MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Kral Çıplak

(...) Tüm samimiyetimle yazıyorum; cezaevine atılan herkes için üzülüyorum; türbanlı kadınların adliye önünde, hapishane kapısında Kur’an-ı Kerim okuyarak gözyaşları dökmesi içimi yakıyor.
Ama... Duygularıma yenilemem. Gerçekler çok yakıcıdır. Maalesef, Kral Çıplak!..
Kumpasın üç ayağı vardı:
- Cemaatçi polisler...
- Cemaatçi savcı ve hakimler...
- Cemaatçi medya...
Meseleye hissi bakanlar;  “Cemaatçi gazetecilerin”  o dönemde yazdıklarını, söylediklerini basın özgürlüğü açısından değerlendiriyor! Bu son derece yanıltıcı bir bakıştır. Bunun yazıyla, konuşmayla ilgisi yok;
-keşke olmasaydı- kimi  “Cemaatçi gazeteciler”  kumpasın tam merkezindeydi.
Bakınız; o dönemler kimi gazeteciler, para-şöhret-makam için gerçekleri çarpıttı; ahlaksızlık yaptı-yapıyor. Bu bir etik meseledir; hapis cezasıyla filan ilgisi olmaması gerekir.
Örnek vereyim; Nazlı Ilıcak’ın Ergenekon-Balyoz-Odatv sürecinde yazdıkları tümüyle yalandı. Cemaat tarafından kandırılması işine geldi. Fakat bu ahlaki meseledir. Oysa... Cemaatçi kimi sözde gazeteciler kumpası organize eden ekip içindeydi.
Hukuki olarak hesap vermeleri gerekir.
H  H  H
Deniyor ki: “Cemaat, 17-25 Aralık hırsızlık operasyonlarını yapmasaydı; bu tutuklamalar olmazdı!”
Peki... Hakikatleri mi arayacağız yoksa  “ortak düşman AKP’ye”  karşı hissi duyguları köpürtecek yazılar mı kaleme alacağız?
AKP-Cemaat arasında kavganın miladı; 12 Haziran 2011 genel seçimidir. Erdoğan, Cemaatçi milletvekili aday adaylarının büyük çoğunluğunun üzerini çizdi. Bunu bilerek yapmadı, -A. Gül’ü Çankaya Köşkü’ne de göndererek- partiye tek başına hakim olmak için yaptı. Cemaat, seçimlerden sonra Zaman gazetesinde üstü kapalı olarak Erdoğan’a “tiran”  benzetmesi yapmaya başladı. ( “Kayıp Sicil”  kitabımda ayrıntıları var.)
Ve Erdoğan’ın telefonlarını vs. dinlemeye başladı. (Dikkat ediniz; 17/25 Aralık’ta sızdırılan telefon görüşmeleri hep 2011 seçimlerinden sonraya aittir!) Sonra; Erdoğan’ı iktidardan düşürmek için PKK ile yapılan Oslo görüşmesi sızdırıldı; ameliyat masasında iken ucu Erdoğan’a dokunacak MİT operasyonu yapıldı vs.
Cemaat  “son yumruğu” 17 -25 Aralık sürecinde vurmak istedi; başaramadı.
Bugün...
“Erdoğan 17-25 Aralık’ın intikamını alıyor”  diyorlar. Bunu bilmemek için aptal olmak lazım.
Eğer gazeteci iseniz bilirsiniz ki; insanlar, kurumlar birbirine düşmeden karşı taraf hakkında ortaya bilgi-haber sermez. (Örneğin, Mehmet Ağar-Mehmet Eymür çatışması 1. MİT Raporu’nu ve 2. MİT Raporu’nu ortaya çıkardı. Kavga edecekler ki Susurluk çeteleri ortaya çıksın!)
Evet, AKP-Cemaat kavgası 17/25 Aralık hırsızlığını ortaya çıkardı.
Evet şimdi; AKP-Cemaat kavgası Ergenekon-Balyoz-Odatv vs. yapılan kumpası ortaya çıkarıyor.
Duygularınızla değil aklınızla düşününüz...
Tarihçi Gawrych kitabında şöyle diyor:
 “Atatürk hakkındaki araştırmalar, tahlillerinde onun yaşamında aklın merkezi yerini, duyguları ve vicdanı işin içine katmadan vurguluyor.”
Soner Yalçın Sözcü
 

Bir gün ikisi birden yargılanacak!
Karşımızda utanması arlanması olmayan iki pehlivan var. Güreşiyorlar. Birisi şimdilik diğerinin sırtını çayıra vuracakmış gibi görünüyor. Fakat her türlü hilenin serbest olduğu bu güreşte sonunda kimin kimi tuş edeceği hâlâ belirsiz.
(...) İktidar, cemaatin kendini aldattığını ileri sürüyor. O vakit elde iki ihtimal var. Ya herkesin bağıra çağıra uyardığı bir konuda dahi aldanacak kadar saflar.
Ya beraber iş tuttular, çıkarları çatışınca da eski dostu buruşturup attılar. Her iki durumda da ülke yönetme ehliyetleri sorgulanır.
Ya saflar ya suçlular.
Utanmazlık konusunda cemaatin de iktidardan aşağı kalır yanı yok. Kurdukları yargı-polis-medya üçlüsüyle kaç kişiyi hedef aldılar. Yazdıkları, manşetleri hâlâ arşivlerde. Hatta öyle ki, medyaya karşı iktidarla yaptıkları operasyonlarda kullandıkları gerekçeler içtihat oluşturdu. Bugün hükümet komiseri yazarlar kendilerine aynı gerekçelerle vurmakta.
(...)
İki taraf da hâlâ kibirli ve sonsuz derecede utanmaz.
Cemaat daha tehlikeli, iktidarın onları tasfiyesini destekleyelim diye düşünenler var. Hata ederler.
İktidar diktatörlüğe gidiyor, cemaati destekleyelim diyenler var. Onlar da hata ederler.
Kerteriz bellidir. Adil yargılanma. Sanığın, şüphelinin kimliğine bakmadan adil yargılanma dahil insan haklarını savunmak gerek. İktidarı ya da cemaati savunacak çok kişi var...
Özgür MumcuCumhuriyet
 

Balyoz Davası’nın kanıtları sahte çıktı! 7 yıldır “Bize darbe yapacaklardı” diye sahte gözyaşı dökmenin cezası yok mu?
Akif Kökçe Milliyet (Açık Pencere)

***

Hoca Efendiye Tahşiye! Apo Efendiye Tahliye!


Tahşiyeyi kılıf yapıyor. Tahliyenin önünü açıyor.
Abdullah Öcalan, şu ya da bu biçimde tahliye edilecek. Türkiye  “özerklik ya da federal”  yapılanma yoluyla ve  “Yeni Türkiye’yi kuruyoruz” nutukları ile bölünecek. Bölünmenin acısını Türkiye’nin vatandaşları (bölünmek istemeyen Kürtler dahil) derinlerde hissetmesinler diye şimdi  “Tahşiye”  adlı yeni bir narkoz bulundu. 2015 seçimleri sonuna kadar her gün, her saat  “Tahşiye narkozu”  ile halk uyutularak bölünme gerçek olacak.
***
Ey okur!
Yaz bir kenara.
Filmin yeni adı:
Fethullah Gülen’i yakala.
Abdullah Öcalan’ı salıver.
Bu öyle bir kavga ki; risaleler halinde gelmiş Kur’an ile onu insanlara ulaştırmaya aracı yapılan Resulullah’ı (Hz. Peygamber) bir kenara bırakıp  “Türkiye’yi İslamlaştırmada bir yol, yöntem farkına”  dayanan  “Tahşiyeciler”  adlı grup üzerinden kapıştılar...
Necati Doğru Sözcü

 


Nedir bu öfke Paşam
Çınar Oskay’ın eski Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman’la yaptığı mülakatı büyük ilgiyle okudum.
Paşa, güzel bir noktaya gelmiş.
Kendi dışındaki paşaların o günlerini sorguluyor.
Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, 2002 yılı ağustos ayında Genelkurmay Başkanlığı görevinden ayrılıp yerini Orgeneral Hilmi Özkök’e bırakırken tuhaf bir şey olmuştu.
Kara Kuvvetleri Komutanlığı hakkı teamül gereği Edip Başer Paşa’dayken, ordudaki yerleşik teamülleri yerle bir eden bir son dakika müdahalesi ile onun yerine Aytaç Yalman getirilmişti.
Kara Kuvvetleri Komutanı olarak tam bir güven duyduğu Edip Başer’i görmek isteyen Hilmi Özkök de bu müdahaleden mutsuz olmuştu.
Biz de Hürriyet’te o dönemde gazetenin Ankara Temsilcisi olan Sedat Ergin’in imzası ile çıkan bir yazıyla bu ayak oyununu eleştirmiştik.
Bazı komutanlar o günlerde bize fena küsmüştü.
Şimdi soruyorum.
Acaba o gün Yalman’ın yerine Edip Paşa gibi demokratlığı bilinen bir komutan gelseydi 2002 sonrasındaki süreçte her şey daha farklı olabilir miydi...
Aynı soruyu İlker Başbuğ da sormuş.
Yalman bu soruya çok kızmış. İlker Paşa haklı değil mi Allah aşkına...
O gün Hilmi Özkök’ün etrafını çevrelemek için yapılan bu operasyonun parçası olanlar hiç olmazsa bugün sessiz kalmalı.
Çünkü eleştirdikleri insanlar büyük bir bedel ödedi.
Ertuğrul Özkök Hürriyet