Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Muhiddin NALBANTOĞLU

Muhiddin NALBANTOĞLU

Mehmed Âkif uyarıyor: İstiklalimizi kaybederiz!..

İki gündür gazetelerimizin sür manşet haberi TBMM’deki küfürleşmeye ayrılmış bulunuyor. Bu durum ülkemizde ne ilktir ne de son olacaktır. Burada dikkatimi çeken husus aynı durumun yüz yıldır devam ettiği gerçeği olmuştur. 1908 Meşrutiyetinden beridir, yani Türkiye’mizde demokrasiye ve hürriyet rejimine geçişimizin üzerinden tam 100 yıl geçtiği halde hep aynı kavgalar ve aynı siyasi çekişmeler bütün şiddeti ile artıp eksilmeden devam ediyor. Dünkü gazetelerin ve özellikle olayı iki tam sayfa halinde teferruatıyla veren Vatan’ın ibretle okunmasını isterim. Orada milletvekillerinin birbirine sarf ettikleri sözleri buraya almaktan hicap duyarım.
Yukarıda zikrettiğimiz olaylar ilk defa ülkemizde Meclis-i Mebusan zamanında gündeme gelmiş ve daha sonraki meclislerde de artıp eksilmeden gündeme yerleşmiştir. Bu olaylar karşısında zamanın aydınları, fikir adamları, gazeteciler, şâirler ve edipler işin nerelere varacağını herkesten önce fark etmişler ve Milletvekillerini/Mebusları ikaz etmişlerdir. Mehmed Âkif’in konu ile ilgili pek çok şiiri yayınlanmıştır. İstiklâl Marşı ile istiklâl ve hürriyetlerimizin nasıl kazanılacağını dile getiren büyük adam istiklâlimizin de nasıl elden gideceğini çok vurucu bir şekilde ifade etmiştir:
Mefahir kaynasın gitsin de vicdanlar kesilsin lal,
Bu izmihlali ahlâki yürürken durmaz istiklâl.
Her gün millî değerlerimize, millî dinamiklerimize, Türk milletini ayakta tutan millî mefahirimize, millî kahramanlarımıza hayasızca saldırılar yapılırken, millî gururumuz rencide edilirken, Mehmetçiklerin başına çuval geçirilirken, bunun müsebbipleri, ortada dolaşırken, protokollerle karşılanırken Milletvekillerimiz nasıl bir tablo sergiliyor? Bunu tarih ibretle kaydedecektir, neyse.
Mehmed Âkif’in Abdürreşid İbrahim adındaki ünlü Türk gezginin ağzından ve cami kürsüsünden naklettiği manzum parçanın bir kısmını alarak ve yüzyıl öncesinden bugüne göndermeler yaparak konuya açıklık getirelim:
“... Bir de İstanbul’a geldim ki bütün çarşı pazar
Naradan çalkalanıyor, öyle ya hürriyet var...
Galeyan geldi mi mantık savuşurmuş, doğru.
Kimi gördümse vardı aklından bir zoru.
Eli bayraklı alaylar yürüyor dört keçeli
En ağır başlısının bir zili eksik, belli.
Ötüyor her taşın üstünde bir dilli düdük,
Alkışlıyor, etrafını kaplamış yüzlerce hödük.
Kim ne söylese hemen el vurup alkışlanacak,
Yaşasın, kim yaşasın: Ömrü olan, şak, şak şak.
Kimse farkında değil anlaşılan yaptığının,
Kafalar tütsülü hülya ile gözler kızgın.
Sanki zincirdekiler hep boşanıp zincirden
Yıkıvermiş de duvarı çıkmış birden.
Dalkavuk devri değil eski kasaid yerine
Udebanız ana-avrat sövüyor birbirine.”
Bu durum Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı günlerde de böyledir:
“Sönmüş olacaktır diye o her günkü husumet
Yekpare sanıp ardından koştuğum o millet,
Baktım ki yakından o da bir başka karaltı
Kalmıştı koşup gitmediğim bir yerin altı...”
Görüldüğü gibi bu durumu kendine yediremeyen Mehmed Âkif utancından yerin dibine geçmektedir. İbret alınmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları