MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Sınırda son durum “lilililili” şeklindeGitmek için tezkere çıkarttılar...Peşmerge geldi...

*
    
Yalaka medya manşet atıyordu:
 “Giriyoruz...”
 “Asker hazır...”
 “Ordu teyakkuzda...”
 “Tanklar namluları çevirdi...”
Silahlı birlikler girdi içeri, bizim askere trafik polisi görevi düştü...

*

Ben şimdi size durumu biraz olsun anlatayım:
TIR’ların silah götürdüğü kardeşleri IŞİD, saçmalayıp kestiği kafalarla futbol oynamaya başlayınca dünyaya karşı ayıp oldu...
İnsanlık suçudur böyle bir örgüte destek...
Bunun üzerine terörün konuşulduğu BM’de söz alıp  “Küresel ısınma” üzerine bir konuşma yaptı zaten...
Küreselleri tutuşmuştu...

*

Ve tezkere çıkarttılar TBMM’den...
Sınır ötesini düzeltmek için...
Ama az daha Mardin, Hakkari, Ağrı, Diyarbakır, Van elden gidiyordu... Şehirleri yakmaya başladılar... Bankalar, marketler, çarşılar yağmalandı... Kamu binaları kundaklandı... Bayrakları indirip yaktılar, Atatürk büstleri parçalandı... 30 kişi öldü...
Çünkü; IŞİD’in kuşattığı Kobani’ye Kürt örgütlerin yardıma gitmesine  “PKK ile PYD aynı”  diyerek izin vermiyordu küresel ısınma...
İşte o gece Obama aradı...
Zılgıtı yiyince “PKK ile PYD’nin aynı”  olmadığı anlaşıldı...
İzin çıktı...

*

Maskeli  “Peşmergeler”  koridordan geçiyorlar işte...
Niye maskeli?..
“Peşmerge”  değil çünkü...
PYD ile PKK...

*

Peşmergeler (!) PKK bayrakları ve ağır silahları ile sınırdan girdiğinde kadınlar meselenin özetini “lililili....”  şeklinde duyurdular..
Anlaşılmayacak bir durum yok...
Kürdistan’ın Suriye ayağı Türkiye’nin katkısı ile kuruluyor...
Kaldı Türkiye ayağı...

*

Bir gün genelkurmay başkanının  “terörist”  diye hücreye kapatılıp, Apo’ya villa yapılacağına da inanmazdınız...
Bir yere yazın...
Bu enayiliklerle en geç on sene içinde Türkiye’nin doğusu yoktur...
Ortası ile idare edersiniz...
Bekir Coşkun / Sözcü

 

“Barış”tan mı korunuyorsun!

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan diyor ki:
 “Türkiye Cumhuriyeti milletimizin ortak eseridir, istisnasız 77 milyonun cumhuriyetidir. 77 milyonun her ferdi, bilaistisna, bu cumhuriyetin öz evlâdıdır, eşit derecede sahibidir. Devlet ve millet bugün daha bir muhabbetle kucaklaşmıştır.”
Doğrusu güzel sözler bunlar...
Güzel olmasına güzel de, doğru mu acaba?
Bizzat kendisi, bu sözlerin tersine davranmıyor mu?  “Bitaraf olan bertaraf olur”  diyen kim? Muhalif gazeteleri ve televizyonları dışlayan, basın toplantılarına ve resepsiyonlara almayan kim?
Devletin polisi 77 milyon vatandaş arasında olan insanlarımızın bir kısmını öyle bir kucaklıyor ki, zavallılar bu kucaklama sonucu hastanelik oluyor, bazıları ise yediği kapsüllerle, kurşunlarla ölüyor!
İmralı’da ülkeyi bölme pazarlıkları yapılırken, yurdumuz yabancı silahlı güçlere açılıyor. Peşmergeler topraklarımızdan füzeler, toplar ve ağır silahlar taşıyarak gururla geçerken, 77 milyonun içinde sayılan Güneydoğu halkı, terör örgütü PKK’nın bezlerini açarak  “Yaşasın Kürdistan”  diye tezahürat yapıyor!
Bu arada bazı bölgelerde Türk Bayrakları yakılıyor, Atatürk büstleri parçalanıyor, çarşıda-pazarda sivil elbiseyle ve silahsız dolaşan askerler haince, alçakça kurşunlanıyor!
77 milyon kardeş ise, birlik ve beraberlik içindeyse, ey Tayyip Bey, zatıâlinizin gezilerinde sizi neden binlerce polis koruyor?
Rahmi Turan / Sözcü

 

 “Legal görünümlü illegal paralel”e manidar tepki:

Kırmızı Kitap’ın hükmü olsaydı AKP iktidarda
olamazdı

İktidarın paralele karşı yapmadığı ne kaldı ki. Cadı avıysa cadı avı. Hükümet her türlü hukuksuzluğa, kuralsızlığı imza attı. Emniyeti, yargıyı hallaç pamuğu gibi attı. Bırakın makul şüpheyi, en ufak bir kuşku av sebebi oldu. Her bakan, her üst düzey bürokrat, keskin cadı avcısı. Buna yeni ne ilave edilebilir?
(...)
’Paralel’ diye nitelenen Cemaat ’Kırmızı Kitap’a girince çok şey değişmez. O belgeyi okuyalardan da defalarca dinledim. Kitapta iki büyük iç tehdit hep yer aldı. Kalın harflerle irtica ve bölücülük unsurlarının devletten uzak tutulması gerektiği yazıldı. İrticanın siyasi teşekkülü olarak Milli Görüş ve partileri isim isim kaydedildi.
Bölücük bahsinde ise PKK. Bu iki tehdide karşı devletin uyanık olması istendi. Sonuç ortada. Milli Görüş’ün temelleri üzerinde yükselen AK Parti iktidar. PKK devlet nezdinde kabul gören en muteber örgüt. Her ikisi bugün ülkenin en etkili gücü. Eğer Kırmızı Kitap’ın hükmü olsaydı bugün iktidarda ’sakıncalı’diye fişlenen AK Parti kadrolarının olmaması gerekirdi...
Mustafa Ünal / Zaman

 

Fıtratlarında istifa yok

(...) Siyasi ahlak, verilen sözlerin tutulmasını gerektirir, sözünü tutmayan bunun bedelini siyasi olarak öder.
Bunun için tekrar yeni bir seçimi beklemek de gerekmez.
“İstifa”  diye onurlu bir müessese vardır, verdiği sözü tutamayan, ülkeyi iyi yönetemeyen siyasetçi bunun gereğini yerine getirir.
İstifa eder, yerini daha iyi yapabilecek bir başkasına bırakır.
İşleri yüzüne gözüne bulaştıran siyasetçinin, koltuğunda oturmakta ısrarcı olması ahlaki bir tutum sayılmaz.
Zaten utanma duygusu olan bir siyasetçi, işi yönetemediğini fark ettiğinde utanır, çekilmeyi de bilir.
Ülkemizi yöneten siyasi kadronun fıtratında böyle bir utanma duygusu yok.
(...)
Şu itirafına bakın:  “Ocağı kapatacağımız zaman işveren 50 kişiyi devreye sokuyor.”
Demeye getiriyor ki  “Bu elli kişi araya giriyor, biz de almamız gereken kararları alamıyoruz” !
 “İyi de o zaman orada oturmaya niye devam ediyorsun kardeşim”  diye sormak hakkımızdır.
Ne yapılması gerektiğini bildiğin halde yapamıyorsun, çünkü araya  “hatır gönül meselesi”  giriyor.
Seni oraya seçerken hatırlıların isteklerini yerine getir diye mi seçtik, işleri düzgün yönet diye mi?
Yapamadığın işlerin sorumluluğunu üstüne alıp  “Bana müsaade”  demek niye aklına gelmiyor?
 Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

 

Cani arıyorsan madene bak

(...) Türkiye’de maden kazaları, kaza değil cinayet.
Şehit diye sunulanlar, aşırı kâr hırsının, talanın, yağmanın, insan değeri bilmezliğin, garibanı iliğine, canına kadar sömürme cinayetinin kurbanları.
Dünyada, madencilerin yaşlanınca şehit olmaları diye bir kader yok.
Şehitlik Türkiye’deki madencinin kaderi hâlâ.
Çünkü devletin rödovans usulüyle özelleştirdiği madenlerde (tüm faal madenlerin yüzde 80’i) iş güvenliğiyle ilgili önlemlerin hiçbiri alınmış değil.
Devlet kamunun olan madeni, gözünü hırs bürümüş özel girişimciye, ne üretirse üretsin satın alma garantisiyle devretmiş, sonra iş güvenliği konusunda kendi üstüne düşen denetleme görevini de yapmamış, işletmeci kâr hırsının önündeki herkesi, her şeyi temizlemiş, ortada ne koşulları denetleyecek sendika bırakmış ne de bir şey, çalışma koşullarını değiştirmeden, güvenlik önlemlerini artırmadan, üretimi artırmış ve Türkiye maden kazalarında en ön sıralara yükselmiş.
Taşeronlaşmayı, yağmayı, talanı, işçi ve sendika düşmanlığını, sarı sendikacılık sahteciliğini saltanatlarına temel edinmiş olanların bize sundukları gibi, maden kazaları kader değil, çoğunlukla cinayet.
Canilerin yüzlerini görmek istiyorsanız, kazaya uğramış maden haberlerini izleyin!
Hepsini orada görebilirsiniz.
Hazır bulunmaları gereken, denetleme aşamasında orada bulunmayan ve denetlemeyi sağlamayanlar, maden önlerinde sahte gözyaşı dökme yarışında ön saftalar.
Siz zaten onları tanıyorsunuz ve hâlâ tanımadıysanız eğer, kaza sizin için gerçekten kader demektir.
Ali Sirmen / Cumhuriyet

 

Pervaneye döndüler

Türkiye’yi karış karış gezip meşrulaştırmaya çalıştıkları “çözüm süreci” ni itibarsızlaştırma işi de yine onlara düştü...  Akiller için “dön baba dönelim” vakti


(...) Çözüm süreci, belli ki sadece devlet ile KCK oluşumu arasında olup bitecek bir mesele değil.
(...) Çözüm sürecinin içinden Doğu-Güneydoğu’da PKK hakimiyetinde bir özerk alan çıkarmak!
Türkiye böyle bir projeye razı olur mu? Hangi hükümet böyle bir projeye izin verebilir? Silahlı yapının devamı, bu işten en büyük zararı gören bölge insanı tarafından istenir mi?
(...) Şunu söyleyeyim:
Çözüm süreci ile ilgili  “kaygı boyutu”  hala devam ediyor.
Şunu da söyleyeyim:
Kaygı boyutu, Hükümetin dayandığı sosyal kesimlerde yaşıyor ve Hükümetin bunu dikkate almaması imkanı yok.
(...) Çözüm sürecinin devamı için Hükümet, bu işin terör örgütünün alan kazanmasına göz yumma şeklinde algılanmaması için ne yapılması lazımsa onu yapmalı.
(...) Maceraya lüzum yok.  
Ahmet Taşgetiren / Star

 

Lüks mücahit


Bizimki İslam davasına hizmet etmek için yanıp tutuşuyormuş.
Başka ne istiyormuş?..
Dubleks veya tripleks site içinde şahane bir ev...
En pahalı ve lüks mobilyalar...
Jakuzili banyo...
Jaguar mı olur, sultanî bir Mercedes mi harika bir otomobil.
Evin önüne gelince düğmeye basacak garaj açılacak... O, içeriye Neron gibi gururla, kibirle girecek...
Gardropları markalı elbise gömlek, paltolarla dolu.
Pahalı ayakkabılar.
Evde ve lüks restoranlarda en pahalı, en lüks, en nadide yemekler.
Daha bitmedi!.. Başı örtülü manken gibi bir karı... Sevimli çocuklar... En pahalı okullara gidecekler. Dışı Müslüman, içi seküler yetişecekler...
Böyle bir hayat için rant rant rant lazım... Helal parayla bunlar yapılamaz...
Şan, şeref, itibar, alkış, ün, makam mevki...
Resepsiyonlara gidecek... Yedi yıldızlı otellerin süitlerinde kalacak...
Kaplıcalar, yurt dışında tatiller.
Her şeyin en lüksü, en pahalısı, en cafcaflısı onda olacak.
Öyle ya, Müslümana her şeyin en iyisi layıktır.
Jakuzisinden çıkacak, sultanî kahvaltısını yapacak, giyinip kuşanacak, bürosuna gidecek.
Öğle yemeği... Akşam ziyafete gidecek.
Başörtülü manken hanımı... Avrupaî tesettür... Sevimli çocuklar...
Dâvasını yapar, devesini yapar.
Lüks mücahit!
Mehmet Şevket Eygi / Milli Gazete

 

Türkiye artık yolgeçen hanıdır


29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda iki resmi geçit yapıldı. Biri Ankara’da, diğeri Güneydoğu’da... Güneydoğu’daki geçit daha coşkuluydu... Haberi okuyalım:
 “Karadan gelen peşmergeler sabahın erken saatlerinde Habur’dan girdi. 40 araçlık konvoyda uzun menzilli top, zırhlı araçlar, kamyonlar yer aldı. Peşmerge konvoyunu yol boyunca binlerce kişi Kürdistan ve PKK bayraklarıyla karşıladı, ’Biji Serok Obama’(Yaşa Önder Obama) sloganları atıldı...”
Böylece 29 Ekim’de topraklarımızda peşmergenin resmi geçit yapmasına izin verildi. Kim tarafından? Bizatihi Türkiye’yi  yönetenler tarafından. (...)
Gelelim oynanan oyunun boyutlarına...
- Cumhurbaşkanı PYD’yi terör örgütü ilan etmiş, ABD uçaklarından silah atılmasını eleştirmişti. Bu defa silahların karadan gönderilmesine tepki değil destek verdi. Kendini yenik düşürdü.
- Türkiye’den geçen peşmerge birliği ne sınır kapısında ne yol güzergâhında aranmadı.
Dolayısıyla ne tür silahlardan kaç adet gönderildiği tarafımızdan bilinmiyor.
- Peşmerge kılığında geçenlerin kim olduğunu da bilmiyoruz. Fotograflarda yüzü örtülü, kolunda Amerikan bayrağı olan şahıslar görüldü. Gidenlerin “Peşmergenin özel kuvvetleri” olduğu da söylendiğine göre muhtemelen çoğu Amerikalı paralı asker ya da PKK’lilerdi.
- Götürülen silahların PKK uzantısı PYD’nin eline geçmesi ve Türkiye’deki PKK’lilere aktarılması büyük olasılıktır. AKP Hükümeti böylece PKK’ye silah yardımı yapmış olmaktadır.
- Açılan koridor kapanmayacak çift yönlü işlemeye devam edecektir... İhtiyaç var diye yeni silah ve cephane gönderilecek, yaralılar geriye taşınacak, iki yönlü trafik durmayacaktır.
Türkiye artık yolgeçen hanıdır.
- Suriye’de çatışan terör örgütleri arasında tarafsız kalmaya çalışan Türkiye bu pozisyonu kaybetmiş, IŞİD’in hedefleri arasına girmiştir.
Melih Aşık / Milliyet

 

Takkeni önüne koy ve düşün:

Bu millet daha ne kadar sabredebilir

Manzara, bölgeyi işgalden kurtaran muzaffer kuvvetlerin girişi gibiydi!..
PKK’lı hain korkaklar silahsız Türk askerlerini Bingöl’de kalleşçe şehit ederken;
Diyarbakır’da pazara giden silahsız sivil giyimli Türk askerini, hamile eşinin yanında arkadan kahpece vururken;
Onların şahsiyetsiz kuyrukları da, peşmergeleri PKK paçavraları, zafer işaretleri ve karanfillerle karşıladılar!..
(...)
Barış, kardeşlik, çözüm vesaire...
(...)
Karşılıklı kin ve nefret duyguları giderek yükselirken, kendine saraylar yaptıran Tayyip takkesini önüne koyup düşünsün:
Bu millet daha ne kadar sabredebilir?..
Onun ve takımının siyasi ikbali uğruna Türk Milleti böyle bir zillete daha ne kadar katlanabilir?..
Zincirleri kırma vakti geldiğinde, yaptırdığı o sarayların bir bir yıkılacağını da iyi bilsin!..
Mehmet Türker / Sözcü