MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Başsavcı da o, başyargıç da o

Başbakan’a göre, memleketin yargıçları, sırf bir davada tutuklama         kararını kaldırdılar diye “tehdide boyun eğmiş, haşhaşı fazla kaçırmış, çete mensubu” olabiliyorlar!
Oysa, çok yakın zamana kadar gereksiz tutuklamalardan, uzun tutukluluk sürelerinden söz eden ve bunun için  “demokratik yargı paketini”  yasalaştıran da kendi hükümetiydi.
Tutuklama         işleminin hangi şartlar oluştuğunda yapılacağı belli.
Deliller toplandıysa, sanıkların kaçma olasılıkları yoksa mahkemeden beklenen zaten yargılamayı tutuksuz yapması değil miydi?
Ama belli ki artık sırf hükümeti yönetmek, TBMM’yi kontrol altında tutmak Başbakan’a yetmiyor.
Davaların hem savcısı, hem hâkimi olmak da istiyor.
Bir mahkeme heyeti, sırf Başbakan’ın istediği bir kararı vermedi diye “haşhaşı fazla         kaçırmış, tehdide boyun eğmiş, çeteleşmiş” diye ilan edilebiliyor.
Böyle bir ülkede, herhangi bir yargıcın veya savcının sırf “hukuku” gözeterek davranabilmeleri mümkün mü?
Adana’daki şüphelilerin, “casus ve hain” olduğuna Başbakan     karar verecek         ve onun kararına göre     mahkemeler de ceza     kesecekse, böyle bir ülkede demokrasiden,     bağımsız yargıdan,     hukukun üstünlüğünden söz edebilir miyiz?
Mehmet Y. Yılmaz/Hürriyet

 

Nostradamus da kimmiş!
Üçüncü Dünya Savaşı çıkacak İstanbul yeniden fethedilecek

Üçüncü dünya savaşı çıkacak mı?... Cevap: Gidişat bunu gösteriyor...
(...)
Tahminler nelerdir? Bazılarını zikr edeyim:
1. Kırımın Rusya tarafından     ilhakı...
2. Kuzey Kore...
3. Filistin...
4. Suriye...
Savaş önce bir bölgede çıkabilir, sonra yayılır.
(...)
1938’de, Çekoslovakya meselesi yüzünden dünya savaşla burun buruna gelmişti. Münih’te İngiltere, Fransa başbakanları, İtalya Duçesi, Almanya Führeri bir araya gelmiş ve barış sözde korunmuştu. Safdiller, yaşasın artık bin yıl savaş olmaz diye sevinçten oynamıştı ve bir sene sonra İkinci Dünya Savaşı patlak vermişti.
(...) Savaşların olup olmaması dıştan insanların iradesine bağlı gibi görünürse de, insan iradesini aşan sebepleri vardır. 1939’da Hitler dünya savaşı istemiyordu ama savaş oldu.
Türkiye Üçüncü Dünya Savaşına girer mi?.. Girme ihtimali büyüktür.
Hadîs-i şerifte, âhir zamanda Kostantaniye’nin Müslümanların eline tekrar geçeceği bildiriliyor. Demek ki, elimizden çıkacak ve tekrar feth edilecek...
(...)
Soru: Nükleer silahlar kullanılırsa?.. Cevap: Radyasyon rüzgarlarla, yağmurlarla, sularla yayılacak ve büyük bölgeler yaşanmaz hale gelecektir.
(...)
Mehmet Şevket Eygi/Milli Gazete

 

Yat yat, kalk kalk...

1930’lar Almanya’sı gibi
KARAR verdin, “Hadi maça gidelim”. Yoook öyle, aniden maç yok. Önce bir bankadan parayla kredi kartı alacaksın. O banka kimin? Kaç şubesi var? Milyonlarca taraftar kredi kartı alınca, vay anasına sayın seyirciler, paraya bak sen.
Sonra e-bilet. Bilette ana adı, baba adı, T.C. kimlik numarası, hangi takımı tutuyorsun, statta nereye oturacaksın, maçta ne yedin, ne içtin, gol olunca ne yaptın, maça kiminle gittin, neden gittin, gelelim asıl meseleye, büyüklerimizi protesto ettin mi, hepsi kamerada. Maç bileti derken, özel hayatın didik didik. 
Hele de, protesto kayda uygunsuz geçmiş ise bir daha maçı unut. Stat dışında bile, gözler sende. Senin takımının maç gününde, karakola gidip imza atacaksın. 6222 dedikleri yasa ile cezalar yağmur gibi. 
Statlar açık hava hapishanesi, taraftar potansiyel suçlu, yakında ne maç kalır, ne taraftar, sporda şiddeti önleme ve güvenlik adı altında, “Herkes benim istediğim gibi, yat yat, kalk kalk”, koca ülke 1930’lar Almanya’sı.
Yalçın Doğan/Hürriyet

 

Günahtır... Yazıktır...

Rant dağıtacak arsa kalmadı
 Sayın Türk Büyükleri, rica ediyoruz... Lütfen, İstanbul’un boş kalan her arsasının, rant için, ona buna dağıtılmasına son veriniz. İstanbul’un çevresinde dünya kadar boş arazi var. Sat-Yapçı Dostlar oralarda da iş yapabilir. Oralarda da bolca para kazanabilir.
Ne olur, İstanbul’un içindeki her boş arazinin satışına izin vermeyiniz. İstanbul binaların yükü altında yok oldu.
Ataköy sahil şeridinde eskiden plaj vardı. Şimdi gökdelenler yükseliyor. Kazlıçeşme’deki deri tesisleri kaldırıldı. Yemyeşil bir sahil şeridi çıktı. Emlak Konut GYO denilen kurum, 111 dönümlük sahili 4.2 milyar dolara, giyim sanayicilerinin oluşturduğu bir sermaye grubuna sattı. Üzerinde rezidanslarAVM’ler inşa edilecek.
TEM yolunun sağında solunda bulunan askerlere ait arsalarda her gün bir bina yükseliyor. Üç bin konutluk Batı Şehir tamamlanmak üzere. Aslantepe’nin bitişiğine 50 katlı Nurol Kule inşa ediliyor.

İstanbul eriyor
Özelleştirme İdaresi İstinye’de kamuya ait 158 dönüm araziyi bir ay önce 1.4 milyar dolardan satışa çıkarmıştı. Birinci ihalede satılamadı. Şimdi ikinci ihale yapılıyor. Emsal değeri şimdilik 1 ama satın alacaklar emin ki, daha sonra emsal değeri 3’e kadar yükseltilir. Arsalara kuleler dikilir.
Yakınlarda Maslak üzerinde bulunan Askeri Akademi arsasının bir bölümünün de rezidans yapılmak üzere ihaleye çıkarılacağı söyleniyor.
Bir yanda her boş arsaya kule dikiliyor. Öte yanda “Kentsel Dönüşüm” adı altında İstanbul’un özelliği olan “İstanbul’u İstanbul yapan” mahalleler, binalar yıkılarak, yerlerine birbirinin benzeri beton yapılar dolduruluyor.
Sonuçta İstanbul yok oluyor.
Lütfen sakin sakin bir değerleme yapınız. Şehir içindeki kamuya ait boş alanların satışına neden izin veriliyor? Arsa satışları ile kamu kasasına giren paranın miktarı nedir? Bu para ile ne yapılıyor?

Para için değer mi?
Evet, rant büyük... Ama şu ölümlü dünyada para için yılların İstanbul’unu yok etmenin günahı da büyük. Yazıktır, günahtır. Üzerine beton kule dikilen arsaların bir daha geri gelmesi, benzerinin bulunması imkansız.
İyi niyet ile “yeni havaalanı yapıldığında Atatürk Havaalanı’nın yıkılarak park yapılacağından söz ediliyor.” Bırakınız hava limanını yıkarak park yapma hayalini. Hava alanlarında uçak pistlerinin dibine kadar binaların dikilmesini önleyiniz. Atatürk Havaalanı’nın giriş kapısının önünde koskoca Devlet Fidanlığı vardı. Fidanlar söküldü. Sökülen fidanların yerine binalar dikildi.
İstanbul’da İstanbullu olmadığı için İstanbul’a sahip çıkanların sesi duyulmuyor. 14 milyon nüfusu olan şehirde İstanbul doğumluların (aileleri İstanbullu olanlar değil, İstanbul’da doğanların) sayıları sadece 2 milyon. Önemli olan İstanbullu olmak değil. Bu şehirde yaşayanların tamamının şehirlerine sahip çıkması, rant için İstanbul’un haraç mezat satışına izin vermemesi beklenir.
(İstanbul doğumlu değilim. Babam memur iken Anadolu’da doğdum. Büyüdüm. Ailem İstanbullu. Aile mezarlığımız Yahya Efendi Dergahı’nın duvarının dibinde. Bizim Yahya Efendi Türbemizin arsasının üst kısmına, ünlü bir inşaat şirketi lüks binalar dikti. Yüksek fiyatlarla sattı. Hiçbir şey yapamadık.)
Güngör Uras/Milliyet

 

Yandı “Gül”üm telaşı başladı...
(...) Gazetelerdeki kulis söylentileri ne kadar doğru bilmiyorum: Gül başbakan olacaksa, “eşbaşkanlık” getirilerek parti bu eşbaşkana bağlanacakmış.  “Partisiz başbakanlık” gibi bir şey...
Halbuki parlamenter sistemde başbakan partisinin lideri olarak gereken siyasi güce sahip olabilir.
Böyle sistemdeki güç dengesini sarsacak yapay uygulamalar     parlamenter sistemin işleyişini     zorlaştırır.
Muhafazakâr felsefede Cevdet Paşa ve EdmundBurke gibi isimlerin belirttiği üzere, sistemi zorlamaktan sakınmak, kurallara, teamüllere uygun davranmak lazımdır. “Tecrübî akıl”  bunu gerektirir. (...)
Taha Akyol/Hürriyet

 

Çılgınlıkta yeni bir milat
Mevcut kanunla bile yıllarca hukuk ve kanuna aykırı faaliyet gösteren, terör faaliyeti yürüten, illegal takip ve dinleme yapan, fişleme yaparak devamlı suç işleyen bir MİT vardı.
Yeni MİT Kanunu ise çılgınlıkta     yeni bir milat.
Velev ki illegal yollarla veya bir     ihbarla öğrenme imkânınız oldu ki, MİT’e hukuk ve demokrasiye aykırı görevler veriliyor.
Öğrendiniz ki MİT’e illegal telefon dinleme emirleri veriliyor ve servis yıllardır illegal dinleme yapıyor, fişlemeler yaptırılıyor, tetikçilikle insanlar öldürtülüyor...
Haber aldınız ki MİT’e uyuşturucu ve silah ticareti yaptırılıyor, bazı hükümet unsurlarınca kara para aklatılıyor...
Gördünüz ki MİT, Türkiye’de bu vatan aleyhine casusluk yapan İran ajanlarını koruyor, Bakanlar Kurulu toplantıları ve alınan kararlar, hatta yapılan tartışmalar, hakaretler İran Devrim Muhafızları Komutanlığı’na bizzat MİT tarafından düzenli olarak rapor ediliyor.
Sorarım size, ne yapabilirsiniz?
Alenen suç işlese bile     Başbakandan başka MİT’e dokunabilecek bir makam kaldı mı bu ülkede?
Gültekin Avcı/Bugün