Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Mehmet Akif’i anlamak lazım...

Mehmet Akif’i tanımak ve anlamak aslında bir vatanperveri algılamak ve İstiklal Marşımızı yazdıran o asil ruh hali ile buluşabilmek için mühimdir. İstiklal Savaşını en iyi anlatan metin de kuşkusuz onun yazdığı marştır. Hatta bir marş olmanın, kusursuz bir şiir olmanın ötesinde, kendi özgüvenimizi, vatan ve bayrak sevgimizi anlatan, Millet olarak karakterimizi yansıtan, güçlü ve kurucu bir metindir. 
Bu büyük şahsiyeti anlamak için geçtiği zorlu yolları da bilmek lazım. Mehmet Akif Ersoy, 1873 yılının Aralık ayında İstanbul Fatih’te dünyaya gelir. İlk derslerini, özellikle Arapça öğrenmesi konusundaki ilk eğitimini de Fatih Medresesi müderrislerinden olan babası Mehmet Tahir Efendi’den alır. Akif 4 yaşındayken mahalle mektebinde eğitime başlar, ilk, orta ve lise derken Mülkiye mektebine girer. 
Fakat bu arada 1888 yılında babasını kaybeder ve sonrasında maddi, manevi ağır bir krizle boğuşan ailesi yüzünden Mülkiye’yi bırakır, mezunlarına iş garantisi verilen Baytar Mektebi’ne geçmek zorunda kalır. 1893 yılında en iyi dereceyi yaparak mezun olur. Yine ilk memuriyetine de Baytar Müfettiş Muavini olarak başlar. Meşrutiyetin ilanından sonra Rasathane Müdürü arkadaşı Fatin Gökmen hoca aracılığı ile İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girer. 
Yine bu yıllarda Eşref Edip ve Ebül Ula Mardin’in çıkardığı ve ilk sayısı 27 Ağustos 1908’de yayınlanan ve uzun bir yayın süresinden sonra 8 Mart 1912’de Sebillürreşat adını alan Sırat-ı Müstakim dergisinin başyazarı olur. Akif’in hemen hemen tüm çalışmaları, şiirleri, makale ve yazıları bu dergide yayınlanmıştır. 
1914’te önce Almanya’ya gönderilen Akif, 1915’te de vazifeli olarak Arabistan’a gider. Anadolu topraklarının işgal edildiğinde direnişe geçen halka destek vermek için yurda döner ve Balıkesir’e geçer. Milli mücadelede manevi ruhun harekete geçmesi hususunda büyük çabaları olur. Zağanos Paşa Camii ve birçok yerde hutbeler verir. İstanbul’da kalma olanağı tükendiğinde ise 24 Nisan 1920’de Ankara’ya geçer. 
1920-23 yılları arasında Burdur milletvekili olarak görev yapar. Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey’in ricası üzerine arkadaşı Hasan Basri Bey, Akif’i milli marş yarışmasına katılmaya ikna eder. Akif’in orduya ithaf ettiği İstiklal Marşımız ilk olarak 1 Mart 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde okunur. 12 Mart 1921’de ise milli marş olarak kabul edilir. 1923 ve sonrasında aralıklarla gittiği Mısır’da 1936 Haziran’ına kadar kalır ve sonra yurda döner.  
Biliriz ki; milli ve manevi kültürümüzün geçmişten geleceğe intikali bir bakıma köprü görevi yapan böylesi abidevi şahsiyetlerle mümkün olmaktadır. Ünlü şairimiz Akif, bu isimlerin en önemlilerindendir. Çünkü Akif, sosyal ve edebi platformda sağlam, o nispette akılcı, inandırıcı, güçlü ve ikna edici fikirlere sahip bir Türk aydınıdır. Hayatını ve eserlerini tetkik ettiğimizde onun şahsını, bütün ilhamını ve kalem kudretini vatanın ve milletin, ilmin ve ilerlemenin emrine vererek sanatını hayatı ile bütünleştirmiş olduğunu görürüz. 
Hatta ülkemizde kendi alanındaki eserlerle kıyaslandığında Safahat kadar çok basılan ve okunan başka bir eser yoktur.  “Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet, Hakkıdır hakk’a tapan milletimin istiklal” diyen şair “Allah bu millete bir daha İstiklal marşı yazdırtmasın” dileğinde bulunurken, hür ve müstakil bir vatan fikrini ruhundan taşan milli bir heyecanla dile getirmiştir. 
İşte bu yıl ünlü şairimizin ölümünün 78’inci, İstiklal Marşımızın da milli marş olarak kabulünün 93’üncü yıldönümü. 12 - 18 Mart “Mehmet Akif’i Anma Haftası” olarak kutlanmış olsa da, ecdadımıza hürmeti ve sevgiyi tazelemek ve böylesi önemli şahsiyetleri sınırlı günlerde değil her daim hatırlamak adına köşeme taşımak istedim. 

Yazarın Diğer Yazıları