MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Hava Kuvvetleri’nin içi boşaltıldı

“Balyoz Davası”  sonucu tutuklananlar, davayla aynı dönemde zorunlu hizmet süresinin 15 yıldan 10 yıla indirilmesi arasında bugün önemli bağlar kuruluyor. Pilotlara  “erken ayrılma” yolu açılırken, Türk Hava Kuvvetleri’nin  “harekat etkinliği” de önemli ölçüde azaltıldı.

NATO standartlarına göre Türk Hava Kuvvetleri’nde  “pilot sandalye oranı” hayli geriledi. Yapılacak yapılmış olacak ki, 10 yıla indirilen zorunlu hizmet süresi yeniden 15 yıla çıkarıldı. Bu durum, önceki yıllara göre istifaları azaltıyor görünse de yine 100’e yakın pilotun bu ay sonunda görevlerinden ayrılacağını öğreniyorum.
* * *
Savaş pilotları için ilk 5 yıl  “çıraklık” , ikinci 5 yıl  “kalfalık”  üçüncü 5 yıl ise  “ustalık” yani liderlik, öğretmenlik dönemi sayılır. Ama ustalar, onların komutanlarının başına gelenlerden sonra görev süresini doldurdukları için ayrıldı. Tabii, durup dururken zorunlu hizmet süresini 10 yıla indirenler, pilotların ayrılmalarının yolunu bilerek mi açtılar acaba? Böylece, uçağımızı kullanacak pilot bırakmadılar, Hava Kuvvetleri’nin Akdeniz, Ege ve Kuzey Irak’ta harekat etkinliği de ellerinden alınmış oldu.
Hava Kuvvetleri’nden emekli veya istifa ederek ayrılan savaşçı ve ulaştırma pilotlarının son yıllardaki sayısı bile Hava Kuvvetlerimize nasıl bir darbe vurulduğunu da ortaya koyuyor. İşte o rakamlar: 2010’da 147, 2011’de 149, 2012’de 174, 2013’te 214, 2014’te 140
olmak üzere toplam 824 pilot ayrılmış.
Ortaya çıkan tablo, tehlikenin büyüklüğünü göstermeye yetiyor.
(...)
Hava Kuvvetleri’nden sadece 2010-2014 yılları arasında ayrılan 824 pilottan yaklaşık 600’ü muharip pilottur. Bu rakam iyimser tahminle, 15 Muharip Filo ve 7 Muharip Üs Komutanlığı anlamına geliyor. Başka bir deyişle 5 yıl içerisinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda görevli pilotların yarısı yani mevcut pilotların yüzde 50’si ayrılmış demektir. Ayrıca her yıl yaklaşık Belçika veya Hollanda Hava Kuvvetleri bünyesinde bulunan muharip pilot sayısı kadar pilotun, Hava Kuvvetleri’nden ayrıldığını da ifade edebiliriz.
(...) Göklerin çelik kanatlı yaralı kartalları 4 şehit daha verdi. Onları lidersiz, eğitimsiz bırakırsanız bu kazalardan da kaçamazsınız...
Saygı Öztürk / Sözcü


Asrın soygununda beraat!

Frankfurt Mahkemesi’nin  “asrın soygunu” diyerek cezalandırdığı ve  “Asıl suçlular Türkiye’de”  diye işaret ettiği Deniz Feneri e.V davasında artık sona gelindi.
Savcı esas hakkındaki mütalaasını açıkladı ve 20 sanık için beraat kararı verilmesini istedi.
Sadece sanıklardan Mehmet Gürhan için 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Onun nedeni de Almanya’da tutuklu olarak bulunurken verdiği vekâletnamedeki imzasının resmi vekâlete sahte olarak dönüştürülmüş olması nedeniyle  “resmi evrakta sahtecilik” !
Olayı en başından beri soruşturan savcılar görevden alınmamış olsaydı, sanıklar suç işlemek için örgüt kurmak ve nitelikli dolandırıcılık suçundan yargılanacaklardı.
Savcılar değiştirildi ve suç  “Hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanma” ya dönüştü.
(...) Bakın bu davanın eski savcılarından (...)  Abdulvahap Yaren de Yargıtay’da görülen davasında şöyle konuşmuştu:
 “Belgeleri bulduk. (...) Soruşturma belli bir aşamaya geldiği zaman bizi aldılar, delillerin tamamına ulaşılması engellendi.”
Yaren delillerin tamamına ulaşılmasını kimin engellediğiyle ilgili ipucu da vermişti:
 “Bu güce hırsızların imparatoru diyorum. Bu imparator, hem altında yer alan figüranlarını koruyor, hem de kendisine ulaşılmasını engelliyor. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre, hukuki zeminde çalışması gereken tüm kurumları kontrol altında tutuyor. Bu amaçla hem delilleri yok ediyor. Hem soruşturma savcılarını yakından takip ediyor. Bu takibe rağmen soruşturmada istediği gibi bir sonuca ulaşamadığı takdirde savcıları soruşturmadan aldırıyor. Hem de zekât hırsızlarını masum maskesiyle kamuoyuna pompalıyor. Bu işi ancak bu organizasyonun başındaki hırsızlar imparatoru yapabilir. Hırsızlar imparatorunun kim olduğuna gelince, her şey ortada apaçık belli. Damda gezer, miyav der, isme gerek var mı?”
Türk hukuk tarihi ileride bu soruşturmayı da, örtbas edenleri de, soruşturmayı dürüstçe yürütenlerin başına gelenleri de yazacak elbette.
Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

 

NATO’nun canı en ucuz ordusu

Savaş kabiliyeti ihmale ve ihlâle uğramış bir ülkede yaşamanın zorluklarını biliriz.
Bu zorluğu aşmanın bilinen yegâne yolu, silâh ve asker mevcudunu hızla arttırmaktır.
Ama bunu yaparken, sayıların değil kalitenin öncelik taşıdığı bir seçim modelini benimsemektir.
Varsın bize  “NATO’nun en güçlü ikinci ordusu” demesinler.
Bu güç nereden kaynaklanıyor, ona bakmak lâzım.
Türkiye Cumhuriyeti, madem ki dünyanın 20 en büyük ekonomisi içindedir,  “ikinci el müşterisi” konumunu da gözden geçirmelidir.
Hele de istemediği bir savaşın tarafı olması gibi bir kazaya her an uğraması riski tepemizde sallanıyorsa...
Fantom’lar görevlerini fazlasıyla yerine getirmişlerdir.
Dolayısiyle savundukları ülkenin yani bizlerin minnet ve şükranını hak etmiş kahramanlardır.
Onları ömrü tükenmiş uçaklar içinde şehit olmaya şehadet mertebesine göndermemiz doğru ve halklı bir davranış değildir.
Amerika ve Almanya bu Fantom’ları hizmet dışı bırakılalı 20 yıl oldu.
Biz halâ kullanıyoruz.
Ve çocuklarımız ölüyor...
Güngör Mengi / Vatan


AKP’li adaylar niye tuhaf kıyafetlerle afiş bastırıyor? Milletvekilliği olmazsa Ak Saray muhafızı olma umuduyla!
Gülhan Elmas / Milliyet (Açık Pencere)


Sivil sıkıyönetim yasası

(...) İç Güvenlik Yasası olarak çıkarılmak istenen metin, o adı taşımasa bile sivil darbenin sivil sıkıyönetim yasası olmak üzere çıkarılmaktadır.
Devlet, bu yasaya gerek kalmadan da molotofkokteyli atan, şiddete başvuranlara karşı her türlü önlemi alabilecek konumdadır.
Burada asıl amaçlanan devletin üç erkinin de bir tek kişinin elinde toplanacağı Tayyip Baba düzeninin gerekli kıldığı mutlak itaat sisteminin ortamını oluşturacak ve sürekli yürürlükte olacak sivil sıkıyönetim statüsünün yasal düzenlemesini yapmaktır.
Sıkıyönetimler, vatandaşın hukuki güvencelerini rafa kaldırarak, onu sindirme yoluyla boyun eğdirme yöntemini uyguladılar geçmişte.
Şimdi İç Güvenlik Yasası ile varılmak istenen sonuç da budur.
Başka bir deyişle, İç Güvenlik Yasası ile toplum terörize edilmek istenmektedir.
İç Güvenlik Yasası’nın, bu yüzden bir an önce Meclis’ten geçmesi gerekmektedir.
Çünkü İç Güvenlik Yasası, önümüzdeki dönemde uygulanacak olan resmi ya da fiili Başkan Baba sisteminin yani Tayyibizmin uygulama yasası olacaktır.
Bütün yetkilerin tek elde toplandığı, bütün yasal ve anayasal güvencelerin rafa kaldırıldığı, bütün denetim mekanizmalarının işlemez kılındığı bir başkanlık sistemi ancak sürekli yürürlükte kalan sivil sıkıyönetim ortamında yürütülebilir.
İşte toplumu terörize etmeye yönelik yasal düzenlemenin amacı da bu ortamı oluşturmaktır.(...)
Ali Sirmen / Cumhuriyet


Aday aranıyor...

- Maaşının öğretmen maaşından fazla olmasını istemeyecek!
- Göreve başlarken ve bitirirken mal beyanında bulunacak
- 2 yıl çalıştıktan sonra  “kıyak emeklilik hakkımdır”  demeyecek!
- Makam aracı yerine asili gibi toplu ulaşım araçlarını kullanacak.
- Halktan korkmayacak,  “koruma ordusuyla”  gezmeyecek.
-  “Bedava sağlık hakkını”  vatandaşa verildiği kadar isteyecek.
- Emekli olduktan sonra milletvekili yerine  “normal emekli maaşı” alacak.
- Eş, dost, akraba ve yandaş değil vatandaş için çalışacak.
-  “Dindarlığı” seçmeni soymak için kullanmayacak!
- Hediye adı altında verilen rüşvetleri almayacak.
- Hiç kimseye hakaret etmeyecek, tekme tokat atmayacak!
- Şikâyetini anlatan vatandaşı dinleyecek,  “Ananı da al git”  demeyecek.
- Olur olmaz her şeye sinirlenmeyecek, sinir hastası olursa tedavi olacak.
- Parayı değil, yeşili, hayvanı, insanı sevecek.
- Yalan yere yemin etmeyecek,  “milletvekili yemini” ne sadık kalacak.
- Bu koşullara uyacak tüm adayları destekliyoruz!
Melih Aşık / Milliyet


Susmak da bir erdemdir

Cumhurbaşkanı Erdoğan,  “varsın inadına dekolte, inadına mini etek diye feveran etsinler. Biz inançlarına bağlı nesiller yetiştireceğiz”  diyor.
Ayrıca, hani siz kimsenin giyimine karışmayacaktınız, siz kimsenin inancını sorgulamayacaktınız.
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu derler adama...
İnsanlarımızı Türk - Kürt, inançlı - inançsız, Alevi - Sünni diye ayrıştırmaya mı çalışıyorsunuz?
Size göre yalnızca kapanan, türban giyenler mi inançlı?
Bu sözlerinizin kadın cinayetlerine yol açabileceğini hiç ama hiç düşünmüyor musunuz?
Ağzınızı açtıkça ekonomi sarsılıyor, insanlar öldürülüyor.
Bazen susmanın da bir erdem olduğunu unutmayın.
Nahit Duru / Yurt