MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Sesini yükseltene biber gazı

Başbakan 19 Mayıs nedeniyle gençlere hitap etmiş ve demiş ki..

‘Gerektiğinde gençlerin isyan duygusuyla hareket etmesinden doğal bir şey yoktur..’

Söz güzel de ya uygulama!..

Soru şu: İktidar, gerektiğinde bu tavrı koyan gençlere nasıl davranıyor? 

Protestonun, gösterinin, yürüyüşün en doğal hakları olduğunu teslim mi ediyor..

Yoksa..

Üzerlerine yüzlerce polisi..

Onlarca TOMA’yı mı gönderiyor..

Biber gazıyla, tazyikli suyla ortalığı savaş alanına mı çeviriyor.. Önüne çıkanı (Polis yasasıyla bu hak verildi) gözaltına alıyor, içeri mi atıyor?

Hangisi..

İktidar, isyan duygusuyla hareket eden gençlere nasıl davranıyor?

*  *  *

Gezi protestosunda nasıl davrandığını gördük.. Bilgisayarının başından kalkıp, parmak arası terlikle Taksim’e koşan gençlerin karşısına devletin bütün gücüyle nasıl dikildiğine tanık olduk..

Arkalarında hiçbir örgüt yoktu..

Amaçları sadece seslerini duyurmaktı, haykırmaktı.. Taksim’in göbeğine kışla adı altında AVM, otel, rezidans yapılmasına isyandı..

Sadece AVM yapılmasına değil..

‘Hayatıma karışma, yaşam tarzı dayatma, beni dinle, bana saygı duy, ben de bu ülkenin insanıyım, senin gibi olmak, senin gibi yaşamak zorunda değilim’ diyenlerin haykırışıydı..

Ne oldu?

Polis orantısız güç kullandı.. Eline o güne kadar taş almamış gençlerin üstüne biber gazı sıktı.. Tazyikli suyla yerlerde süründürdü, meydanda cezalandırdı..

*  *  *

Başbakan dün gençlere dedi ki..

‘Dünyanın öbür köşesinde bile insan onurunu zedeleyen bir davranış varsa, gençlerin seslerini yükseltmelerinden doğal bir şey olamaz..’

Bırakın dünyanın öbür ucunu, gençlerin yanı başında, İstanbul’da Taksim’in ortasında insan onuru zedelendi..

Polis, sabaha karşı çevreci gençlerin çadırını bastı.. Zabıta çadırlarını yaktı.. Polis yüzlerine biber gazı sıktı.. O manzarayı televizyonda gören binlerce genç aynı akşam sokaklara döküldü..

Tam da Başbakan’ın dediği gibi davrandılar..

Tam da Başbakan’ın dün (19 Mayıs nedeniyle) gençlere yaptığı çağrıya uygun davrandılar..

Sonuç ne oldu?

Mehmet Tezkan / Milliyet

 

*

 

O bir hayal kırıklığıymış

Bir zamanlar Numan Kurtulmuş ile birlikte hareket ederek HAS Parti’yi kuran ve Saadet Partisi’nden ayrılan daha sonra da HAS Parti macerasının hüsranla sonuçlanmasından sonra CHP’ye geçerek Genel Başkan Yardımcısı olan Mehmet Bekaroğlu’nun ilginç tespitleri var!

Eski yol arkadaşı için,  “O benim için bir hayal kırıklığıdır”  diyor ve HAS Parti döneminde söylediklerinde samimi olmadığının ortaya çıktığını ifade ediyor!

Kurtulmuş’un AKP’nin ağır bagajının hepsini yüklendiğini ve Bülent Arınç kadar olamadığını iddia eden Bekaroğlu,  “Bülent Arınç da AKP’nin içinde ama zaman zaman refleks olarak önemli tepkiler veriyor” dedikten sonra Kurtulmuş’un ise bunun binde birini bile yapamadığının altını çiziyor!

Demek ki Kurtulmuş, Bekaroğlu’nun “hayal kırıklığı” , Fuat Avni’nin ifadelerine göre de Erdoğan’ın  “güvenilemeyecek kişisi” haline gelmiş bulunuyor!

Bekaroğlu,  “Giderken yapmış olduğum eleştirilerin hepsinde haklı çıktım. Yine de başbakan olabilir ama ben zaten ona başbakan olamazsın demedim”  diyerek noktayı koyuyor!

 “Ben zaten ona başbakan olamazsın demedim”  sözünün altını çiziyoruz!

Bizce bu önemli bir ifade ve gerisi de var!

Ama gerisi Bekaroğlu tarafından dile getirilmediği için biz de lafı uzatmak istemiyoruz!

(...)

Bekaroğlu’nun en dikkat çekici tespitlerinden biri de Saadet Partisi ile ilgili!

 “Saadet Partisi’ni hâlâ bekleyen insanları ’ülkenin vicdanı’ olarak görüyorum”  dedikten sonra,  “Saadet Partisi gibi vicdanın siyaset sahnesinde olması gerekiyor”  tespitinde bulunuyor!

Ve bir temennisini dile getiriyor:

Umarım bu umudu taşıyacak bir seçim sonucu alırlar!

Zeki Ceyhan / Milli Gazete

 

*

 

Dost kim, düşman kim?

Mısır diktatörü Sisi’nin bölgedeki en iyi dostu kim?

Hiç kuşkusuz ki Suudi Arabistan Kralı.

Mısır diktatörü Sisi’nin bölgedeki ikinci en iyi dostu kim?

Hiç kuşkusuz ki Katar Emiri.

Bunlar Mısır’a oluk gibi para akıtıyorlar, Sisi’nin ayakta kalmasına yardım ediyorlar.

Peki Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bölgedeki en iyi dostu kim?

Hiç kuşkusuz ki Suudi Arabistan Kralı.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bölgedeki ikinci en iyi dostu kim?

İkinci demek ne kadar doğru onu da bilemiyorum ama birincilikte Suudi Kralı ile yarışacak olan Katar Emiri.

Peki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bölgedeki en büyük düşmanı kim?

Hiç kuşkusuz ki Mısır diktatörü Sisi.

Mısır diktatörü Sisi, bölgede en çok kimden nefret ediyor olabilir?

Hiç kuşkusuz ki Türkiye Cumhurbaşkanı!

Bu tabloya bakınca insanın kafasının karışmaması mümkün değil.

Neydi o atasözü: Düşmanımın dostu, düşmanımdır, dostumun düşmanı düşmanımdır, dostumun dostu dostumdur, düşmanımın dostunun düşmanının dostunun düşmanı, düşmanlar, düşmanlar. Yetişin dostlar aklımı kaçırıyorum galiba!

Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

 

*

 

Sana her şey seni hatırlatıyor

“Diktatör”  diyor birisi...

 “O benim”  diyor...

*

 “Yalancı”  diyor birisi...

 “Bana dedi”  diyor...

*

 “Kutu”  gösterdi kadın balkondan...

 “Bana o kutu”  dedi, götürdüler...

*

 “Talan”  sözcüğü etme...

Alınıyor...

*

 “Hırsız”  kelimesini kim ağzına alsa...

 “Beni kast etti”  diye hapiste...

*

Şu an yargılanıyorum...

 “Saray var vezir eder, saray var rezil eder”  yazısından dolayı, 5 Haziran’da mahkemedeyiz...

İçinde kimsenin adı yok, cumhurbaşkanı yok, Ankara yok, şu görkemli sarayı yok, hatta içinde Türkiye olmayan bir yazı...

Tarihteki sarayların öyküleri var sadece...

“Bana”  dedi...

*

 “Yüzde 52 oy alan cumhurbaşkanına idam...”  deyince Hürriyet...

 “Bana söylediler”  diye meydanlarda bağırdı iki gün...

 “Mursi”  desen...

 “Benim”  diyor...

*

Ama  “Paralel dediğin örgüte hukuku teslim edip, devlete ortak eden kimdi?” diye sor...

 “Onun benimle ilgisi yok”  diye üzerine alınmıyor...

Ya da; meydan meydan dolanıp AKP’ye oy isteyen ama TBMM’de çıkıp namusu ve şerefi üzerine  “tarafsızlık” yemini etmiş kişi...

O değil...

Desen ki “CHP ile HDP’yi terör örgütünü destekleyen partiler ilan eden, oysa terör örgütünün başı ile anayasa yapmaya kalkan kimdi?”

Alınmıyor...

*

Ama sıkıysa çık  “Sıfırla” diye bağır...

 “Bana dedi”  diye hapistesin...

 “Villa”  de...

 “Filo”  de...

 “Kasa”  de...

 “Korku”  de...

 “Panik”  de...

*

Ne diyebiliriz ki?..

 

Niçin sana her şey seni hatırlatıyor?

Bekir Coşkun /  Sözcü

 

*

 

Oy vereceğiz ama sahip çıkacak mısınız

Memlekette seçim güvenliği yok...

Gittiğimiz her yerde yurttaşlardan en çok bu konuda soru alıyoruz. Art arda şunlar sıralanıyor:

Oy vereceğiz ama sahip çıkabilecek misiniz?

Sandığa giren oy aynı çıkacak mı?

AKP seçim sonuçlarını şimdiden belirlemiş, pusulaları ona göre ayarlayacakmış diyorlar, doğru mu?

Seçmen sayısının çok üstünde pusula basılmış, bu neyin nesi?

Başta vurguladığımız gibi demokrasisi rayına oturmuş bir ülkenin seçim atmosferinde böyle şeyler sorulmaz. Siyasi partilerin, o partilere gönül verenlerin tek derdi kendi düşüncesinin en çok oya ulaşmasıdır.

Türkiye’de önceki seçimlerde de hile tartışmaları olurdu, ama hiç kuşkunun bugünkü kadar ayyuka çıktığı bir dönem olmamıştı.

Madalyonun arka yüzüne bakınca, AKP bu kuşkulardan son derece mutlu. Çünkü, AKP muhaliflerinin oy versek bile kıymeti olmayacakmış kuşkusuna girmesi, onlar için başarıya giden yollardan biri. Dertleri demokrasi değil, sadece iktidarı kaybetmemek olduğu için toplumun sandığa olan güveninin azalmasından rahatsızlık duymuyorlar.

*  *  *

Öncelikle güncel tartışma ne olursa olsun sandığa olan umudu körelten her şeyi ortadan kaldırmak, tümüyle kaldırılamasa bile buna karşı yapılabilecekleri yüksek sesle söylemek ve toplumu sandığa karşı diri tutmak gerekiyor. Sandığa olan umudun azalması demokrasinin en büyük tehlikesidir.

Bu seçimlerde sandık güvenliğine ilişkin bir olumlu durum da AKP’ye karşı özellikle Orta ve Batı Anadolu’da, MHP ve HDP’nin de dikkatli olma eğiliminin güçlenmesi.

Hiçbir demokratik ülkede olmayacak bir şey Türkiye’de yaşanıyor. Seçim güvenliği için toplum da hareketleniyor. Pek çok sivil inisiyatif siyasi partilerin dışında kendiliğinden gelişerek “oyumuza sahip çıkalım” iradesini geliştiriyor. Bunlardan,  “Oy ve Ötesi”  ile zaman zaman temas halindeyim. Gezi hareketinden sonra kendiliğinden oluşan, eğitim düzeyi yüksek bu grup, seçim yasasının yurttaşlara sandıkları gözleme hakkı vermesinden hareket ederek pek çok büyük ilde örgütlendi.

Bu seçimlerde her partiden bir gözlemci sandıkların açılmasını ve oyların sayılmasını denetlerken, bir anlamda halkın da temsilcisi olacak.

Yeryüzünde hiçbir şey densiz iktidarların güçlerini korumak için yaptıkları kadar pis kokmaz.

AKP sandığı da kokuttu.

Mustafa Balbay / Cumhuriyet

 

*

 

İbret-i alem

Tayyip Bey’in aklına fena takıldı...

Diyanet İşleri Başkanı’nın 1 milyonluk Mercedes’ini  “ibret-i alem”  için terk etmesi Samsun’da toplu açılış bahanesiyle yapılan seçim mitinginde yine hortladı...

Mercedes’in toplu açılış veya seçim mitingiyle ne ilgisi var?..

Yok, ama Tayyip Bey kükrüyor:

 “Diyanet İşleri Başkanı’na bir Mercedes hikayesi tutturmaya çalıştılar. 1 milyon dediler, arabanın bedeli 330 bin lira. Bugün Mercedes’e binmek lüks olmaktan çıkmış. O adamların hepsinde Mercedes var.”

İktidardakiler için 330 bin lira leblebi çekirdek parası olabilir de...

Mercedes’e binmek lüks olmaktan kime göre çıkmış?..

Emekli Rıza Bey’e, bakkal Ahmet efendiye, Soma’daki kömür işçisi Mehmet’e, asgari ücretli Mahmut’a mı lüks olmaktan çıkmış?..

Çocukluğunda Kasımpaşa sokaklarında bayat simit satan Tayyip Bey’e bugün 1 milyonluk, 330 bin liralık Mercedesler ufak geliyor...

1150 odalı sarayda yaşarken, belki de Diyanet İşleri Başkanı’nın şu  “ibret-i alem” lafı hiç aklından çıkmıyor!..

Mehmet Türker / Sözcü

 

*

 

Kefen edebiyatı

Darbe yapılsın diyen yok. İdam edilsin diyen de.

Hatta en muhalifleri bile darbeye de idama da karşı olduğunu defalarca söyledi.  Kaldı ki idamı kaldırmış bir ülkede  “idamın geri gelmesi” çağrısında bulunanlar da kendileriydi.

Ülke içinde yeterince malzeme bulamayınca Mısır’ı yağmalıyorlar çaresiz. Maksat Mursi’yle dayanışmak, askeri darbelere direnmek değil. Mursi’nin trajedisini oya tahvil etmek. Başkasının acısına tırmanıp o en iyi bildiği “mağduriyet”  silahını kullanmak.

Bütün seçim stratejisi biraz milliyetçi çıkış yapıp MHP’den, seçim meydanlarında Kürtçe Kur’an gösterip dindar Kürtlerin HDP’ye gitmesini engellemekten ibaret.  CHP’ye kaynağın nerede dışında bir şey söyleyememek, HDP’ye karşı o tuhaf  “Zerdüştlük”  kartını kullanmak. Eh bunlar tutmayınca da kefen, idam, Mursi...

AKP tek başına iktidar olamazsa da derhal seçimleri yenilemenin peşine düşecek.  Bize de bombaların patladığı, kasetlerden bahsedilen, kefen edebiyatı ve nefret söyleminin hâkim olduğu bu süreçte kışkırtmaya gelmeden sakince seçim gününü beklemek kalacak. O gün oy verip oylara sahip çıkarak.

Özgür Mumcu / Cumhuriyet

 

*

 

AKP oyları MHP’ye kayıyor

Araştırmalar, AKP’den MHP’ye oy gittiğini gösteriyor. Tayyip Erdoğan, meydan meydan dolaşıp bu giden oyların geri gelmesi için uğraşıyor.

Anlaşılan, kayıplar ciddi oranda...

Erdoğan’ın kayıpların bir kısmını geri çekmek için söylemlerini değiştirdiği, muhalefete ağır şekilde yüklendiği, ayrıca Kuran-ı Kerim ve din faktörünü de kullandığı görülüyor...

Rahmi Turan / Sözcü

 

*

3-012.jpg
Latif Demirci / Milliyet