MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Taraf’çıların tek ortak noktası ABD


(...) 1 Mart Tezkeresinin reddinin hemen ardından iddia etmiştim. O güne dek Türkiye’de en büyük müttefikinin TSK olduğunu düşünen ABD, 2003’deki reddiyenin en büyük sorumlusu olarak TSK’yı görmüştü ve muhakkak ki intikamını alacaktı.
(...)  “Taraf” bu iş birliği devam ederken kurulan tezgâhın  “belge taşıyıcısı”  ve “kamuoyu yaratıcısı”  olarak görev yaptı.
***
 Bir gün baktık ki, Yasemin Çongar Washington D.C.’deki başarılı görevini(Milliyet) ve kurduğu güzelim düzeni bıraktı ve İstanbul’a gazete kurmaya geldi. (...)  Ulusal Halk Radyosu’na (NPR) verdiği bir demecin ardından röportajı yapan Julia Rooke, Çongar’ın sözlerini şu şekilde aktardı:
 “Çongar tanıklarla konuşarak belgeleri ellerinden geldiği kadar doğruladıklarını söylüyor. Gazetenin başbakan ve devlet istihbaratının başı tarafından teşvik edildiğini de ekliyor.” (Elçin Poyrazlar-Cumhuriyet- 02.07.2010)
Çongar’ın sonradan yalanlamadığı ifadesine göre Taraf zamanın Başbakanı (RTE) ve MİT’in başı (Hakan Fidan) ile iş birliği yapmıştır.
(...)
 Taraf Gazetesi’nin o dönemde istihdam ettiği gazeteciler arasında  “iki üfürük gazeteci”  de ortak ABD maceraları ile dikkat çekiyordu.
Getir-götür oğlanı olarak görev yapan Bavulcu 3.5 yıllık ABD macerasını şu şekilde açıklıyordu:
 “Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisans yapıyordum. ’Amerika’da çocuk cinayetleri ve medya’üzerine tez hazırlamak için Amerika’ya gittim. Üç buçuk yıl kaldım...” (odatv-18.06.2009)
Ancak Mehmet Baransu hangi okullarda okuduğunu hiç belgelemedi, kaç para okul parası ödedi bilmiyoruz, iki yıllık tezinin metnini kimse görmedi. Beyan ettiği 15 bin dolarla karısı ve çocuğu ile 3.5 yıl nasıl geçindiğini kavrayamadık. (...)
***
 Taraf Gazetesi’nin  “fikir adamı” Emre Uslu hakkında da aklıma şu sorular düşmüştü:
 “... Uslu eski bir polis. Zamanında akademik çalışmalar için ABD’ye (Utah) gidiyor ve 8 sene yurda dönmüyor... ’Okyanus ötesi uçamaz’raporu ile devletten ücretsiz izin alıyor ve senelerce ABD’de yaşıyor! Bu arada bildiğim kadarı ile sadece bir web. gazetesine yazılar yolluyor. İngilizcesi kötü olduğu için muhakkak yazılarını birileri düzeltiyordu. Bu arada hatırlatayım, Özden Örnek’in ” günlükleri “ Nokta’dan önce Uslu’nun elinde idi.” (Yurt Gazetesi-20.12.2012)
 “Okyanus ötesi uçamaz”  raporlu Emre Uslu, Erdoğan-Cemaat kapışması sırasında MİT hakkında can alıcı bilgiler yayınladı. Birçok kez okyanus ötesine uçtu.
H  H  H
Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Mehmet Baransu, Emre Uslu  “Silivri Davaları” nın sadece buzdağındaki görünen tepe noktalarıdır.
 Esas yargılanması gerekenler onları kullanan  “senaryo yazıcıları”  ve yarım yamalak da olsa senaryoyu oynayan  “aktörlerdir” .           
Cüneyt Ülsever Yurt

Bir deccal sandukasıydı; açıldı...
Bir dönemin sembolüydü o bavul...

(...) Bir Deccal sandukasıydı...
Türk ordusunu savaşamayacak kadar tarumar eden... 
Şanlı bir donanmanın gemilerini amiralsiz bırakan, ailelerini perişan eden... 
Kurtuluş Savaşı’nda, Çanakkale’de düveli muazzamanın yenemediği koskoca bir Türk ordusunu kalleş bir gerilla hareketi ile tek mermi sıkmadan, süngüsünü tüfeğine geçirmeden darmadağın eden kalleş bir baskındı o...
Kalleş bir mühimmat sandığıydı...
O bavul...
Adalet tarihimizin en kirli, en kalleş suç ortaklığının nakliye görevlisiydi...
Aynı yağmurlar altında omuz omuza yürürken çamur yağmurlarında sırılsıklam olmuş bir yoldaşlığın,  “Beraber yürüdük biz bu yollarda”  marşıydı.
***
Çok insanın ahı vardı o bavulun üzerinde.
Kanserden çocuk kadar kalmış biçare bedenlerin... 
Bunlara muhatap olmaktansa, kafasına kurşun sıkacak kadar abideleşmiş subay gururlarının... 
Her gün ellerinde pankartlarla Silivri önüne koşan kahraman kadınların... 
Her gün değiştirilen okullarına dimdik gidecek kadar erken büyütülmüş subay çocuklarının, gazeteci evlatlarının, memur yavrularının... 
Gözyaşları ile yıkanıp çeyiz sandıklarına konan sökülmüş baba apoletlerinin, madalyalarının, rütbelerinin...  Haksızlığa isyan edip de bu baskı ve istibdat yüzünden dilsiz kalan vicdanların...
Ahı vardı... Bir milletin ahı yani...
***
Bir ah türbesiydi o bavul...
Açıldı... 
(...)
Şimdi o çirkin insanlar, kendi ruh enkazlarıyla tıka basa doldurdukları pespaye bavullarını da alıp gidiyorlar. Karanlık bir ara rejimden şimdilik bize kalan tek teselli budur belki...
Bugünleri de görebilmek...
Ertuğrul Özkök Hürriyet

Yarım sayfasını Ahmet Altan’ın iftiralarına ayıran Cumhuriyet’e en sert tepki kendi yazarından:

İsterse babamız olsun yalanın canı cehenneme
(...) A. Altan ve Yasemin Çongar gibi tipler, Taraf, o karanlık dönemin giyotinleriydi, sıkıyönetim komutanlarıydı, yalanlarıydı, Göbbels’leriydi, insan-namus-dürüstlük ve gerçeğin katilleriydi. Oraya, açık “karargâh” görünümü verilmişti. Asıl  “karargâh” Pensilvanya’da, Pentagon’un/CIA’nın karanlık dehlizlerinde, İstanbul ve Ankara’daki iblis merkezlerdeydi. Buralarda senaryolar yazılıyor, gazeteci kılıklılar tarafından da Türkiye’ye pompalanıyordu... 
Arkasından tutuklamalar başlıyor, insanlar kahırlarından kendilerini öldürüyor, cinayetler işleniyordu. Eli kanlı bir süreçten bahsediyoruz.. 
(...) 
Yanındaki  “topçular”, “okçular” ,  “bokçular” yalanın bataklığında boğulurken, birden kendilerine uzanan, cenahın iktidarda kalan ellerine yapışarak o çukurdan dışarıya çıkabilmişler... Evet kendisinin  “seçkin askerleri” , “aldatıldık, kullanıldık, iğfal edildik” teraneleriyle,  “mağduriyete uğramış”  utanmaz tutumlarıyla, kumpasın çöken kalesinden, bu kez kumpasın galip kalesine transfer edilmişler...  (...) Ama A. Altan gibi, Balyoz darbeydi diyen yazar mazar kılıklı bazı  “kullanışlı salaklar” hâlâ sağda solda boy gösterebiliyor... 
Bence hepsi “Balyoz Bir Darbeydi Derneği” kurabilir, nostalji yapabilir: Ahhh o güzel günler!.. Türkiye’de sirklere de gereksinim var.. 
(..)
Bu çuvaldızı da kendimize: Bir  “görüşe yer vermek” ile A. Altan’ın tepeden tırnağa yalan yazısını basmak arasında dağlar kadar fark vardır. Biz gerçek bir habere mahkeme yoluyla veya baskıyla tekzip geldiğinde, dünyayı yıkarız... Cıcığı çıkartılmış bir yalana yer vermek, bir görüş veya savunmaya söz hakkı vermek değildir. İsterse babamız olsun. Yalanın canı cehenneme... 
A. Altan bir yazar olabilir. Ama üzerleri çiğnenmek istenen gerçeklerin, masum katilliğinin bir yazara ihtiyacı yoktur. 
Orhan Bursalı  Cumhuriyet