MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
MEDYA POLEMİK

İzin almadan donlarını bile değiştiremezler!

Adının önüne cilalı, ışıklı, alkışlı olsun diye “restorasyon” kelimesi konulan yeni hükümet göreve başlıyor. Adı yeni fakat bakanlarının 4’ü hariç hepsi eski.
Gözleri yemedi. Değiştiremediler.
12 yıldır ekonominin başında duran Ali Babacan ve onun yanında Mehmet Şimşek de bakanlıkta kaldılar. Ekonomik göstergeleri, para piyasalarını, sıcak paranın giriş-çıkış grafiklerini her gün en yakından izleyen bir bankacıya; “bu iki isimin yeni restorasyon hükümeti içinde yer almasına ne diyorsun?” diye sordum. Bana “Oynatma güzel sandalı dümende...” şarkısının sözlerini mırıldanarak cevap verdi.
Romantik güzel şarkıdır.
Acemaşiran makamında. Bilirsiniz.
Gönlüm düşüyor çırpınarak gizli kemende
Kız sandalı kalbim gibi oynatma dümende...

***

Ahmet Davutoğlu’nun kurduğu yeni hükümet, dünya sıcak para denizinin üstünde her an su almaya teşne bir külüstür teknedir. Yüksek faiz karşılığında Türkiye’ye akan sıcak paranın azalması, duraklaması, kesilmesi halinde hem Davutoğlu’nun ve hem de iktidar partisinin bütün fiyakası, böbürlenmesi, bol şarkılı şiirli övünmesi uçar gider.
Ali Babacan! Mehmet Şimşek!
Bugün güçlüler.
Çünkü onlar dünya sıcak para havuzunun baş bekçisi “faiz lobisinin” Türkiye’de en güvendiği iki adamdır. Sıcak para denizindeki külüstür teknenin güvencesi onlardır. Sabah TV’lerin ekonomi programlarını izliyor musunuz? Şık giyimli, bakımlı genç kız ve erkekler her sabah “Piyasalar önceden satın aldı... Piyasalar sert uyarı verdi... Babacan konuştu piyasalara güven geldi...” cümleleriyle ekonomi anlatıyorlar. Bu gençlerin piyasalar dediği dışardan yüksek faiz karşılığı Türkiye’ye borç vermeye gelen sıcak para sahipleridir.
Ali Babacan’a bakıyorlar.
Ali Babacan varsa... Sıcak para gelir.
Sıcak para sahiplerinin onayı olmadan Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu, değil bakan değiştirmek donlarını bile değiştiremez durumdalar.

***

İşte birkaç gösterge:
Vatandaşın bankaya borcu:
160 milyar dolar.
Reel sektörün döviz açığı:
170 milyar dolar.
Ülkenin döviz açık pozisyonu:
423 milyar dolar.
Türkiye’nin toplam dış 
borcu:
336.9 milyar dolar.
Özel sektörün dış borcu:
226 milyar dolar.
Tüketici güven endeksi:
77 idi. 73’e indi.
Konut satışı:
Temmuzda yüzde 20 düştü.
Bankaların konut kredisi:
Temmuzda yüzde 33 kısıldı.
Büyüme hızı:
Yüzde 6 idi, yüzde 3’e indi.
Enflasyon:
Çift haneli oldu.
İşsiz sayısı:
Azalmıyor.
Yoksul sayısı:
Düşmüyor.
Ekonomik kriz:
Kapıda bekliyor.
Fakat Türkiye’ye gelen sıcak para 12 yıl içinde en küçük bir sıkıntıya sokulmadan ana parasını ve faizini tıkır tıkır alıyor, götürüyor. Sonra geri getiriyor, yine yüksek faizini alıyor, götürüyor.

***

Davutuoğlu; “oynatma güzel sandalı dümende...” hükümeti kurmaya mecburdu. Türk halkı, sıcak paranın  “faiz lobisine” soydurulmaya devam edecektir.
Necati Doğru/Sözcü

Seleften halefe ilk mesaj

“Eski Türkiye’nin Cumhurbaşkanı” Abdullah Gül, Refah Partisi ile ilgili “kayıp trilyon” davasında ifade vermeye gideceğini açıkladı.
Hukuki bir sonucu olmayacağını düşünüyorum. Gül ile aynı dönemde RP’de aynı görevlerde bulunan kişiler, bu davada yargılanmış ve suçsuz bulunmuşlardı.
Bu konuyu önemli hale getiren şey, Gül’ün bu konu ile ilgili olarak söyledikleridir.
Taha Akyol’un haberine göre Gül, ifade vermek için savcılığa gideceğini kendisini ziyarete gelen konuklarına açıklamış, “Hukuk devleti budur, kimse imtiyazlı değildir, herkes gider ifade verir, suç var mı, yok mu diye karar verme yetkisi yargıya aittir. 
“Yeni Türkiye”nin Cumhurbaşkanı’na verilmiş açık bir mesajdır diye düşünüyorum.
“Yeni Türkiye’nin Cumhurbaşkanı”, böyle bir durum ile karşılaştığında bunu  “hükümet darbesi”  olarak tanımlamak eğiliminde, bunu biliyoruz.
Evde sıfırlana sıfırlana bir türlü bitirilemeyen miktarda para biriktirmiş olmanın ne anlama geldiğini, o paranın kaynağının ne olduğunu, neden evde biriktirildiğini ama bankaya yatırılamadığını açıklamaktan daha kolay bir yol bu çünkü.
Ve zaten Gül’ün, kurucusu olduğu partide siyasete dönmesinin önündeki engeli yaratan da bu.
Gül’ün, 17 ve 25 Aralık’ta ortalığa saçılan yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ile ilgili olarak yakınlarına söylediklerini ben bile biliyorum da Recep Tayyip Erdoğan bilmeyecek mi?
Ne olacağı belliydi. Gül, AKP’nin başına geçip, Başbakan olabilseydi, bugün  “Reis sayesinde paçayı kurtarıyoruz”  diye ellerini ovuşturanların, bileklerine kelepçe takılacaktı!
 “Reis”  onları kurtardı, çünkü ipliğin ucunu bir kere çekmeye başlarlarsa bütün kilimin sökülüp, dağılacağını biliyordu!
Bugünkü Türkiye’nin siyaset manzarasını yaratan iklim budur!..
Mehmet Y. Yılmaz/Hürriyet

İfadeye çağrılmak “darbe”nin değil “hukuk devleti”nin göstergesidir

“Yemen Türküsü” söylüyorsan ülkeyi yeni “Yemen”lere sürükleme

Erdoğan, Çankaya Köşkü’nde verdiği 30 Ağustos Zafer Bayramı resepsiyonunda sanatçılarla birlikte... ... Yemen Türküsü’nü söylemiş. Türkünün sözlerindeki ayrıntıları da anlatmayı ihmal etmemiş. Nakarattaki sözün doğrusunun “Huş” olduğunu anımsatmış. 
Türküler, Anadolu insanının kendini ifade etme yöntemlerinden en kalıcı ve öğretici olanı. O nedenle atalarımız, ” Türküleri yakanlar yasaları yapanlardan daha güçlüdür “ demiş. 
Anadolu’da her 5 kilometrede yeni bir türkü biçimi ve içeriği karşımıza çıkıyor. Belki bugün bile hâlâ derlenmeyi bekleyen türküler var. 
En meşhur Yemen Türküsü, 30 Ağustos gecesi Köşk’te yankılanandır ama Yemen acısını anlatan türkü sayısı 20’nin üzerindedir. 
Her yıl dünyanın bir bölgesini gezdiğim dönemde Yemen’i de dolaşmıştım. Dönüşte gezi notlarını kitaba dönüştürdüm. Okurlara imzalarken en çok şu notu düşerdim: 
Yemen türkülerini hep söyleyelim ama başka Yemen acısı yaşamayalım.
(...)  
Osmanlı son dönemde, Yemen’deki hem yerel güç çatışmalarının arasına girip kurban oldu hem emperyalist ülkelerin planlarının hedefi haline geldi. Bu da yüz binlerce Anadolu ve Rumeli insanının canına mal oldu.
Yemen türkülerini söylerken, Yemen derslerini de unutmamak gerekiyor. 
Hele sorumlu noktalardaysanız... 
Mustafa Balbay/Cumhuriyet

Peygamberin kim?

Ekrem Dumanlı Hz. İsa’nın suçsuzluğuna inandığı halde vahşice infazına engel olamayan, göz yuman Vali Pilatus’un hikayesini hatırlatmış dünkü köşesinde.
“Pilatus’un eline bir peygamberin kanı bulaşmıştır...” demiş ve o sembolik el yıkama ritüelinin ellerindeki kanı çıkarmaya yetmeyeceğini söylemiş.
Dumanlı’nın kimlere  “zalimle ortaklık etmeyin; çağın Pilatusları olmayın”  diye yakardığı ayan beyan ortada da  “Hz. İsa”  kim; peygamberlerle özdeşleştirdiği kim bir de onu açıklasa..