleyman Soylu 2014 yılında Kongre’de Tayyip Erdoğan için;  “Millet yolunda çile çektiniz. Cesaretinizi yaşatacağız. Derinliklerin dibine kadar, mesafelerin sonuna kadar sizinle nerede olursanız olun beraberiz”  dedi. 
Aynı Süleyman Soylu 2009 yılında Tayyip Erdoğan için;  “Rantın babasını getirdi. Paçalarından yolsuzluk akıyor. Tüyü bitmemiş yetim üzerinden siyaset yapıyor. Boyan döküldü Erdoğan”  demişti.
Necati Doğru/Sözcü

Gelen gideni aratmayacak

(...) Gazetelerdeki kongre yazılarına baktım; tek birinde yeni cumhurbaşkanının anayasa tanımaz, burnunun dikinde giden, Kaf Dağı’nda benden büyük yok gibi davranışını -birkaç küçük haber dışında yazan- tabii eleştiren tek satır yoktu. 
Ana muhalefet lideri de, kurultayda partide kendine kul olacakları PM’ye üye saptamakla meşgul olduğu için baş aktörün gemi azıya almış önü zor kesilecek davranışlarını eleştirecek vakit bulamadı. 
Yalnız MHP lideri, parti ve devleti parmağının ucunda oynatmaya son vermeyeceği anlaşılan seçilmiş cumhurbaşkanının daha Çankaya’ya çıkmadan “anayasa temel kaidelerine savaş açtığını”  söyledi.

***

Ve sonra ikinci aktör sahne aldı. Uzun konuşmasında, giden başbakanın miras bıraktığı kutlu yol yürüyüşüne devam edeceklerini defaatle, adeta yemin edercesine yineledi. 
Partinin ve hükümetin rivayeten gittiği söylenen, bıraktığı noktadan karşı sıralarda oturan, parti içi dalgalanmalara karşın, kendisini genel başkan ve başbakanlık koltuğuna oturtan adama bağlık, sadakat yeminleri içeriğinde konuştu, konuştu. 
Gidenle gelen arasında boy uzunluğu, üslup farkı dışında temelde bir ayırım yapmak olanaksızdı.
(...)
Gelenin gideni aratmayacağı yeni Türkiye huzurunuzda işte.
Destekleyenler tepe tepe kullansınlar!  
Cüneyt Arcayürek/Cumhuriyet

Tiyatro

Vatandaşı enayi yerine koyan mal varlığı tiyatrosunda bir perdeyi daha izledik dün; Tayyip Erdoğan’ın mal varlığı açıklandı...
Kırk kere yazıldı ve söylendi ama dinleyen olmadı... Yineleyelim...
Kişinin mal  varlığı bir şey ifade etmez... Birinci derece yakınlarının da mal beyanı alınmalı...
Göreve başlarken açıklanan mal varlığı bir şey ifade etmez... Mal varlığı görev bitiminde de alınmalı ve açıklanmalı ki vatandaş aradaki farkı görsün...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül göreve başlarken mal beyanı vermiş olmalıdır.
Şimdi de vermeli ve beyan açıklanmalıdır ki...
Aradaki fark görülsün...
Melih Aşık/Milliyet