MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Yolsuzlukla mücadele stratejisi!

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin G-20 Başkanlığı süresince, yolsuzlukla mücadeleye yoğunlaşacağını açıkladı.
Davutoğlu, Başkanlık görevinin Türkiye’ye geçmesinden sonra (ki bu parayla, oyla vs. değil, sırayla oluyor) yolsuzluğa karşı bir stratejilerinin olacağını söyledi. Yolsuzluğun, pek çok ülkenin kalkınmasının önündeki engel olduğunu vurguladı.
Tabii şimdi bütün dünya heyecan içinde bu stratejiyi öğrenmeyi bekliyor. Şeffaflık Örgütü’nün Dünya Yolsuzluk Endeksi’nde 177 ülke içinde 50 puanla 53. sırada yer alan ülkenin ne yapacağı merak içinde bekleniyor.
Milyarlarca insanın böyle bir merak içinde, karın ağrılarıyla beklemesine doğal olarak gönlüm razı gelmiyor, yufka yürekliyim çünkü.
İşte burada dev bir hizmeti yerine getiriyorum ve Türkiye’nin yolsuzluklarla mücadele stratejisini açıklıyorum. Bu da benim insanlığa küçük bir katkım olsun!
Büyükelçiliklerin basın büroları bunu kendi dillerine çevirip ülkelerine gönderirlerse, dünya rahat bir nefes alacaktır diye düşünüyorum.
Madde madde yazacağım ki çeviride kolaylık olsun!
1- Yolsuzlukla suçlanınca sonuna kadar inkâr et! Bir tür aldatan erkek taktiği yani. Suçüstü yakalansan bile  “Ben şınav çekiyordum, kim koydu bunu buraya”  anlamına gelecek bir karşı atak geliştir.
2- Yolsuzlukla mücadelede teknolojinin olanaklarını kullan! Birisi yolsuzluk yaptığınıza ilişkin ortalığa belge filan koymaya kalkışırsa, bilimsel görünümlü raporlarla karşı atağa geç. Belgelerin montaj olduğunu söyle.
3- Yolsuzlukla suçlanınca, suçlayanları suçla! Burada asıl olan sesinin yüksek çıkmasıdır. Onlar seni yolsuzlukla mı suçluyor, kolayı var. Sen de onları darbecilikle suçla. Darbecilik, yolsuzluktan daha ağır bir suç sayılacağı için bırak bu kez onlar dertlerini anlatmaya çalışsın.
4- Yolsuzlukla mücadelede en kritik aşama yargı aşamasıdır. Savcılarını, hâkimlerini iyi eğit ki yolsuzlukla suçlandığında onlar devreye girsin,  “Bu yolsuzluk sayılmaz ki”  deyip konuyu kapatsın.
5- Hep bana rabbenacı olma! Yolsuzluk zincirin öylesine geniş olsun ki, birileri yolsuzluk var diye ortaya çıkarsa arkanda kalabalık bir ordu bulunsun.
6- Yolsuzlukla suçlanan adamlarını koru! Korumazsan insanın ağzı torba değil, ötmeye başlarlar, al başına belayı! Adamlarını koru ki, çorap söküğü sana kadar ulaşamasın.
7- Her fırsatta yolsuzluklara karşı olduğunu, kim yolsuzluk yaparsa Allah’ın onun belasını vereceğini söyle.
Bu yedi maddeyi hakkıyla uygulayan bir ülkede yolsuzluktan eser kalmaz. Kimse yolsuzlukla suçlanamaz böylece bir sorun kendiliğinden çözülmüş olur.
Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

 

Patolojik bir sorun mu var?

RTE’nin belalısı Fuat Avni uzun süredir cumhurbaşkanında hem  “mitomani”  (yalan söyleme ve söylediği yalana kendisi de inanma), hem de “hubris”  (kendisine kutsiyet atfetme) hastalıkları olduğunu iddia ediyor. RTE’nin Dolmabahçe Camisinde içki içildiğine, Kabataş’ta bir kadının yüzlerce yarı çıplak erkek tarafından dövüldüğüne dair iddialarını Fuat Avni RTE’nin  “mitomani”  hastalığına bağlamıştı.
RTE’nin sigara içenlere  “terbiyesiz, Cumhurbaşkanı söylüyor hala içmeye devam ediyor”, diye çıkışmasını Fuat Avni bu kez de “hubris” hastalığına mı bağlıyor, ben bilmiyorum.

***

Ben RTE’yi ne Fuat Avni kadar iyi tanıyorum, ne de onun gibi kendimde RTE’ye teşhis koyma yetisi buluyorum.
Ama bir terslik olduğu kesin.
RTE sürekli bizleri ters köşeye yatırıyor.
Cüneyt Ülsever / Yurt

 

Ankara’nın sakladığı gizli ziyaretçi

İki hafta önce  “çok önemli bir Suriyeli şahsiyet” Türkiye’ye sığındı.
Bu sığınma haberi büyük bir ihtimalle gizli kalacaktı. Ancak son günlerde ardı ardına büyük gazetecilik başarılarına imza atan Hürriyet Daily News gazetesi ve Radikal’in internet sitesi sayesinde dün öğrendik.

***


Türkiye’ye sığınan kişinin adı Cemal Maruf...
Büyük bir ihtimalle, benim gibi size de hiçbir şey ifade etmedi.
Şimdi sıkı durun...
Kim bu sığınmacı biliyor musunuz... Hani şu Suriye’de Esad’ı devirmeye çalışan ÖSO var ya...
Özgür Suriye Ordusu...
İşte onun en önemli liderlerinden biri...

***

Hürriyet Daily News’ün haberine göre yanındaki 14 bin kişiden kaçının Türkiye’ye geçtiği ve geçeceği henüz belli değil. En az bunun kadar önemli bir başka gelişme daha var. Yani resmen kaçmışlar...
Bunlar Halep’i korumakla görevli muhalif Suriye ordusunun elemanlarıydı.
Şimdi anladınız mı son günlerde hükümet kanadının durup dururken  “Kobani’yi bırakın, Halep’e bakın”  diye dünyayı ayağa kaldırmalarının nedeni neymiş...
Gelelim asıl soruya...
Güya Suriye’yi Esad’dan kurtaracak olan bu Özgür Suriye Ordusu kimden kaçıyor...
Yani onların bıraktığı yere kim gelecek...
İki iddia var.
Bazı kaynaklara göre, Esad’a bağlı Suriye ordusu Halep’in etrafını çevirdi.
Başka bazılarına göre Halep IŞİD’in eline düşmek üzere.
Yani iki durumda da kaybeden Türkiye oluyor.
Ertuğrul Özkök - Hürriyet


Usta bir sihirbaz yüzlerdeki maskeleri düşürseydi

Hayat hiç de göründüğü gibi değil...
Gücün, kuvvetin etrafını her zaman yalakalar, şaklabanlar sarar. Tıpkı şekerin üzerine konan sinekler gibi...
Güç sahipleri çevresindekilerin soytarılıklarından hoşlanır, övülmeyi severler, yalan da olsa methedilmek, pohpohlanmak onlara gurur ve mutluluk verir.
İşte bizim, eski Başbakan ve yeni Cumhurbaşkanı da böyle duygular içinde...
Yağdanlık ve yalakaların şakşaklarıyla kendisini dünyanın en güçlü liderlerinden biri olarak görüyor! Keşke öyle olsaydı... Bundan biz de memnunluk duyardık!

***

Dünyada her geçen güç biraz daha yalnızlaşan bir Tayyip Erdoğan var...
Yandaşlarının üzerine sıvadığı boyalar döküldüğü vakit, ortada o güçlü görünümünden eser kalmayacak!
Menfaat için solucan gibi kıvır kıvır kıvrananların, çıkarları bitince onu terk edecekleri kesin! Kendisini çok güçlü sanan kişiler, dalmış oldukları karanlıkların içinden sıyrılıp gerçekleri gördükleri vakit bunu anlayacaklar!

***

Hayat bir tiyatro gibidir.
Etrafımızdakilerin maskeleri, usta bir sihirbaz tarafından düşürülseydi, önümüze çok çirkin yüzler, çok üzücü manzaralar çıkacaktı! Tayyip Bey’in etrafındakilerin gülen çehreleri, dünyanın en sahte manzaralarıdır!
Cumhurbaşkanı olayları bu ışık altında görebilseydi, büyük bir hayal kırıklığının dipsiz kuyusuna düşerdi.
Sonuçta ona da, ülkeye de yazık oluyor!
Rahmi Turan / Sözcü