MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Biden “tükürürüm sarayına” yaptı

Obama’nın yardımcısı Jeo Biden, İstanbul’a özel korumalı, seçkin oturmalı geliş yaptı.
İzliyoruz.
Bir Biden görüyoruz.
Yanılıyoruz.
Dört Biden var.
1- Özür dilemiş Biden.
2- Özür dilememiş Biden.
3- Biji Apo diyen Biden!
4- Üçüncü göz olan Biden.
Tek gövdede Dört Biden!

***

İktidar beslemeleri:
 “Biden özür diledi”  dediler.
Cevap hemen geldi.
“Ben Başkan Obama’nın Yardımcısı Jeo Biden olarak Tayyip Erdoğan’dan özür dilemedim”  dedi ve  “Biz Tayyip Erdoğan’ı Suriye’de İslamcı terör örgütlerine yardım yapmış biri olarak görüyoruz ve deftere böyle kayıt ettik” demeye getirdi.
Özür dilemiş Biden yok.
Türkiye’ye gelen:
Özür dilememiş Biden.
Yeni yapılan Soygun Sarayı’nı Tayyip Erdoğan  “Türkiye’nin itibarı, demirbaşa yazdık”  diye halka yutturmaya çalışıyor. Biden Ankara’ya gitmeyip,  “Tükürürüm senin Sarayı’na”  yaptı.
ABD diplomasisi böyle:
Yüze gülerler. Överler.
Arka sıvazlarlar.
Aslında tükürürler.
Kol bükerler.
Dediklerini yaptırırlar.

***

Biden, Türkiye’ye gelmeden önce, tesadüf, Doğu Anadolu’da 3 olay, aynı hafta içinde, birbiri peşi sıra oluverdi.
Olay 1:
PKK dağ kadrosundandı.
Yaralanmıştı.
Diyarbakır Selahaddin Eyyubi Hastanesi’nde tedavi görürken onun PKK’nın önde gelen dağ kadrosundan Bedrettin Güçlü olduğu öğrenildi. Başına 4 polis nöbetçi olarak dikildi. 2 gün önce  “kaçırılacak ihbarı”  yapılmasına ve başında 4 polis nöbetçi durmasına rağmen kaçırıldı.
Olay 2:
Hava Astsubayıydı.
Yanında hamile eşi vardı.
Sivil kıyafetliydi.
Diyarbakır’ın Bağlar İlçesi’nde pazar alışverişi yaparken yüzleri maskeli iki kişi arkadan yaklaşıp ensesinden kurşunladılar. Şehit oldu. Şehit subay Nejdet Aydoğdu’nun katilleri olduğu şüphesiyle yakalanan 2 kişi, yeterli delil yok diye serbest bırakıldı.
Olay 3:
Türkiye’de  “Kürdistan”  kelimesini kullanmak yasaktı. Diyarbakır Başsavcılığı,  “Türkiye’de de Kürdistan kelimesinin resmen kullanılabileceği” yolunu açtı: “Kürdistan Gençlik Hareketi Derneği” ismiyle dernek kurulmasını serbest yaptı.

***

Bu 3 olay, şunu bağırıyor:
PKK yol keser.
Vergi toplar.
Mahkeme kurar.
Asker öldürür.
Polis katleder.
Faili meçhul yapar.
O ikinci devlettir.
Müzakereye oturulur.
Biden de  “Abdullah Öcalan’ı memnun edin. PKK ile başlattığınız barış görüşmelerini Türkiye’de bir Kürdistan kurulacak şekilde sürdürmeye devam edin. Biz ABD olarak Biji Apo diyoruz. Yakında PKK’yı terör örgütü listesinden çıkartacağız. Siz de bizi izleyin. PKK’ya af çıkartın. Kürtler, Irak ve Suriye’de ABD’nin en yakın müttefikleridir. Üçüncü göz aramayı bırakın. Üçüncü göz ABD’dir yani benim, biziz, Başkan Obama’dır” demeye geldi.
Özür dilemiş Biden yoktu.
Özür dilememiş Biden.
“Biji Apo” diyen Biden.
Üçüncü göz Biden var.
Tükürerek geldi.
İki yüzlülük diz boyu!
Necati Doğru / Sözcü


Alevilerin bilge tutumu

(...) RTE, Alevi düşmanlığını, toplumu bölmek, kamplara ayırmak ve kendi taraftarlarını bir arada tutmak için hiç gündeminden eksik etmedi. Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini miting meydanlarında anımsattı, neden korkuyorsun Aleviliğini saklıyorsun, diye kışkırtıcı davrandı. En son Berkin Elvan’a ve annesine yine bir mitingde yaptıkları unutulabilecek gibi değil. Ya Sivas davasının düşmesi karşısında  “hayırlı olsun” sevinci?! Sivas katliamı AKP’nin içindedir...
Bunu yapan, aynı zamanda da her yıl  “Alevi açılımı” tezgâhladı... Alevi milletvekili de yaptı! Vitrinlik! Neymiş dertlerinizi anlatın bakiiiiim.. O çok iyi bildikleri kıyım tarihine ve kendi dışlama tarihlerine, Sünniliğin yapısal eğemenliğine baksalar görecekler...
(...) Bu ülkenin okumuş yazmış başbakanı  “Alevilerin neden CHP’ye oy verdiklerini anlayamıyorum” deyince, acaba gerçekten mi söylüyor yoksa politik olarak bir saflık-ümmilik mi sergiliyor diye düşündüm.
(...) İlki, Genç Cumhuriyetin, Dersim’de Alevileri hedef almadığını bütün Aleviler biliyor.. Keşke, şeyhlere, ağalara karşı Alevi emekçileri, köylüleri ayaklansaydı da, feodalizmin kökünü bizzat kazısaydı... Dersim’de yaşanan acılara, hiç gerekmeyen katliamlara rağmen...
İkincisi, Aleviler ilk kez Atatürk’ün laikliği altında nefes alıp vermeye başladıklarını hep bildiler... Dersim’i bağırlarına basarak...
Bu ne yüce düşüncedir! Davutoğlu hâlâ anlamıyor mu dersiniz...
Orhan Bursalı / Cumhuriyet

 

Kendi ayaklarına ateş eden ülke

Televizyon ekranlarında her gece PKK ve Öcalan sözcülerini izliyoruz. Ülkenin bölünmesine karşı olan ve adına ulusalcı denen aydınlar ekranlarda yasaklı. Tek taraflı bir beyin yıkama kampanyası ile sürekli PKK ve Öcalan’ın talepleri konuşuluyor. Devlet suçlanıyor. Vatandaşlarda şu algı oluşturuluyor:
- PKK’nın istekleri reddedildiği için terör sürmektedir, istekler kabul edilirse terör bitecek, barış gelecektir!
Vatandaş Öcalan’ın talepleri yerine getirildiği halde barışın gelmediğini, aksine PKK’nınGüneydoğu’da devlet kurduğunu göremiyor. Görse de sesini çıkartamıyor.
Barış dedikleri de Kürt devletinin barışçı şekilde kurulmasıdır.
Medya bir biçimde kurgulanmış. Her gece ekranlarda kendi ayaklarına ateş eden bir ülke görüyoruz.
Melih Aşık / Milliyet


“Rüştünü ispatlamış gazeteci”

AKP iktidarı sayesinde yeni bir kavramla daha tanıştık.  “Rüştünü ispatlamış gazeteci.”
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan geçtiğimiz günlerde fiilen darmadağın olan  “açılım”  sürecine hayat öpücüğü için mesaideydi. HDP’li İdris Baluken, Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’le bir araya geldi. Görüşmede, Öcalan’ın istediği  “Açılım İzleme Komitesi”  için karar verildi.
Kulislere yansıyanlara göre Akdoğan, heyette yer alması gereken kişilerle ilgili olarak HDP’lilere,  “Geçtiğimiz süreçte ’rüştünü ispatlamış gazeteci’ve akademisyenler var. Bu kişileri size de danışıp İzleme Heyetine almak istiyoruz. Yararlı olacaklarına inanıyoruz” demiş.
Irak işgali sırasında ABD tanklarına binip gazetecilik yapanlar vardı. Onlara  “embedded journalist”  yani  “iliştirilmiş gazeteci”  adı takıldı. Şimdi de  “rüştünü ispatlamış gazeteciler”  ortaya çıktı. 2003’de ABD’nin tankına binenler vardı, şimdi AKP’nin dolmuşuna binenler var.  “Rüştünü ispatlamış gazeteciler”  AKP’nin dolmuşuna binenler.
(...) Düğmeyle hareket ediyorlar. AKP’den düğmeye basılınca hepsi aynı şeyleri söyleyip yazmaya başlıyorlar. Söylediklerinin doğru olup olmaması önemli değil. Önemli olan “rüştün ispatlanması..!”
İsmet Özçelik / Aydınlık