MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Dün: Başına taç! Bugün altına tıkaç!

(...) Düşüncelerine uygun. Davranışlarına yakışır. Güce tapınma tercihlerine uyumlu. Dini alet etme pozisyonlarına akortlu.
Dün: Yapardı başına taç!
Bugün: Yapıyor altına tıkaç!
Son 10 günün örneklerini topladım. Baktım. Aşağıdaki tablo çıktı. Sizinle paylaşmak isterim:
Dün: AYM saygındı.
Bugün: AYM kararları kirli.
Dün: Haşim Kılıç melekti.
Bugün: Haşim Kılıç şeytan.
Dün: Fethullah Gülen dindaştı.
Bugün: Fethullah Gülen haşhaşi. 
Dün: Türk okulları vatan severdi.
Bugün: Türk okulları vatan haini.
Dün: TUSKON saygındı.
Bugün: TUSKON kumpasçı.
Dün: Dershaneler eğitim yuvasıydı.
Bugün: Dershaneler soygun yuvası.

***

Dün: İdris Naim Şahin hayırlıydı.
Bugün: İdris Naim Şahin hain.
Dün: Başbakan’ın 30 yıllık arkadaşı, yoldaşı, ülküdaşı, namazdaşı, içişleri bakanı yapılacak kadar partidaşı kabul edilen İdris Naim Şahin’in adı doğum yeri olan Ordu’nun Ünye İlçesi otogarına ve binicilik tesislerine verilmişti.
Bugün: Otogardan ismi silindi.
Adı tesislerden kazındı.
Dün: Hakan Şükür övülendi.
Bugün: Hakan Şükür sövülen.
Dün: Akıllı, zeki, sorumlu, faydalı, eski milli futbolcu, partiye çağrılan, milletvekili yapılan, partinin propaganda yüzü, Başbakan’ın örnek insan saydığı ve değer verdiği bir isim olduğu için Hakan Şükür’ün adını da İstanbul Sancaktepe’deki Belediye stadyumuna vermişlerdi.
Bugün: Stadyumdan adı atıldı.

***

Dün: Prof. Zafer Üskül, kutup yıldızı.
Bugün: Prof. Zafer Üskül, paslı teneke.
Dün: Anayasa hukukuna en hakim profesörlerden biri, sosyal demokrat kökenden gelme, sosyal demokrat oyları AKP’ye çekebilme gücü olduğu ve liberaller ile saf aydınlara Başbakan Tayyip’in “hukuka ne kadar saygılı ve demokrat biri olduğu” izlenimini vermek için Prof Zafer Üskül, partiye alındı, milletvekili yapıldı ve Meclis Anayasa Komisyonu başkanı yapıldı.
Bugün: Partiden kovuldu.
Üniversiteden atıldı.
Çünkü Başbakanı eleştirdi. Ders verdiği Doğuş Üniversitesi’nin giriş kapısındaki turnikeden parmak izi silindiği için Prof. Zafer Üskül, okula giremedi.

***

Dün: Muhammed Çetin, evliya.
Bugün: Koymayın onu avluya.
Dün: Muhammed Çetin, Başbakan’a biat eder, her oturumda parmağını partisinin istediği gibi kaldırır, partiye oy getirir diye AKP milletvekili yapılmıştı. Baş üstünde tutuluyordu. THY’de ekonomi sınıfı bileti alıyor “Business Class ayrıcalığından” faydalanıyordu.
Bugün: THY uçağından polis zoruyla atmaya kalktılar. Emniyet Müdürü polislere, “tutun kolundan atın uçaktan” diye emir verdi. Business’e oturtmadılar. Bir gazeteci kendi cebinden ‘business’tan aldığı koltuğu Muhammed Çetin’e verdi. THY yine kabul etmedi. Aynı uçaktaki AKP milletvekilleri eski arkadaşları Muhammed Çetin’i tanımazlıktan gelip hemen ötekileştirdiler. Çünkü Muhammed Çetin partiden istifa etmişti.
Dün: Nurten Ertuğrul, türbanlı bacımız.
Bugün: Oldu türbanlı cadımız.
Dün: Bingöl’de mali müşavirlik yapan başı türbanlı Nurten Ertuğrul, son seçimlerde mahalle mahalle, ev ev dolaştırıldı. Erkek partililerle gece gündüz bir arada çalıştı. AKP’li Binöl Belediye Başkanı adayı Yücel Barakazi’nin Belediye Başkanı seçilmesine omuz verdi, kendisi de AKP’den birinci sırada belediye meclisi üyeliğine seçildi.
Bugün: “Dinen ve örfen bir kadının erkeklerle birlikte belediye başkanvekili olması caiz değildir” dediler. Türbanlı Nurten Ertğurul’u Bingöl’e başkanvekili yapmadılar.

***

Bu kafa.
Bu kültür.
Bu insanlık.
Yüzde 43 oy aldı.
Tez konusu olur.
Necati Doğru/Sözcü

 

Bir fotoğrafın öğrettiği...
Sadrazam Mehmet Fuad Paşa’ya sormuşlar:
“Gerçek dostlarınız kimlerdir?” 
“Şimdi iktidardayım; bilemem” demiş. 
(...) 
Sultan Abdülmecid’in torununun kızı Fevziye Osmanoğlu’nun Paris’te tenha bir cami cemaatinden bir avuç insan eşliğinde kaldırılan cenazesi, iktidarın mıknatıs etkisi dağılınca, dalkavukların nasıl başka güç odaklarına yapışıverdiğine ibretlik bir örnek..
Fevziye Sultan’ın sürgünde, eski bir halı üzerinde yatan bedeni, “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” diye haykırıyor.  
Can Dündar/Cumhuriyet

 

Yenilir yutulur yanı yok
(...) Başbakan’ın 16 Mayıs’taki Beyaz Saray ziyaretini başarılı halkla ilişkiler öyküsü olarak sunanlar; Haziran 2013’te Beyaz Saray’a sunulmuş MİT raporunun Obama’yı harekete geçmeye sevkettiğine dair atıp tutanlar; 21 Aralık sonrası 48 saat içinde Türkiye’deki laboratuarlardan ’işte kanıtı’analizleri çıkartarak dünyayı güldürenler; Obama topu Kongre’ye atıp çark edince ’Bizim kanıta ihtiyacımız yok, kanıt aramaya kalkmak daha fazla can kaybına yol açar’diyenler oturup bir kez daha düşünmeli. Memleketi nasıl bir oyunun içine soktukları ve bu oyunu nasıl oynadıklarına dair... Zira bütün tartışmalı yanlarına karşılık Hersh’ün yazısında yenilir yutulur olmayan iki mesaj şudur: ‘Türkiye’deki yönetimi gözden çıkarttık. Biz sizi derinden dinliyoruz.’
Ceyda Karan/Taraf