Meslektaşımız Adnan İslamoğulları 12 gündür gözaltında!

Meslektaşımız Adnan İslamoğulları 12 gündür gözaltında!
?Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Adli Yıl'ın açılış töreninde yaptığı konuşmada:"Adaletin de elleri temiz olmalıdır. Hâkim tarafsızlığı, hâkimin bağımsızlığı kadar önemlidir" demişti.

Biz bundan tüm yargının tarafsız ve bağımsız olması gerektiğini anlıyoruz. Fakat yaşanan örnekler üzücüdür.

Mesela Yeniçağ'ın bazı yazarları gözaltına alındı. Hepsi de ifadelerinin alınmasından sonra serbest bırakıldılar. Fakat bir kişi hariç: Adnan İslâmoğulları... Bu meslektaşımız, 12 gündür ifadesi bile alınmadan sorgusuz-sualsiz gözaltında bekletilerek perişan ediliyor? Neden? Bunun kamuoyuna mutlaka izahı gerekiyor!

Rahmi Turan Sözcü

 

***

 

OHAL'de Meclis'e reva görülen

Kanun hükmünde kararname (KHK) için Meclis'e gerek yok.

"Olağanüstü" zamanda KHK için üç işlem yetiyor:

- Hükümetin "Artık böyle olacak" iradesi,

- O "böyle"nin altına atılacak bakan imzaları,

- Başbakanlık'a bağlı Resmi Gazete.

TBMM'den aldığı OHAL yetkisine dayanarak çıkardığı KHK'ler, iktidara her şeyden önce zamana hükmetme yetkisi verdi.

OHAL ilanının "müjde"si, darbecilerle mücadele söylemi altında böyle sunulmuştu zaten: Zaman yitirmeden tedbir almak.

Gerçeğin diğer kısmında saklanan keyfilik ile hukuksuzluk bugün ülkenin bir numaralı sorunudur.

***

TBMM'den KHK yetkisi alan iktidar, ilk iki sözcüğün anlattığı gibi kendini yasama yerine koyup kural yazarken yasama sürecindeki bütün koşullardan muaf oldu.

Bir kısmını anımsatalım:

* Kuralları Meclis'e gönderme. * Metnin, önce görüşülmesi zorunlu komisyonlara gitmesi. * Komisyonların belli takvimlerde toplanması. * O toplantının açılması ve maddeler üzerinde söz alınması.* Maddeler üzerinde konuşurken belli usul kurallarına uyulması. Maddeleri tartışıp bitirmek için o gün süre yetmezse, bir başka gün başka oturum saptanması. * Komisyon görüşmeleri bitince genel kurul görüşmesi. * Milletvekillerinin saatlerini, gecelerini, bir salonda geçirmesi. * Tartışmaların tutanağa geçirilmesi, bu tutanak için stenograf istihdam edilmesi. * Tutanakların yayımlanması, kabul edilen maddelerin redaksiyondan geçmesi.

Çiğdem Toker Cumhuriyet

 

***

 

İz ayrıştıracak komisyon kurdular!..

Sonunda bu da oldu!

Ve komisyon kuruldu!

Ne komisyonu mu

Ne komisyonu olacak, "At izini it izinden ayrıştırma" komisyonu kuruldu!

Bu komisyon ne mi yapacak

Bu komisyon "FETÖ'cü" denilerek memurluktan atılanların başvurularını değerlendirecek!

Yani atılan kişi "gerçekten FETÖ'cü mü, değil mi" ona karar verecek! Ve atılan kişi FETÖ'cü değilse devlet memurluğuna "geri" döndürülecek!

AKP'li dostlarımıza, "Acemisiniz" dediğimiz zaman alınıp küsüyorlar! Ama gerçekten acemiler!

Onların bu acemilikleri yüzünden at izi ile it izi birbirine karışıp duruyor!

15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra biraz sakin ve sabırlı olmayı becerebilselerdi, meydan meydan gezip vatandaşları tanıdıkları FETÖ'cüleri "ihbar etmeye" çağırmasalar ortalık böyle karışır mıydı

Daha doğru bir söylemle sorarsak, "At izi ile it izi" birbirine böyle karışır mıydı

Önce heyecanlanıyorlar ve bu heyecanla işlerin karışmasına yol açacak konuşmalar yapıyorlar!

Sonra ortalık allak bullak olunca, "At izi it izine karıştı, adil olun" diye çağrılarda bulunuyorlar!

Şimdi kurdukları, "At izini it izinden ayırma" komisyonu ile ortaya çıkan vahim hataları gidermeye çalışacaklar!

Bundan sonra neler yaşanacağı da üç aşağı beş yukarı belli!

Komisyon yanlışlıkla atılanları memurluğa "geri" döndürdükçe muhtemelen bir başka yakınma başlayacak!

Birileri, "FETÖ'cüler bir yolunu bulup geri dönüyorlar" diye bir bardak suda fırtınalar koparacaklar!

Ve bu defa bu hatanın tashihi(!) için "yeni bir komisyon" oluşturulacak!

Mesela, "İt iziyken kendilerini at izi gibi gösterenleri ayıklama" komisyonu gibi bir şey kurulabilir!

Ah bu acemilik ah!

Ah bu her yüzüne güleni dost sanan acemilik ah!

Ah bu "aynı secdeye baş koyuyoruz, kıblemiz aynı" diye herkesi bağra basan saflık ah!

AKP'li dostlarımız dönüp şöyle geçmiş icraatlarına bir nazar atabilseler!

Hep kendi hatalarını telafiye çalışarak "siyasi ömürlerini" tükettiklerini hemen görecekler!

Zeki Ceyhan Milli Gazete

 

***

 

 İlahi Hulusi Akar Paşa

Hulusi Akar Paşamız, "Gaziler Günü" nedeniyle bir mesaj yayınlamış.¡Şöyle diyor: "Asil milletimiz tarihin her döneminde vatansever Türk ordusu ve onun fedakâr mensupları ile şerefli üniformanın ardına gizlenmek isteyen hainleri büyük bir ferasetle her zaman ayırt etmiştir."

 İlahi Hulusi Akar generalim!

 Keşke siz de asil milletimiz gibi feraset sahibi olsaydınız da...

 Yanı başınıza kadar sızan hainleri ayırt etmesini bilebilseydiniz.

 Ahmet Hakan Hürriyet

 

***

 

Kerkük Kürtlere gitti; sıra Musul'da mı?

15 Temmuz darbe girişiminin etkileri, Fırat Kalkanı Operasyonu derken, yanıbaşımızda, Irak'ta yaşanan gelişmeler Türkiye kamuoyunun gözünde kaçtı:

Irak'ta Kerkük ve Musul el değiştiriyor.

Türkiye'nin "kırmızı çizgisi" olan Kerkük'ün Türkmen kenti olarak kalması, AKP iktidarları döneminde deyim yerindeyse önce "pembeleşti", ardından da iyice silindi gitti.

AKP'nin yıllar içinde Kuzey Irak'taki Kürt yönetimi lideri Mesud Barzani ile kurduğu iyi ilişkiler çerçevesinde, Kerkük'ün giderek Kürtleştirilmesi görmezden gelindi.

Ve 2014'te bölgeye yönelik IŞİD tehdidi sırasında, peşmergeler Kerkük'e resmen yerleşti, kontrolü ele aldı.

Şu anda Kerkük resmen Bağdat yönetimine bağlı, ancak fiilen Kuzey Irak Kürt yönetiminin kontrolü altında.

Barzani, fiili kontrolle yetinmemiş olmalı ki, geçen hafta işi "resmiyete dökmek" için de bir adım attı;

"Bağdat yönetimi ile anlaştık, Kerkük'ün nereye bağlanacağı konusunda referandum yapılacak" açıklamasını yaptı.

Yıllardır süren Kürtleştirme kampanyası sonucunda, böyle bir referandumdan çıkacak sonucu tahmin etmek pek de zor değil.

Iraklı Kürtler, Kerkük'ün resmen kendi kontrollerine geçeceğinden o kadar eminler ki, bölgenin zengin petrol kaynaklarını Kuzey Irak'taki hangi siyasi akımın/aşiretin kontrol edeceği konusunda birbirlerine bile düştüler.

Kuzey Irak Kürt bölgesinin doğusunda etkili olan, Celal Talabani'nin yıllarca önderliğini yaptığı Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin üst düzey yetkilileri, art arda açıklamalarla Barzani ve ekibini "Kerkük'ün petrol bölgelerinde tek hak sahibi olmadıkları" konusunda uyardılar;

Barzani yönetimini çok sert ifadelerle eleştiren Ranj Talabani, 2014'te Kerkük'e yönelik IŞİD tehdidi sırasında kendilerinin Kerkük'ün köylerini, Barzani'ye bağlı peşmergelerin ise Kerkük'teki petrol sahalarını kontrol altına aldığını açıkladı. "KYB, Kerkük'te güvenliği sağlamak için her türlü imkanı kullanacaktır. Daha fazla KDP peşmergesinin bölgeye getirilmesi, durumu daha da karmaşıklaştırır" diyerek, hafif çaplı bir tehdit bile savurdu.

Kerkük gitti gidiyor derken, sıra Musul'a da geldi.

Iraklı Kürtlerin geçen hafta içinde Washington'dan üst düzey kritik ziyaretçileri oldu;

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Tony Blinken, beraberinde Başkan Obama'nın IŞİD'le mücadele özel temsilcisi McGurk ile birlikte hem Bağdat'ta, hem de Kuzey Irak'ta temaslarda bulundu.

Konu; Musul'u IŞİD işgalinden kurtaracak askeri operasyon oldu.

Washington'un daha birkaç ay önce mali darboğaza giren Irak Kürt yönetimine kredi açmasını hatırlayın;

ABD planlarında, tıpkı Suriye'deki gibi, Irak'ta da IŞİD karşıtı operasyonlarda Kürtlere "kritik" rol biçiliyor.

Suriye'de IŞİD'le mücadele ettiği için Washington açısından "dokunulmaz" hale gelen PYD-YPG gibi, Irak'ta da Iraklı Kürtler planlanan operasyonların en önemli aktörü olarak görülüyorlar.

Ve elbette oynayacakları bu rol karşılığında, IŞİD'in Musul'dan temizlenmesinin ardından, Kuzey Iraklı Kürtler Musul'da da- tabi zengin petrol yatakları üzerinde de- söz sahibi olma imkanı bulacaklar.

Türkiye'nin güneyinde, Suriye'de ve Irak'ta hem demografi, hem sınırlar, hem de dengeler değişiyor.

Zaman; hamaseti, intikam siyasetini bırakıp, sağduyulu olma zamanı...

Zeynep Gürcanlı Sözcü

 

***

 

Erdoğan'ın ABD dosyasında neler var

Siz bu satırları okurken biz Cumhurbaşkanı Erdoğan'la birlikte ABD'ye uçuyor olacağız.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından gerçekleşmesi nedeniyle bu ziyaretin diğerlerinden ayrılan çok önemli bir yanı var. Erdoğan, ABD'ye darbe girişimini bastırmış bir lider olarak gidiyor. BM'de darbeyi püskürtmüş bir lider olarak konuşacak.

 Bu gezide Cumhurbaşkanı'na önemli bakanlar eşlik edecek. Ancak şimdiye kadar cumhurbaşkanlarının ABD ziyaretlerinde yer almayan bir isim daha heyette alacak. O da Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünya liderlerine 15 Temmuz darbe girişimi ve FETÖ bağlantısına ilişkin bilgi ve belgeleri anlatacak. 15 Temmuz'un planlanmasından icrasına kadar önemli görevler üstlenen darbeci generallerin FETÖ bağlantısına ilişkin itirafları dünya liderleriyle paylaşılacak.

 Gülen'in 'parmak izleri'

 Cumhurbaşkanı güçlü bir dosya ile çıkıyor ABD seyahatine. Yürütülen darbe soruşturmasında tespit edilen Fetullah Gülen'in 'parmak izleri' o dosyada yer alıyor. Ayrıca daha önce ABD'ye gönderilen dosyalara ek bilgiler de bizzat Adalet Bakanı Bozdağ tarafından muhataplarına iletilecek. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise Cumhurbaşkanı'nın görüşmelerine iştirak edecek, Gülen'in iadesi konusunda ABD makamlarıyla temaslarda bulunacak. Gülen'in iadesi için gerekli belgeler ABD makamlarına iletildi. Daha önce ABD'ye gönderilen dosyalara ek bilgiler bizzat Adalet Bakanı Bozdağ tarafından muhataplarına iletilecek. Ayrıca başka bir ülkeye kaçmaması için ABD'de tutuklanması talebinde bulunuldu. Ayrıca ABD Adalet Bakanlığı'nda bir heyet Türkiye'ye gelerek çalışmalara katıldı. Buna rağmen beklenen ilerleme sağlanabildi mi? ABD makamları şu ana kadar kapı-duvar.

(...)

 Erdoğan'ın, ABD'deki temaslarına ilişkin bir merakım var. Cumhurbaşkanı ikili görüşmelerinde, "Darbe başarılı olsaydı bugün ben burada olamazdım" diyecek mi? Çünkü hayatla ölüm arasında gidip geldiği o gece Batılı müttefiklerinden destek görmedi. Darbeciler o gece başarılı olsaydı ele geçirdikleri Erdoğan'a ne yaparlardı acaba?

 27 Mayısçılar bombalamadı

 15 Temmuz, bir ölçüde 27 Mayıs'ı andırıyor. İkisi de TSK içindeki bir cuntanın işi. Tek farkı 27 Mayısçılar başardı, FETÖ'cüler başaramadı. 27 Mayıs başbakan asan bir darbeydi. Ama 27 Mayısçılar dahi kendi halkını bombalamadı. Cumhurbaşkanını öldürmek üzere özel timler göndermedi.

Buna rağmen 27 Mayısçılar Yassıada'da öyle zulmettiler ki, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, maruz kaldığı muamele karşısında daha fazla dayanamadı. Kurtuluş Savaşı'nın Galip Hoca'sı, bir gün belindeki kemeri boynuna geçirip ölmek istedi.

(...)

27 Mayısçıların gözünü Demokrat Parti nefreti bürümüştü. DP milletvekillerini dövdüler, işkence yaptılar... Yassıada'da ölenler oldu. Ama 27 Mayısçılar dahi Meclis'i bombalamadı.

 Bunları 27 Mayıs daha iyiydi anlamında yazmıyorum. Darbenin iyisi olur mu? Ancak 15 Temmuz'da hiçbir darbe döneminde yapılmayan zulmü yaptılar. İnsanlarımız kendi ordusuna ait savaş uçaklarından atılan bombalarla şehit oldu. Ya bir de darbe başarılı olsaydı ne yaparlardı acaba? Düşünmek bile istemiyorum.

Abdülkadir Selvi Hürriyet

 

***

 

Tohumda da tarın ilacında da Alman Bayer'e mahkûmuz

Alman Bayer, 56 milyar dolara ABD'li Monsanto'yu satın alıyor. Tohumların genini değiştirerek verim artışı sağladığı için ünlenen (ve de eleştirilen) Amerikan firması Monsanto 1901 yılında kuruldu. Tohum, bitki biyoteknolojisi ve bitki kimyasalları üretiyor. Dünyada genetiği değiştirilmiş tohum ve bitki teknolojisinin öncüsü olarak biliniyor. 2015 yılı cirosu 15 milyar dolar. Kârı 2.3 milyar dolar.

Toplam varlığı 22 milyar dolar. 25 bin çalışanı var. Monsanto 1997'de Türkiye'de temsilcilik açtı. Cargill'i satın alarak tohum alanında faaliyete geçti. Tarla bitkileri tohumu, sebze tohumu ve yabani ot ilacı ile tarım kimyasalları satıyor.

Alman firması Bayer 1863 yılında kuruldu. 2015 yılı cirosu 46 milyar euro. Kârı 4 milyar euro. Varlıklarının toplamı 74 milyar euro. 116 bin çalışanı var.

Toplam cirosunun yüzde 30'u insan ilacı. Yüzde 20'si tüketiciye dönük üretim. Yarısı tohum ve tarım ilacı. Bayer 1954 yılından bu yana Türkiye'de ilaç sanayi, tüketici ürünleri ve tarım kimyasalları konusunda faaliyet gösteriyor.

Tohumların geninin değiştirilmesi günümüzde insanların tepkisini çekiyor. Monsanto pek çok ürününün tohumunun genini değiştirdi ama en yaygın geni değiştirilmiş tohum kullanımı pamukta, mısırda, soyada.

 Avrupalı direniyordu

Avrupalılar bugüne kadar geni değiştirilmiş Amerikan tohumlarının Avrupa kıtasına girmesine izin vermiyor, direniyorlardı. ABD ile AB arasında serbest ticaret anlaşması müzakerelerinde, Monsanto'nun genetiği değiştirilmiş tohumlarının AB ülkelerine gümrüksüz ve serbest girişi önemli bir engel teşkil ediyordu. Bayer'in Monsanto'yu satın alması sonrası Monsanto'nun genetiği değiştirilmiş tohumlarının ne olacağı bilinmiyor. Monsanto tarafından pazarlanan Glyphosat marka tarım ilacının da insanda kansere yol açabileceği saptanmıştı.

Peki bize ne olacak?

Sözün özü, bu dev satın almaya bakıldığında aslında bizi ilgilendiren, tarımda geni değiştirilmiş tohum ve fidelerin, insan sağlığına zararlı tarım kimyasallarının kullanılıp kullanılmayacağı.

Ülke olarak tohumda da tarım ilacında da dışa bağımlıyız. Kendi tohumumuzu yetiştirmek için Devlet Üretme Çiftlikleri'ni kurmuştuk... Kendi tarım ilacımızı üretmek için Zirai Donatım Kurumu'nu kurmuştuk...

Özelleştirmelerde bu iki önemli müesseseyi yok ettik. Artık Alman Bayer'e mahkûmuz. Ne tohum gönderirse onu ekeceğiz. Ne ilaç gönderirse, onu kullanacağız. Bu birleşme "Vatanımıza ve milletimize de hayırlı olsun!"

Güngör Uras Milliyet