MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
“Kol saati”nin hikayesi

Ankara Belediyesi şehrin birçok meydanına kocaman anıt saatler koydu...
Genelkurmay kavşağındaki kol saati...

*

Uzun bir hikayedir bu...
Cumhuriyeti kuran askerlerin hikayesi...
Tarih kitaplarında eşine az rastlanır:
Egemenlik hakkını -hiç de talepleri olmadığı halde- halkına veren... Demokrasiyi, insan haklarını, parlamenter yönetimi neredeyse zorla ulusuna kabul ettiren... Kadınların seçme seçilme haklarını Batı ülkelerinden önce kadınlarına layık gören... Bir milleti ümmet olmaktan çıkartıp özgür birey yapan...
Kravatından şapkasına, bir çağdaşlık projesini dayatan...
Bu uğurda başı kesilen bir şanlı şerefli ordunun hikayesi...
(...)
Kuvvet ve ordu komutanlarını, yiğit subaylarını birer adi suçluymuş gibi yaka paça götürdüler...
Genelkurmay Başkanı’nı dahi “silahlı terör örgütünün başı” saydılar...

*

Koltukları kapan çok yıldızlı silah arkadaşları seyretti...
“Kasaptaki ete soğan doğramam” diyen de oldu...
Gri metalik Audi arabaya fit olan da...
Dönüp bakmadılar bile...
İkbal tutkusu üstün gelmişti...
Beklenti galipti...

*

Emekli olunca cumhurbaşkanı mı olunur, milletvekili mi, genel müdür mü, yönetim kurulu azası mı?..

*

Neyse ki Beşir Atalay önceki gün açıkladı:
“Emekli generaller filan, bu tür şeylerde falan şansları kalmadı...” 

*

“Peki ne zaman eskisi gibi olur?” dersen...
Saat kaç?..
Bekir Coşkun/Cumhuriyet

 

Merkez Bankası operasyonunun perde arkası 

Bağımsızlık alerjisi
(...) Umulur ki, Merkez Bankası’na “siyasi” operasyon yapmayı düşünenler, “kredibilite” kavramından da haberdardır. 
Ve böyle bir operasyonun, “kriz” algısını tetikleyeceğinden de. 
(...) Devletlerin bağımsızlığı ile merkez bankalarının bağımsızlığı, birbiriyle akrabadır. 
Ve tıpkı devletler gibi merkez bankaları da bağımsızlıklarını zorlu savaşlarla kazanır. 
(...)Bundan 20 yıl önceki finansal krizin gösterdiği en önemli ders şuydu: 
Merkez Bankası, kaba tabirle “çiftlik” ; teknik tabirle müdahaleye ve keyfi yönetime açık bir “kamu kuruluşu” olarak görülmemeli. 
O dönemler, bankanın Hazine’ye kullandırdığı kısa vadeli avansın, yüzde 15’lerden yavaş yavaş yüzde 3’lere kadar düşürülmesinin ardında, işte bu “çiftlik algısına son” niyeti     yatar. 
(...) Gelgelelim, Türkiye sınırları dışına çıkıldığında, havalı “roadshow” larda pek övünülen bu “bağımsızlık”, içeride yöneticilerin hiç hoşuna gitmedi.
Özellikle ihracattan sorumlu bakanlar Merkez Bankası’nı hep “hasım” olarak gördü. 
Kamuoyu önünde “gölge boksu” oynamaktan kaçınmadı. 
(...) “Paralel yapı tasfiyesi”, bugünkü konjonktürün görünen gerekçesi olabilir. 
Ne var ki, Merkez Bankası’na dönük “operasyon” söylentilerinin gerçek sebebi, kurumun yasalarla korunan “bağımsızlığı” ve AKP iktidarları öncesinde verilmiş bu “bağımsızlık” tan duyulan alerjidir...
Çiğdem Toker/Cumhuriyet

 

Tanıdık bir sindirme metodu...

Cemaat sopasıyla hepimize parmak sallıyor
Paralel devlet yok demiyorum..
Cemaat başına buyruk işler yapmamış demiyorum..
Yapmış..
Nereden biliyorsun derseniz, iktidarla omuz omuzayken, kol kolayken yaptıkları işleri örnek gösterebilirim..
Ürettikleri delilleri, yazdıkları iddianameleri, insanları itibarsızlaştırmak için sızdırdıkları tapeleri gösterebilirim..

*

İktidar paralel yapıyla uğraşmasın da     demiyorum.. Dibine kadar gitsin..
Gitsin ama iktidarın yaptığı bunun     ötesinde.. Cemaat sopasıyla hepimize parmak sallıyor.. Toplumu sıkıştırmaya çalışıyor.. İşine gelmeyen her türlü kararı, her türlü düşünceyi cemaat torbasına atıp sindirmeye çalışıyor..

*

Ergenekon’da yaşadığımız süreci bir kez daha yaşatmak istiyor..
Kurmak istediği totaliter rejimdir..
Mehmet Tezkan/Milliyet

 

Dost tavsiyesi: CHP’de liberal aşı tutmadı
ABD reçetesiyle Cumhuriyet ilkeleri karşı karşıya geldi. Birileri Kemal Bey’e temeline Cumhuriyet ruhu     ve felsefesini oturtmayan bir modelin yaşama şansı     olmayacağını izah etmeli...
Melih Aşık/Milliyet

 

Ordunun “Müslüman subay” ihtiyacı (!)
(...) Bendeniz Sünnî bir Müslüman olarak orduda dindar subaylar olmasını isterim. Böyle bir istek benim hakkımdır ve hiçbir sakıncası yoktur.
Şartlar şunlardır:
Müslüman olacak ama İslamcı     olmayacak.
Herhangi bir cemaatin, tarikatın, sektin, grubun militanlığını, holiganlığını yapmayacak.
Dini siyasetin üzerinde tutacak.
(...) Hiçbir şekilde darbelere, kıyamlara katılmayacak, âlet olmayacak.
Böyle subayları kim istemez?
İmtihan sorularını çalarsın ve bizim çocukları askerî mekteplere yerleştirerek Müslüman subay yetiştirir ve orduyu ele geçirirsin... Olmaz olmaz olmaz... Bu metot İslama, ahlaka ve bilgeliğe     aykırıdır.
Sınav sorularını çalmak hırsızlıktır... Eşitliğe aykırıdır... Emanete hıyanet etmektir... Kul hakkı yemektir...
(...) Ordumuzun böyle yüksek vasıflı Müslüman subaylara ihtiyacı olduğuna inanıyorum.
Dindar olmayanların da vasıflı     olmasını istiyorum.
Vasıfsız bir Müslüman ile vasıfsız     bir dinsiz kavga edip fitne çıkartabilir ama vasıflı dindarla vasıflı dinsiz kavga etmez.
Mehmet Şevket Eygi/Milli Gazete

 

Manşetleri mi yargılıyoruz; Tamam o zaman...
(...) Bütün o paralel darbeler yapılmadan önce, insanları mahkemelerde süründüren, kişilik haklarını ayaklar altına alan, polis fezlekeleri üzerinden hayatlar kaydıran, bavullarla getirilen düzmece belgelerle binlerce andıç yaratan, insanları cezaevlerinde ölümlere terk ettiren, intihar ettiren o manşetleri kimler attı?
Türkiye Büyük Millet Meclisi o manşetler için de bir komisyon kurmayı düşünmez mi acaba... Küçük bir uyarı...
Sakın ağzınızı açmaya kalkmayın, yarından itibaren o manşetleri her gün Çin işkencesi gibi önünüze koyarım...
Ben hayatımın son 7 yılında 2 manşetle boğuşuyorum, siz o manşet sıradağlarının altında ezilir gidersiniz...
Ertuğrul Özkök/Hürriyet

 

GÜNÜN SORUSU
(...) İnternet medyası “dünya Kanlı Ay’a kilitlendi” diye başlıklar atmıştı... (...) Ancak terörün birçok coğrafyada korkuyu, kaosu ve “kızıl”lığı hâkim kıldığı bir dünyada; yaşamın her anı “kan” batağındayken, yerdeki “kan”a göz kapatıp göktekine teleskop uzatmak ikiyüzlülük müdür acaba?..
Mehmet Faraç Aydınlık

 

Gül’den kurtulma formülü olarak “eşbaşkanlık” 
(...) Gündemde artık cumhurbaşkanlığı seçimi var ve bu “eş genel başkanlık” meselesini şimdi daha iyi anlıyoruz. Kanaatimce yerel seçimlerde alınan yüzde 45,5 oy, konuyu netleştirdi. AK Parti’nin cumhurbaşkanı adayı bellidir ve kesindir: Recep Tayyip Erdoğan. (...) Kendisi Çankaya’ya çıkınca AK Parti ne olacak?
Bu sorunun cevabı için iki önemli siyasi aktörün alacağı pozisyon önemli. Sayın Abdullah Gül ile Sayın Numan Kurtulmuş... İşte eş genel başkanlık sistemi burada devreye girecek. Anladığım kadarıyla Sayın Erdoğan, AK Parti’yle bağını koparmamak için kendisinden sonra Sayın Gül’ün, hem başbakan hem de genel başkan olmasını arzu etmiyor. (...) Bu tarafı tahkim etmek için de Sayın Kurtulmuş’u düşünüyor
Hüseyin Gülerce/Zaman