MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
“Alevi açılımı”nın boş çıkacağı soğuk sandviç stokundan belliydi

(...) O sandviç stoku, daha sonra sayısının 2500 olduğunu öğreneceğimiz, ülkenin pek çok ilinden taşınan polislerin kumanyasıydı.

Şehrin ana caddesi, ağır bir laciverde boyalı. Köşedeki TOMA, az ilerideki  “Akrep”, belediyenin yan sokağına arka arkaya park etmiş onlarca sivil plakalı yolcu otobüsü, cadde boyunca yan yana dizilmiş yüzlerce çevik kuvvet, girmek istedikleri her sokaktan geri döndürülen şehir halkı, geliş saati yaklaştıkça kentin tepesinde turlarını artıran helikopterin sesi...
Bu kasvetli manzara, birazdan  “hediye” ve  “müjde” paketi sunacak bir dostluk elini değil, vatandaşını  “potansiyel düşman” olarak gören anlayışı yansıtıyordu.
Başbakan’ın geliş saati yaklaştıkça turlarını artıran helikopterin sesi havayı büsbütün gerginleştirirken, insanların yüzünde hep aynı tedirgin ve şaşkın ifade...
“Ayıptır, yazıktır” dedi yaşlı bir adam...
(...)
Böylece, son 12 yıl içinde, muhataplarının dahi kaçıncısı olduğunu
hatırlamadığı bir  “Alevi açılımı” gösterisi daha sona erdi...
Çiğdem Toker / Cumhuriyet

 

“Yeni Türkiye”de isyan var:

Davanızın çocuklarını kurban ederseniz Allah rahmetini keser”

 (...) Biz fakirken çektik çilesini bu davanın, fakirken aşık olduk bu davaya, fakirken dayak yedik nezarethanelerde. Çocuklarımızı fakirken doğurduk.
Sonraları çetin imtihanlardan geçtik. Keşke işkenceyle, dayakla, açıkla imtihan olsaydık. Hiç bilmediğimiz yerden hesaba çekildik, parada, makamdan, mevkiden...
Bu davanın çocukları imtihanları kaybetti, günahlara battı, gaflete daldı ama (...) Bu çocukları ne kadar hatalı olursa olsun, zerre kadar davaya katkısı olmayan, çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen insanlara kurban edemeyiz.
(...) Eğer davanın çocuklarını haksız yere  kurban verirseniz, bugüne kadar verdiğimiz kavganın, ödediğimiz bedellerin, çektiğimiz çilenin ne anlamı kalır?
(...) Davanızın çocuklarını siyaset ve ticarete kurban ederseniz Allah rahmetini keser.
Ali Nur Kutlu / Yeni Şafak


Bu kavga bitmez

 (...) Üçünü de tanıdığım, bildiğim kadarıyla Yusuf Ziya Cömert, Mehmet Ocaktan ve Mustafa Karaalioğlu (...) Hatalarıyla sevaplarıyla, eksikleriyle fazlalarıyla bu üç isim de ’mahallemizin’abileridir. Ve mahallerimizin abilerine reva görülen bu ’operasyon’, asla hak etmedikleri bir biçimde gerçekleştirilmiştir.
(...) Bazıları bu operasyonun arkasında Cumhurbaşkanlığı danışmanlarından Yiğit Bulut’un olduğunu iddia ediyor. İhtimal vermem, veremem. Çünkü Yiğit Bulut’un gücü mahallemizin abilerine yetmeye başladıysa bizim dükkânı kapatıp gitmemiz iktiza eder. Oysa bizim ne bir başka mahallemiz ne de açabilecek başka bir dükkânımız var...
Gerçi benimki de laf. Belki de tüm bu olup bitenlerin altında tam da bu vardır: Birileri bizim bir yere gitmeyecek olmayışımıza fazla güveniyordur belki de. Doğru, biz bir yere gitmeyiz, ama mahallemize pislemeyi itiyat haline getirmiş birilerini mahallemizden dehleyecek gücü de her dem kendimizde buluruz evelallah...
Ne diyordu Friedrich Dürrenmatt: ’Dayının, Yeni Şafak 20 yıldır senin geçmişte sövüp saydığın insanların hikâyesini muhafaza etmek için var. Dolayısıyla, bu hikâye sana acık zor gelir. Adres verirsen sana Kerime Nadir hikâyeleri göndertelim. Oradan başla işe.’  
İsmail Kılıçarslan / Yeni Şafak


Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeninden itiraf gibi itiraz: Biz olmasaydık haliniz haraptı!

 (...) Türkiye son dönemde bu yönde iki büyük tehlike atlattı. Biri Gezi olayları diğeri de 17 Aralık müdahalesi.
(...) Açık söyleyeyim, iki olayda da geleneksel yöntemler yeterli olmadı. (...) Siyasi iktidar için, medya desteğinin bu iki olayda da belirleyici olduğuna, rüzgarı tersine çevirdiğine inanıyorum. Medya desteği olmasaydı, medyanın Türkiye toplumunu bilgilendirme yeteneği olmasaydı nasıl bir sonuç ortaya çıkardı, durumun vahametini bilenler bunu düşünmek bile istemeyecektir.
Ancak bunun yeterince iyi anlaşılabildiğinin, bu mucizevi desteğin ne anlama geldiğinin yeterince kavranabildiği kanaatinde değilim. Bütün bu olaylardan sonra medyanın hala “ucuz”  ve kolay gözden çıkarılabilir bir alan olarak görülmesinin talihsizlik olduğunu düşünüyorum...
İbrahim Karagül / Yeni Şafak


“Yaralandık”

... Mustafa Karaalioğlu, Yusuf Ziya Cömert ve Mehmet Ocaktan’ın kalemleri kırıldı. Mesleki birikimlerine en çok ihtiyacımızın olduğu bir dönemde, bir patronaj tasarrufu olarak ortaya çıkan bu durumun hepimizi derinden yaraladığının bilinmesini isterim...
Abdülkadir Selvi / Yeni Şafak