MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Erdoğan o savcıya da “hodri meydan” dese ya

(...) Röportaj  “17 Aralık Savcısı”  Celal Kara ile yapılmış.Yolsuzlukları başta bizzat soruşturan Celal Kara; Rıza Sarraf, (eski) Halk Bankası genel müdürü Süleyman Aslan, üç malum bakan ve mahdumları hakkında birinci elden belge ve bilgilere dayanan öyle açıklamalar yapıyor ki bu üç bakanı her türlü pisliği tertemiz yapan Omo ile bir ay yuğsanız, yine de eninde sonunda  “aklanamayacaklarına” iman ediyorsunuz.

(...) İşte can alıcı bir ayrıntı: 
 “Can Dündar - O gün Başbakan’la oğlu Bilal arasında geçen birçok konuşmanın kaydı sızdı internete... Bunların nasıl kaydedildiğini biliyor musunuz?
Celal Kara - Onların menşeini ben de bilmiyorum... Konuşmaların kaydını YouTube’da gördüm; “tapeid”si vardı. Bilal şüpheli olarak dinlendiyse babası da bir ihtimal dolaylı olarak takılmış olabilir...
(...) - Erdoğan, ‘montaj’ deyip kesti attı; montaj olabilir mi?
- Montaj olmadığı belli... Hece hece montajlandığını söylemek çok gülünç bir iddia...
(...)
Yukarıda alıntı yaptığım röportajın ilgili bölümü 26 Ocak’ta yayınladı.
Ben yine RTE esip gürleyecek sandım. Bu satırların yazıldığı ana dek RTE’den bu konuda da ses çıkmadı.
Allah’ı var, “sahibinin sesi” kadrosundan Mehmet Metiner esti, gürledi
“Savcının defterini dürmezsek bize de namert desinler.”
İyi de, Metiner açığa alınan Savcı için neden Mafya ağzı kullanıyor? Neden Savcıyı “gelirsem oraya!” seviyesinde tehdit ediyor?
(...) Mehmet Metiner sen yorulma! Cumhurbaşkanı ve dahi malum üç bakan Savcı Celal Kara hakkında dava açsınlar, Kara da Can Dündar’a röportajda söylediklerini ilk elden belge ve bilgilerle Mahkeme önünde savunsun. Millet de kendisinden gizlenen belge ve bilgilere birinci elden vakıf olsun!
Gerekirse Savcının defterini Mahkeme dürsün! Maçanız yiyor mu?
Cüneyt Ülsever / Yurt

 

Namussuz! Haysiyetsiz! Şerefsiz! Vicdansız!

(...) Emirle veya çıkarı için, inandığının tersine oy veren politikacı... Emirle veya çıkarı için, suç olduğuna inanmadığı halde, dava açan, gerekmediği halde tutuklama isteyen ve yapan, insanları haksız yere hapse atan, cezalandıran, özgürlüklerinden mahrum eden adalet mensubu... Emirle veya çıkarı için, gerçeklere aykırı yalan haber yazan, manşet atan, yorum yapan, insanların kişiliklerini haksız yere karalayan, efendilerini göklere çıkaran medya mensubu... 
Namussuzdur! 
Haysiyetsizdir! 
Şerefsizdir! 
Vicdansızdır!
(...)çevreme baktığımda, topluma en üst düzeyde hizmet etme mesleği olan politikacılar arasına... Hepimizin güvencesi olan, canımızı, malımızı, özgürlüğümüzü devlete ve başkalarına karşı koruyan adalet mensupları arasına... Görevi, topluma doğru haber ve bilgi vermek olan medya mensupları arasına... 
Namussuz, haysiyetsiz, şerefsiz ve vicdansız olanların da sızdığını, bu nedenle de toplumda, siyasete, adalete ve medyaya güvenin azalmakta olduğunu gözlemliyorum ve hem toplum hem de bu meslekler adına çok kaygı duyuyorum!
(...)
Ey bu ülkenin namuslu, haysiyetli, şerefli, vicdanlı politikacıları, adalet mensupları ve medya çalışanları: 
BİRLEŞİNİZ... 
Kaybedecek namusunuz, haysiyetiniz, şerefiniz, vicdanınız, mesleğiniz, kişiliğiniz, kısacası tüm bir yaşamınız var!
Emre Kongar / Cumhuriyet

 

Bayrağı o kadar seviyorsan düştüğü yerden kaldır önce

Kürtçe’ye olan sevgisinden söz eden ve Kobani’deki PKK’lılara selam gönderen Başbakan Davutoğlu’nun ay-yıldızlı bayrağımızdan  “ay” ı atmak isteyenlerin olduğu şeklindeki garip iddiası ne oldu?
Davutoğlu, bunların kimler olduğunu söyleyemiyor!
O zaman da  “kafadan atmış”  oluyor!
Sayın Başbakan, sen bu gibi işlerle uğraşacağın yerde, bayrağa sevgini göstermek istiyorsan yırtılmasını, yakılmasını önle!
Güneydoğu’da yakılan Türk bayraklarının sayısı kim bilir kaç oldu?
Tam sayısını bilmiyoruz ama kesin olan şu ki, birçok bayrağımız, PKK’lı hainler tarafından yakılarak, parçalanarak alçakça tahrip edilmiş durumda... Bunların sayıları her gün biraz daha artıyor.
Ay-yıldızlı şanlı al bayrağımız, her Türk’ün onuru ve gururudur.
Bana göre Türk bayrağı, rengiyle, şekliyle, anlamıyla dünyanın en güzel bayrağıdır.
Sayın Başbakan... Boş lafları, teröristlere selamı filan bırak da, Türk bayraklarını yırtıp yakan hainleri bul, bu rezillikleri önle!
Tüm devlet gücü emrinde ve bu senin görevin! Görevini yap!

Rahmi Turan / Sözcü

 

Şimdi bu devlet mi?

Neden bilmiyorum...
Davutoğlu bana sanki mandolin öğretmeniymiş gibi geliyor...
***
Kürsüye çıktığında  “Şimdi -mini horozun ibibikleri var- parçasını çalacağız... Pena vuruşu, bir, iki, üç, hopilik...”  diyecekmiş gibi sanki... Ama bir anda sesini davudi kalınlaştırıp kendince kükrüyor: “Kudüs’e selam olsun, Filistin’e selam olsun, Kobani’ye selam olsun......” 
***
Ne selamı?..
Kendi Cumhurbaşkanı bile, Kobani’nin kurtuluşuna sevinenlerin nasıl oynadıklarını ekranlardan açıkladı: “Çiftetelli...” “Bakıyorsun Kobani için çiftetelli oynuyorlar adeta...” 
Bizdeki  “Mi” sesidir o işte:
Şimdi bu devlet Mi?.. Birisi Başbakan, Kobani için seviniyor... Öbürü Cumhurbaşkanı,  “Çiftetelli oynuyorlar?”  diyor... Diyarbakırlı mandolinciyi bir daha bulursa sorsun: “Hangisi doğru La?..”  (...)
Bekir Coşkun / Sözcü