MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
MEDYA POLEMİK

“Cumhurbaşkanlığı uslu gazetecileri”nin anlattıklarının tek kelimelik özeti:
Oksimoron!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da sadece  “uslu gazetecilerin” davetli olduğu bir toplantı yaptı.
Toplantıya katılanlar, orada konuşulanları “haber”  olarak aktarmadıkları için bunun bir  “bilgilendirme”  toplantısı olduğunu söyleyebiliriz. Sadece “yandaş medyanın”  çağırıldığı bir bilgilendirme toplantısı olduğuna bakarak bunun bir  “talimat”  toplantısı olduğunu da söylemek mümkün tabii. Star Medya Grup Başkanı Mustafa Karaalioğlu, çıkışta gazetecilere toplantı ile ilgili açıklamalarda bulunmuş. IŞİD ile ilgili olarak sorulan sorulara Cumhurbaşkanı’nın verdiği yanıtla ilgili açıklaması şöyle:
 “Misyonu gereği daha ölçülü ve daha farklı cümleler kullanarak bu soruları cevapladı.” 
 “Ölçülü cümle kurmak”  ve Recep Tayyip Erdoğan!
Bir tür oksimoron örneği olarak da değerlendirmek mümkün bunu tabii (...)
(Oksimoron: İki zıt anlamlı kelimenin bir arada kullanılması.ST)
Mehmet Y. Yılmaz 

PKK,1994’ten daha ileri durumda 

Kayseri Jandarma Komutanı’yken 2 gizli tanığın ifadesine dayalı olarak hayatı karartıldı Albay Cemal Temizöz’ün... 23 Mart 2009’da önce ifadeye çağrıldı, bir gün sonra da tutuklandı. (...) Faili meçhul davasından 9 kez ağırlaştırılmış hapsi istendi. İşte o günden bu yana tamı tamına 2 bin gün geçti. Evine geldiğine inanamadı. Sanki eşiyle, çocuklarıyla cezaevinde ’açık görüş’teymiş gibi hissetti kendini.
“Vahşi Batı filmi gibi” 
PKK’nın hedefi Cizre İlçesi’ni ’kurtarılmış ilçe’yapmaktı. Cemal Temizöz, Jandarma Komutanlığı’nı teslim almaya gittiğinde, ışık sızdırıp gece hedef olmasın diye makam odası ve askerlerin koğuş pencereleri bile siyah örtüyle kapatılıyordu. O günü Cemal Albay’dan dinliyorum: “Makam odasının içi teröristler tarafından atılan kurşun delikleriyle doluydu. Köy yollarının çoğu stabilizeydi. Leblebi gibi her taraf mayınlıydı. Askerin geçişi sırasında bunlar patlatılıyordu. Karakollara araçlarla gidilmesini durdurdum. At aldım, onlara ahır yaptırdım. Sanki Vahşi Batı’nın kovboy filmlerindeki gibiydik...” 
 “Halkla birlikte çalıştık” 
1994 yılının Mayıs ayında Kaymakamlığa vekalet ettiğinde TOBB’undan, TÜSİAD’ına, MÜSİAD’a, büyük firmaların yöneticilerine ilaç firmalarına, büyükşehir belediye başkanlarına, tanınmış firmaların yetkililerine bir mektup yazdı, bölge halkına nakdi yardım yapılabilecek hesap numaralarını ve adresleri bildirdi. Cemal Albay anlatıyor:
 “...Hep birlikte uğraştık, Cizresporu canlandırdık, 3. lige çıkarttık. Milli bayramlarımızı beraber kutladık... Hem terörle mücadele ediyorum, hem de bölge halkını kazanıyorduk. İşte bu durum rahatsızlık yaratıyordu.” 
“Yargılıyor asıyorlardı”
1994’te ’kurtarılmış ilçe’oluşturulmak istenen Cizre’de, örgüt, insanları yargılıyor ve cezalar veriyordu. İdam cezasına çarptırılanlar, elektrik direklerine asılıyordu. Adli olaylara devlet değil, örgüt müdahale ediyordu. Örgüt kendine göre bir yönetim modeli oluşturmuştu. İşte o model, canla-başla sürdürülen mücadeleler sonucu bozuldu ve Cizre tekrar yaşanılır bir ilçe haline getirildi. Ama, bugün 1994’ün Cizre’si aranır oldu. Örgüt, o dönemde kaybettiği kazanımlarını, şimdi fazlasıyla elde etmiş durumda. Yani, Cizre tam anlamıyla örgütün kontrolüne sokulmuş. ’Mobil asayiş uygulaması’nı orada başlattılar, örgüt mensuplarına diploma törenini orada düzenlediler.(...)
 Saygı Öztürk/ Sözcü

GÜNÜN SORUSU

Sayın Nabi Avcı, Allah ağlatmasın, neşenizi daim etsin keyfiniz pek yerindeydi dünkü törenlerde. Merak işte; Eğitim yılına okulları terör örgütü tarafından yakılıp-yıkılarak,  “paralel okullar” kurularak başlayan bir ülkede Milli Eğitim Bakanı olarak sizi böyle güldürecek kadar komik olan ne?

Sen gazeteni kurtar yeter

Cumhuriyet yazarı Orhan Erinç,  “Basın ve yayın kuruluşlarıyla ilişkilerden sorumlu Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan” ın gazetecilik meslek örgütü temsilcileriyle buluşmasına dair kaygılarını paylaşmış dünkü köşesinde.  Haklı olmasına haklı ama yine de Erinç,  “yayın dünyamızın resmi makamların müdahalesine açık hale gelmesi” ne dertleneceğine, işe kapısının önünü süpürmekle başlasa ve Vakıf Başkanı olduğu Cumhuriyet’i  “gayri resmi makamların müdahalesine”  kapatmaya çalışsa daha hayırlı olmaz mı sizce de?
Yıllarca TGC’nin başında bulunmuş birinin,  “yayın dünyamızın” başına gelenlerde hiç vebali yokmuş gibi, sütten çıkmış ak kaşık tonunda akıl vermeye kalkışmasını ciddiye alan çıkmayabilir zira...

CHP’yi “çözecekler”

(...) En açık sözlüsü Hasan Cemal, Filistinlilerin devlet kurma hakkı var da Kürtlerin neden yok diye soruyor. (...) Şimdi işin bu boyutta çözülmesi için CHP’nin süreç içine çekilmesi gerekir (...) bir günah keçisi gerek.. Hatta halkın tepkisinin neler olacağının hiç bilinmediği bu süreçte, CHP’nin bu yükün altında yok olup gitmesi ile bir taşla iki kuş da vurulmuş olur (...) hissettiğim, CHP üzerinden bir takım numaraların çevrileceği... AKP’nin şiddetle buna ihtiyacı var...
Orhan Bursalı / Cumhuriyet