MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Bir çift kara lastik

Tayyip’e 1 katrilyon 300 trilyon liraya 1000 odalı saray...
Ermenek’te tonlarca su ve çamurun altında kalarak hayatını kaybeden maden işçisinin babasına bir çift kara lastik!..
Maden işçisinin çökmüş, evlat acısıyla bitmiş babasının, cenazeler kaldırılırken halini gördünüz...
İçinde zerre kadar insaf, merhamet, zerre kadar insanlık olan herkesin yüreğini yakan bir fotoğraf!..
Bu fotoğrafla, Tayyip’in 1000 odalı kaçak sarayını yan yana getirin,  “Yeni Türkiye”  dedikleri ülkemizin tablosu çıkar ortaya!..

***

Türkiye şöyle büyüdü, böyle büyüdü, Merkez Bankası döviz rezervi şu kadar milyar dolara çıktı, bölünmüş yollar, hızlı tren Marmaray vesaire, vesaire...
Türkiye’nin dönüp dolaşıp geldiği nokta, Ermenek’te  “şehit”  ilan edilerek üzerini kapatmaya çalıştıkları maden işçileri ve ailelerinin trajedisidir!..
(...)
Zengin ülke...
Tayyip’e 1 katrilyon 300 trilyon liraya 1000 odalı saray...
Üç uçak yetmiyor, Tayyip’e 410 trilyon liraya daha büyük daha lüks uçak...
Altlarında Mercedesler sıra sıra...
Para oluk oluk akıyor...
Bilal’in yönetimindeki TÜRGEV’e bağışlar yağmur gibi...
İşadamları 50-60 katlı gökdelenler dikiyor...
Bir kalem oynatmayla iktidar yandaşları milyon dolarlar kazanıyor...

***

İşini bilene Türkiye’de milyon dolarlar fışkırırken...
Şehit Astsubayın doğacak yavrusuna evini bağışlamak için bir sıvacı ustası Fransa’dan koşup gelirken...
Şehit madenci oğlunun cenazesine yırtık kara lastiklerle gelen babaya valilik, alay eder gibi dün bir çift lastik ayakkabı gönderiyor!..
Buyurun...
Yeni Türkiye’yi tepe tepe kullanın!..
Mehmet Türker / Sözcü


Gün gelir o saray zindanın olur

(...) Diyelim ki  “Ay’da cami varmış” bile dedi. İsmet Berkan  “ben görüntüsünü gördüm, çok etkileyici”  diye kefil oldu. Oral Çalışlar Das Kapital’den girdi Mao’nun Kırmızı Kitabı’ndan çıktı ve “Ay’da caminin aslında demokrasilerde hayal olmaması gerektiğini” yazdı. Nagehan Alçı ve değerli eşi Rasim Ozan Kütahyalı el ele sevinç çığlıkları atıp Erdoğan’a tebrik telefonu açtı.
AK-SARAY orada hâlâ duruyor olacak. Debdebenin, kibrin, israfın kalesi gibi dikilmeye devam edecek.
Ne yapacak yani Erdoğan? Kalesini mi yıkacak? Yoksa illüzyon ustalarını yardıma çağırıp  “görünmez”  mi kılacak?
(...)
Nasıl örtülür bunca kirin üstü? Ne kadar saklanabilir?
Gün gelir, insanlar VİCDANI DA KEŞFEDER!
Gün gelir, bir bakmışsın O SARAY ZİNDANIN OLMUŞ..
 Ayşenur Arslan / Yurt

 

Suriyeli muhalifler için ’eğit-donat’ çalışması başlıyormuş! Darısı yoksulluktan okula ayakkabısız giden Türk çocuklarının başına...    

Akif Kökçe / Milliyet (Açık Pencere)


Keşke Zeytindağı’nı gerçekten okusaydı

Geçenlerde Sultan, partisinin grup toplantısında  “Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Zeytindağı adlı kitabının önsözünden bir bölüm okuyorum” demişti. Bir uyarı üzerine, yazarın adını Falih Rıfkı Atay olarak düzeltmek zorunda kalmıştı!
Ünlü meslektaşımız Atay, 1. Dünya Savaşı’na Cemal Paşa’nın Zeytindağı’ndaki 4. Ordu Karargâhı’nda yedek subay olarak katılmıştı. Atay, kitabında Cemal, Talat, Enver paşalar döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu’daki çöküşüne ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarına ilişkin anılarını anlatır.
Atay’a göre, Osmanlı değil Arapları Türkleştirmek, Türkler izlenen “ümmetçilik siyasası ile Araplaştırılmışlar” dı! Dinler,  “Ortadoğu’da bir pazar, Kudüs ise dinsel oyun içeren Batı’nın yarattığı bir tiyatro” idi... Günümüzde de bu “tiyatro” da ölümlü trajediler oynanmıyor mu?
Atay özetle şöyle yazıyor: “Filistin’de üzümü Arap gündelikçi sıkıyor, şarabını semiz Yahudi içiyor. Filistin ikiye ayrılmıştır. Eski Filistin Arapların, yani hizmetçilerin; yeni Filistin ise tüm güzelliği ve görkemiyle Yahudilerin. Burada din pazarlanıyor.”
(..) Sultan, kitabı okumuş olsaydı, 100 yıl önceki olayların günümüzde de tekrarlandığını, Atay’ın kendisine ayna tuttuğunu algılayabilirdi...     

Özgen Acar / Cumhuriyet

 

Ulan Apo makam arabası iste... “Sekretarya”  işi tamam... Makam arabası eksik...

***

Dikkat edin; seçime şurada az kaldı, bir yeni fantezi uydurup Türkleri de Kürtleri de kandırmak gerekiyor...
Her seçim öncesi  “Kürt meselesi”,  “Akil adamlar”, “Açılım”, “Süreç”  gibi bir cingözlük uydurulup ateş kesildi...
(Bakınız; Kürtlere, 6 Kasım yazısı)
Seçim bitene kadar...
Her seferinde seçim bittiğinde, imam biraz daha yerleşti devlete, Apo’nun odasına koltuk falan koydular...
Ama toplum biraz daha bölündü...
Düşmanlık biraz daha kızıştı...
Türkiye biraz daha parçalandı...

***

Şimdi yine zamanı geldi...
Seçim var...
Apo  “sekretarya”  istedi...
Siz hiç duydunuz mu müebbet mahkum bir suçlunun  “Ben sekretarya isterim” diye tutturduğunu?.. Ve devletin bunu ciddiye alıp müebbet mahkuma  “sekretarya”  sağladığını...
Holding CEO’su mu bu?..
Sekretarya telefonları bağlayıp, davetiyeleri yazmayacağına göre...
Ya da arkadaşa uçak bileti almayacağına göre...
Aklınca anayasa yazacak bize...

***

Televizyonun karşısına oturduğu müebbet odasından, dağdaki terör örgütünü yöneten adamı devletle eşit duruma getirdiler yani...
O mu devlet kadar büyüdü, devlet mi onun kadar küçültüldü...
Siz bilirsiniz...

***

Şimdi mesele sekretaryadır...
Birisi; önümüzdeki seçimlerde anayasayı değiştirebilecek kadar çoğunluk sağlayıp  “başkan”  olma peşinde...
Öbürü; paçayı kurtarma derdinde...
Birisi Kürtleri aldatıyor, öbürü herkesi...

***

Şimdi eksiği makam arabası...
Şimdilik içinde oturur...
Olmaz diye bir şey yok, 40 bin kişinin katilinin anayasa çalışmalarına katılmak için  “sekretarya”  sahibi olacağını da düşünmemiştiniz...
Bu ihanetler, bizim hayallerimize sığmıyor...
Bekir Coşkun / Sözcü