MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Efendiler hâlâ “Açılım” saçmalığından bahsetsin ve “Barış süreci” diye sayıklasın!

Şehitlerin kanlarında boğulurlar inşallah!

İşte canilerin anladığı açılım ve barış!
İnanın, yüreğim kan ağlıyor!
 “Açılım” diye diye, anasını bellediler bu garip milletin...
Açılım ha? Alın size açılım: Kanlar içinde yerde yatan gencecik 3 şehit!
Alçakça, kalleşçe, ahlaksızca vurulan 3 asker... Üstelik silahsız ve sivil kıyafetliler!..
İmralı canisi Apo kısa bir süre önce “15 Ekim’de açılım bitti, silahlı eylemlerimiz başlayacak!” demişti.
Başladı işte...
Bir de İmralı’ya gidip utanmadan o canavarla görüşülüyor, onursuzca pazarlıklar yapılıyor!
Nedir bu haysiyetsizlik, çirkeflik? Yetti artık be!
Millete böyle acıları çektirenler, o şehitlerin kanlarında boğulurlar inşallah!
Bu güzelim ülkeye sahip çıkamayacaklarsa, koca milleti üç buçuk teröriste teslim edeceklerse, defolup gitsinler!
Bunlar, ne vurdumduymaz, ne sevgisiz insanlar böyle!
Lânet olsun hepsine!
Rahmi Turan / Sözcü

 

Suriye çatlağı

(...)  AKP Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuya bakışı Özal’ın 1991’deki Irak politikasına benziyor. Özal o dönemde,  “Bir koyup üç alacağız”  demiş, askerin en ileri düzeyde kullanımı dahil her türlü politikayı benimsemişti. Bu durum da beraberinde dönemin Genelkurmay Başkanı’nın istifasını getirmişti.
Erdoğan’ın da Suriye politikası bu bakışı aratmıyor. Erdoğan’ın başkentte kapalı kapılar ardında yapılan toplantılarda Suriye haritasının üzerinde rasgele gezindiği, işaret parmağını Irak’ın kuzeyinden Suriye’nin Lazkiye Limanı’na kadar uzatıp  “Tampon bölge buralarda bir yerlerde olur” diye başlayan derin stratejiler çizdiği konuşuluyor. (...) Erdoğan’ın bu politikasının Başbakan Davutoğlu katında rahatsızlık yarattığı gözden kaçmıyor. (...) Erdoğan’ın  “bütün politikaları ben belirlerim”  yaklaşımı çevresinde hırslı kişiliğiyle tanınan Davutoğlu’nu geriyor. Cumhurbaşkanı’nın bütün bunların üstüne bir de kendi etrafında ayrı bir bakanlar kurulu oluşturması dışarıya karşı verilen tam uyum fotoğrafıyla çelişiyor.
Mustafa Balbay / Cumhuriyet

 

Milli iradeye ’Hadi git işine’

(...) Milli iradenin temsilcisi TBMM komisyonu ifade almak istiyor, bunlar  “Hadi işinize gidin, size ifade mifade yok”  diyorlar!
Benim açımdan bu işin ilginç olan yönü Barış Güler’in tanık olarak ifade vermeyi kabul etmemiş olması.
İfade verseydi, hangi bilgisiyle Reza Zarrab’a  “danışmanlık” yaptığını açıklamak zorunda kalacaktı, bu bir.
Evinde çıkan kasaları, para sayma makinesini ve 93 bin dolar artı 325 bin Euro ve artı 395 bin liranın kaynağını açıklaması da gerekebilecekti.
Babası  “oğlum bir gayrimenkul alımı için o parayı evde bulunduruyordu” demişti, o parayla nereyi alıp ya da satacağını da açıklaması gerekecekti.
Madem babası masumdu, kendisinin bu işlerde bezi yoktu, neden tanıklık edip bütün iddialar ile ilgili tatmin edici bir açıklama yaparak babasını kurtarmayı denemedi, gerçekten çok merak ettim!
Reza Zarrab da aynı şekilde kendisine devlet koruması sağlanması ile ilgili ayrıntıları açıklamak zorunda kalacaktı.
(...)
Zafer Bey’in saatinin faturasının neden onun adamı üzerine kesildiğini, neden Zafer Bey’in kod adının rüşvet listesinde geçtiğini, Egemen Bağış’a neden ayakkabı kutusunda, elbise torbasında ve çikolata tepsisinde 500’er bin dolar para verdiğini de anlatırdı belki.
Ama kısmet değilmiş demek ki!
Bakarsınız, bakanlar  “sanık”  olarak sorgulanırken, onlar açıklarlar bu soruların yanıtlarını.
Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet


Açıklama

Gazetenizde 22 Ekim 2014 tarihinde yayınlanan ve bir internet sitesini kaynak gösteren haberde, Sayın Zahit Akman’ın NTV’de danışmanlık kadrosuyla görev yaptığı iddialarına yer verilmiştir. Aynı haberin içinde, NTV yetkililerinin iddiayı yalanlamadığından söz edilmektedir. Bu yetkilinin kim olduğuna dair bir bilgim bulunmamaktadır. Ancak Doğuş Yayın Grubu Yönetim Kurulu Başkanı olarak, ilgili kurumu temsil hakkım olduğundan böyle bir iddianın doğru olmadığını belirtmek isterim. Sayın Zahit Akman, saydığımız ve bugün de Televizyon Yayıncılar Derneği Başkanı olarak ayrıca ilişkilerimizin devam ettiği bir kişidir. Kurumumuzla kurum çalışanı olarak bir bağı bulunmamaktadır. Basın sektöründe görev yapanların dürüstlüğüne inanan bir kişi olarak, bu açıklamamızı, yaptığınız haberin ağırlığı oranında yayınlayacağınıza inanmak arzusundayım.

Erman Yerdelen / Doğuş Yayın Grubu Yönetim Kurulu Başkanı

 

Anadolu havası yaradı. Demirel Müzesi açılışı için gittiği Isparta’da “sınırları”nı aştı:

Sen kimsin be!    

Önceki gün, iki kişinin yakasına sarılıp, edep sınırımı da aşıp suratına avaz avaz haykırmak istedim.
“Sen kimsin be!..”
Birinin sıfatı,  “bakan oğlu”  olmak.
Öteki de, üç-beş yılda nasıl olup da bu mevkilere, bu ikballere geldiğini hâlâ bilmediğimiz bir  “iş adamı” ...
İkisi hakkında da çok ciddi iddialar var. Ayakkabı kutuları, evlerdeki kasalar, milyarlarca dolar para transferleri, rüşvet iddiaları gırla gidiyor.
(...)
İşte bu adamları Türkiye Büyük Millet Meclisi dinlemeye çağırıyor.
Bu beyefendiler gidip, o Meclis’e ifade vermeye dahi tenezzül etmiyor.
(...)
Nerede bu ülkenin milletvekilleri...
Nerede bir zamanlar 1 Mart tezkeresini reddeden ve o Meclis’e tarihinin en şerefli payelerinden birini veren Bülent Arınç’lar...
Elinde kırmızı karanfillerle, güllerle Meclis’e giren Deniz Baykal’lar... CHP milletvekilleri...
Nerede ta ANAP zamanından beri duruşunu hep takdir ettiğim bugünkü Meclis’in Başkanı Cemil Çiçek...
Nerede o,  “Askeri vesayeti dize getirdik, medyayı susturduk, iş adamını sustalı maymuna çevirdik” diye böbür böbür böbürlenen, “Sözde Yeni Türkiye’nin” mağrur ve nobran demokratları...
Nereye gitti o kibir...
Askeri sindirdiniz, ayakkabı kutusunun önünde diz çöktünüz...
Oldu mu şimdi...
Ertuğrul Özkök / Hürriyet

 

Bu da sana “çözüm” ün madalyası olsun...

Köçek elbisesi giydirdiler

Uzun paltolar giymişlerdi. Paltolarının altında bellerine sokulmuş tabancaları vardı. Silahsız, sivil giyimli Türk askerini Hakkari’nin Yüksekova kazasının en işlek caddesinde arkalarından kurşunlayarak şehit ettiler.
Kaç kişiydiler?
Genelkurmay:
 “3 kişiydiler” dedi.
İçişleri Bakanı:
 “2 kişiydiler” dedi.
Genelkurmay:  “3 kişi bölücü terör örgütü mensubuydu” diye sitesine açıklama koyarken, İçişleri Bakanı basına  “Yüzleri maskeli 2 kişiydiler” bilgisini verdi.
(...)
Bu yalancı masalı!
Koktu!
Kokuştu!
(...)
Bir mesaj veriyorlar:
Burası Kürdistan toprağıdır.
Buraya Türk askeri ister sivil, ister resmi giyimli olsun, bizden izinsiz girmemeli, giremez. Biz Hakkari’nin kurtarılmış kanton toprakları olduğunu size anlatmak için asker kurşunluyoruz. Sizin Barış Süreci dediğinizin sonunda geleceğiniz nokta; zaten Hakkari Yüksekova’ya ister sivil giyimli ister üniformalı Türk Ordusu askerinin girmemesidir.
Acı ama gerçek olan bu!
(...)
Ortada barış süreci hiç olmadı. Ortada Tayyip Erdoğan’ın “ver kurtul süreci” vardı ve “Analar Ağlamasın” afyonuyla yürüyor, zaman kazanılıyor, iktidar koltukları paylaşılıyordu. Bu zaman içinde “Kürdistan Kurma Cephesi” de kendine yeni taktikler geliştiriyordu. Bu cephede; Öcalan, Demirtaş, Karayılan, Bayık, Kandil, İmralı, PKK, PYD, HDP, KCK ne varsa hepsi birlikteydi ve  “bağımsız Kürdistan kurulması ortak hedefinde”  buluşmuşlardı.
Bir üst akıl var.
O üst akıl; hem  “Bağımsız Kürdistan Kurma Cephesi” ve hem de “Analar Ağlamasın Ver Kurtul Cephesi” ni birlikte idare ediyor, avutuyor, yönetiyordu.
Cumhurbaşkanı, uçak sohbetinde kıvranarak; “Bölgede bir tür tuzak kuruldu. Bu tuzağı veya bu tezgahı kuran muhtemelen daha üst bir akıl var” diyor ya...
Sanırsın yeni uyandı!
Adını söyle:
O üst akıl kim?
Üst akıl eşittir ABD!
(...)
Dün orduyu çökertirken yanında yer aldığı üst aklı bugün Tayyip Erdoğan, “Türkiye’ye tuzak kurdu” diye anlatıyor. ABD devlet gazeteleri de Tayyip Erdoğan’a tıpa tıp benzeyen kadın entarisi giymiş “köçek karikatürü çizdirerek” dalgalarını geçiyorlar.
ABD, Türkiye’yi bölüyor.
Türkiye üzerinden içinde PKK’ların gizlendiği peşmerge bölüğü geçiriyor.
Üst akıl eşittir:
Türkiye üzerinden.
Peşmerge geçirme
Necati Doğru / Sözcü