MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Mazlum arıyorsan “ÇARŞI”ya sahip çık

Sloganlar, pankartlar, masum demokrasi istemlerini dile getiren topluluklar, basın özgürlüğü çığlıkları, demokrasi haykırışları...
Ortalık toz duman...
Her şey allak bullak...
At izi it izine karışmış durumda...
Aklımızdan olmadan, sağduyu çizgisini yitirmeden soğukkanlı davranmalıyız bu iç bulandırıcı görüntü karşısında ve önce şu soruyu yanıtlamalıyız:
Ne oluyor?
Aslında olan basit: Bir zamanlar baskı ve zulüm yolunda kol kola yürüyen hukuk tanımazlar, şimdi dünkü yöntemlerini birbirlerine karşı uygulayarak hesaplaşmaya girişmişlerdir, hepsi bu.
Bu basın özgürlüğü karşısında özgür medyanın çığlığı değil, dünün zalim şakşakçısı yandaş medyasının bugün mazlum duruma düşmesi üzerine attığı umarsızlık çığlığıdır.
Dün yaptıklarını anımsayınca, bugünkü basın özgürlüğü çağrılarının içtenliğine inanmak imkânsızdır.
Aslında demokrasiyle, özgür basınla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir durum söz konusu. Yarın devran dönünce, bugünün mazlumu yine zalim rolüne dönmeye hazırdır.
Olay, Hitler’in yıllarca baskı ve zulmü ortaklaşa yürüttüğü SA’ları, kanlı bir şekilde tasfiye ettiği 1934’teki  “Uzun Bıçaklar Gecesi” ni çağrıştırıyor.
***
Hitler 30 Haziran’ı 1 Temmuz’a bağlayan gece SA’ları liderleri Ernest Röhm ile birlikte yok ederken, bütün dünyaya şunu ilan ediyordu:
- İktidarıma ortak kabul etmem, buna soyunanı ezer geçerim!
O zaman burada ikinci soruya geliyoruz:
Ne yapmalı, nasıl tavır almalı?
 “Müstahaktır” deyip geçmeli,  “işte etme bulma dünyası” diye olanlara omuz mu silkmeliyiz?
Yoksa bilgiç bir edayla  “Söyledik basın özgürlüğü herkese lazımdır diye, o zaman dinlememiştiniz, bak ne oldu gördünüz mü; çekin bakalım şimdi başınıza geleni!” diyerek gülüp geçmeli miyiz?
Tabii ki hayır!
Basın ve ifade özgürlüğünü, yalnız bizim gibi düşünenler için istemediğimize göre, dünün zalimlerinin taleplerine de kulak vermeliyiz. Toptan genel olarak özgürlük istemeliyiz.
Ama dün olanları unutmadan, yalanla oyalanmadan, sahte özgürlük sloganlarına kanmadan, herkesin özgürlüğe hakkı olduğunu savunmaktır işimiz.
Dünün zalimlerinin mazlumlarına uyguladıkları yöntemler, yaptıkları zulümler ne olursa olsun, bugün aynılarının kendilerine de uygulanmasını haklı gösteremez.
unutmayalım ki, başlarına gelenler, dünkü zulümleri yüzünden değildir.
Şimdi kendi vesayetine ortak tanımayan gücün tekel kavgasının sonucudur olanlar.
***
Yapılanlara karşı çıkalım, ama dün yapılanları da unutmayalım.
Dünkü özel yargı zalimlerini, bugünün güzel yargı mazlumları haline sokan mekanizmanın nasıl işlediğini görelim ve gösterelim, ne özel yargıya karşı güzel yargıyı, ne güzel yargıya karşı özel yargıyı savunalım.
Ama gerçek bir mazlum arıyorsak eğer, onu ne özel yargıda ne güzel yargıda, olsa olsa  “Çarşı” da bulacağımızı bilelim.
Evet, Cumhurbaşbakanı’nın ısrarla üzerinde durduğu  “Çarşı” nın davası başlıyor.
Balyoz ve Ergenekon davaları özel yargıda görülmüştü.  “Çarşı” davası güzel yargıda görülüyor. Dünyada ilk kez bir taraftar grubu, hükümeti yıkmak üzere darbe planlamaktan yargı önüne çıkıyor.
Çarşı Beşiktaş’ın taraftar grubuydu,  “Çarşı” ne sağcıyız ne solcu, futbolcuyuz futbolcu, rıhtımından çoktan demir almış, özgürlük denizine açılmıştı.
“Çarşı” artık Beşiktaş için yürümeyi aşmış, Gezi, yeni hepimiz için yürümeye başlamıştı.  “Çarşı” hepimiz için demokratik hakkımızı kullanarak yürüyor.
“Çarşı” ne o zalimin ne bu zalimin yanında; o zalimsiz, mazlumsuz demokrasi safında duruyor.
Zalimsiz, mazlumsuz bir ülke istiyorsak, neden ve kimin yanında duracağımızı bilmeli, “Çarşı” nın davasına sahip çıkmalıyız.
“Çarşı” nın davası hepimizin davasıdır.

****

 

Kalemini kır ama satma
Başlıktaki söz, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Hürriyet Gazetesi kurucusu rahmetli Sedat Simavi’nin genç gazetecilere öğüdüdür!..
Ama günümüzde, basın dünyası  “satılmış kalemlerden”  geçilmiyor...
Ve bu satılmış kalemler iki gündür meslektaşlarının gözaltına alınmasını büyük bir coşkuyla karşılıyorlar!..
Aslında, önceki gün gözaltına alınan gazetecilerin de, Soner Yalçın, Nedim Şener, Ahmet Şık, Mustafa Balbay, Barış Pehlivan gibi gazeteciler tutuklanırken attıkları sevinç naraları hafızalarda tazeliğini koruyor!..
Sonuçta...
Bugün gözaltına alınanlar ile onların gözaltına alınmalarına sevinenler iki yıl önce ortak hareket ediyorlar, mutluluğu birlikte paylaşıyorlardı...
Efendileri birbirine girince roller değişti!..
***
Satılmış kalem olmak zordur!..
Dün ak dediğine kara, kara dediğine ak demek zorunda kalırsın!..
Bugün böyle bir manzarayı ibretle izliyoruz!..
(...)
Biz yıllarca Fethullahçı kadrolaşmayı eleştirirken, iktidar kanadı onlarla sarmaş dolaştı’85
 “Ulan hepiniz ordaydınız be”  başlıklı yazıda bunları uzun uzun anlattık...
Araya çıkar ilişkisi girdi, öküz öldü ortaklık bozuldu!..
Birçok vatansever polis, polis şefi, emniyet müdürü, savcı, yargıç Fethullahçı kadrolar tarafından mağdur edildi!..
Şimdi de Fethullahçı kadrolar tasfiye ediliyor!..
(...)
Hangi taraftan olursa olsun gazetecilerin gözaltına alınmasına, tutuklanmasına şiddetle karşı çıkarız!..
Misillemeyi ve rövanş almayı asla kabul etmeyiz...
Ama herkesin kulağına küpe olması dileğiyle şunu da eklemeden yapamayız:
Kalemini kır, ama asla satma!..
Mehmet Türker Sözcü
****

Siyasi değil hukuki
 (...)2011’deki gazeteci gözaltıları ve ’Radikal baskını’nda yapılanları burada görmüyoruz:
1- Gazete ve televizyon ’basılmadı’.
2- Gazete ve TV’ye polis girmedi, arama yapılmadı, bilgisayarlara el konmadı.
3- Gazeteciler, yazarlar ve diğer şüpheliler ’davet’ve ’tebligatla’gözaltına alındı.
4- Gazeteciler ve yazarların ’evlerine baskın yapılmadı’, evleri aranmadı, bilgisayarlarına el konmadı.
5- Ellerine kelepçe vurulmadı, başları eğilerek polis aracına itilmediler.
6- Şüpheliler hakkında -önceki yazıları ve yayınlarının kendilerine hatırlatılması dışında- itibarsızlaştırma kampanyası yapılmadı.
7- Şüpheliler hakkında soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler, varsa ses kayıtları medyaya servis edilmedi, internetten yayına verilmedi.
(Gözaltıların ’tebligatla’ yapıldığı canlı yayında izlenmesine rağmen ’gazete basıldı’diyenlere başka sözüm yok. Zira Zaman gazetesinin haberlerinde bile ’polis gazeteyi bastı’ ifadesi yok.)
Mustafa Kartoğlu
Star

****

Biri yıllarca ekmeğini cemaat medyasından kazandı, diğeri
Gazeteciler Yazarlar Vakfı etkinliklerinin gediklisi; ayıp siz demeyin bari

“İtirafçı”ları andırıyorlar
(...)   “Suç üretme ve tasfiye” , Camia’nın çok etkin bir kendine alan açma yolu olarak biliniyor. (...) Camia, evet, bir varlık mücadelesi psikolojisine itilmiş olabilir, ama şu anda, bazı hedefleri vurmak için kullanılacak bir silah haline geldiğini görmek zorundadır. Bu tür silahlar genelde kirli işlerde kullanılır ve işi bittikten sonra ilk planda kendisinden kurtulunmak istenir. Söyleyeyim: İçeride mesela CHP, HDP kendisinden kurtulmak ister, dışarıda siyonist lobiler ve onların etkilediği devletler...
Ahmet Taşgetiren Bugün
***
Dumanlı ve Karaca birer gazeteci...
Ancak aynı zamanda Gülen cemaatinin aktif üyeleri ve meyda gruplarının yöneticileri...
Gülen grubu ise AK Parti muhalifleri ne kadar görmezden gelirse gelsin, devlet içine yayılmış, yasa dışı hareket eden, Opus Dei nitelikli bir grup...
Ali Bayramoğlu Yeni Şafak
***
“Devrimci Erdoğan”
...Fildişi kulesini iktidara pazarlayan Alev Alatlı, Erdoğan’ı devrimci olarak görüyormuş ya...
Doğrudur.
Pek çok şeyi devirdiği vakadır.
Hukuku devirdi, ahlakı devirdi, dini devirdi, insanlığı devirdi.
Ama bu tarz bir devrimcilik, evrensel hukuk normlarına göre darbeciliktir, diktatoryadır.
Gültekin Avcı
 Bugün

****

Nihayet biri  özür diledi
(...) 5 yıl önce büyük bir öngörüyle  “sivil istibdat” uyarısında bulunan Nuray Mert’i anlamaya çalışmak yerine birçok yerde eleştirdiğim için pişmanım. Kendisinden ve demokrasi mücadelesi verdiğimiz inancıyla bile olsa yazı ve sözlerimle hakkında yeterince empati yapamadığım herkesten af diliyorum.   
Abdülhamit Bilici
Zaman

****
GÜNÜN SORUSU
Peki bugünkü zulmün yollarını açanlar?..
Bugünkü haksızlık ve hukuksuzlukların çok daha kötüsünü Silivri’de yapanlar?..
Ali Tatar, Kuddusi Okkır, Kaşif Kozinoğlu, Murat Özenalp, İlhan Selçuk?..
Emre Kongar Cumhuriyet
****

Kıssadan Hisse
İnsan, ne kadar güçlü olursa olsun,  “Ne oldum!”  dememeli,  “Ne olacağım?”  demeli!
Rahmi Turan
Sözcü