MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Türkiye'nin "Röhm"leri

Siz bilir misiniz?

Rohm'ün hikayesi var:

"S.A.'ların mevcudu 3 milyonu bulmuştu. Ayrıca Nazi Partisi'nin sokaklarda 750.000 kişilik vurucu gücü vardı. "Kahverengi Gömlekliler" diye adlandırılan S. A.'lar her fırsatta sosyal demokratlara sokaklarda kanlı saldırılar yapıyordu. Nazi milislerinin başı olan Ernst Röhm, 30 Mayıs 1933'de "Daha başındayız, esas işimizi bundan sonra yapacağız" diyordu. İşkenceler... Tutuklamalar... Tutuklananlar arasında eski başbakanlar bile vardı... Cinayetleri işleyenlere sorgulama bile yapılmıyordu. Röhm, 1933 yılının sonunda "Kahverengi Gömleklilerin" polis ve yargının denetiminden çıkartılmasını sağladı. Böyle S.A'lar devlet içinde devlet oldular. Ayrıca Himmler'in komutasında sayıları 50.000'i bulan "Koruma Gücü"vardı. Bunlara da S.S.'ler deniliyordu. Hitler'in özel korumaları buradan seçiliyordu ve "Çelik Miğferler" gibi diğerlerini de sayarsak Nazilere bağlı kaba güç 4.5 milyona çıkıyordu. GESTAPO adlı gizli polis teşkilatı da kuruldu. GESTAPO Alman yargısının yetki alanından da çıkartıldı. Sendikalar, muhalefet partileri kapatılıyor. Alman fikir dünyasının önde gelen yazarları Bertold Brecht ve Thomas Mann'ın bile yazılarını, ölüm korkusu yüzünden, yayınlayacak yayınevi bulunamıyordu. Üniversitede profesörler istifa ettiriliyor, bilim adamları Almanya'yı terke zorlanıyordu. Alman demokrasisinden eser kalmamıştı. Almanya polis devleti olmaktan da çıkmış milis devletine dönmüştü. Siyaset artık Meclis'te değil sokakta yapılıyordu. S.A.'ların başı Röhm, orduyu da ele geçirip kendine bağlamak istiyordu... (Bu kısa özeti Onur Öymen'in "Demokrasiden Diktatörlüğe" adlı kitabından yaptım.)

***

Uyanın!

Türkiye, Ernest Röhm'lerini üretme sürecine girdi.

İktidar partisinin gençlik kolları liderini "Öl de ölelim, Vur de vuralım" diye selamlıyor.

Necati Doğru / Sözcü

 

*

 

Davutoğlu "Terörün belini kırdık" diyor...

Olaylara bakılırsa belini kırmak yerine, beline masaj yapmışlar!

Akif Kökçe / Milliyet (Açık Pencere)

 

*

 

At atlığını, it itliğini...

(...) Meslektaşlarımız da kendilerine yakışanı yaptı ve yazdı, çizdi, konuştu. Kimileri güçlü ve net bir şekilde... Kimileri "Ayıp olmasın" diye... Kimileri yürekten... Kimileri paçalarından "Oh olsun!" ifadesi aksa da âdet yerini bulsun diye saldırıyı kınadı, lanetledi. "Amasız yazıyorum ama..." diyerek, yarım ağız yazılmış "Cık, cık, cık!" yazısına içindeki çakalın gölgesini düşürmeyi ihmal etmeyenleri gördük. İnsafını, vicdanını, meslek ahlakını, aklını, fikrini çarşıya çıkarsa iki paraya alıcı bulamayacak tiplerin nefret yazılarını gördük.

Tehdit, iftira, palavra dolu yayınlarla Doğan Grubu'nu hedef gösterme ihalesini kazanmak ve "Aferin!" almak için alçalarak yarışanların çirkin başlıklarını, kuyruklu yalanlarını gördük.

Hâsıl-ı kelâm, dediğim gibi herkes kendisine yakışanı yaptı. "At atlığını it itliğini bilir, yapar" demişler ya; işte o hesap!..

Kanat Atkaya / Hürriyet

 

*

 

Gazeteciliğe yeni başlayanlara öğütler

Belaya hoş geldin kardeşim, hayırlı olsun.

Haber yazımı, röportaj, meslek etiği dersleri almışsındır; ama mutlaka dövüş sanatlarını da öğren; her tür şahsi savunma sporu işe yarar.

İşe başladığın yayın kuruluşunda ilkin yangın merdiveninin ve alternatif çıkışların yerini öğren...

İşe geliş gidiş saatlerini sıkça değiştir; kullandığın yolları da... Bu, peşine takılacak olanları şaşırtır.

(...)

Şehir eşkıyalarına karşı yanında göz yaşartıcı sprey türü bir şeyler bulundur. Mümkünse kurşun geçirmez yelek giy.

(...)

Biraz yağcılık öğrenirsen yandaş medyada kolayca iş bulabilirsin. Muhaliflere düzeysiz küfür, terfi etmeni kolaylaştırır.

(...)

İki günde bir adliyede ifade vermeye alıştır kendini... İşinin bir parçası artık bu...

Çalıştığın kurumda en az bir kişinin teşkilata bilgi sızdırdığından emin ol; arkadaşlarınla bunu bilerek buluş.

Can Dündar / Cumhuriyet

 

*

 

Tavşana kaç; tazıya tut

HDP eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, Ankara'da partilerinin seçim beyannamesini açıklarken:

(...) Yani "PKK ile yollarımız ayrıldı. Artık siyasi alanda PKK'yı temsil etmiyoruz. Biz Türkiye'nin partisiyiz." demek istediler.

(...) Demirtaş'ın (eğer samimiyse) PKK'yı açıkça kınaması ve Kürt halkı adına silah bırakma çağrısı yapması gerekiyor. Oysa o "İki taraf da silahlarını bıraksın, kan akmasın" diye yuvarlak konuşuyor! Yani "Tavşana kaç, tazıya tut" diyerek iki tarafa da göz kırpıyor!

Devlet niye silah bıraksın? Dünyada hangi devlet silahını bırakır ki?

Demirtaş ılımlı gibi konuşuyor ama ne yazık ki güven vermiyor!

Rahmi Turan / Sözcü

 

*

1-149.jpg

Ercan Akyol / Milliyet